Kitabı sileceğim adlı duyurularımdan sonra tekrar buradayım. Büyük ihtimalle silmeyeceğim ve dediğim gibi bu kitap bizim sonsuzumuz olacak. Bu kadar gün yeni bölüm yazmamamın sebebi, aramızın kötü olmasıydı. Bu bölümü de gerçekten yaşayarak yazdım.
Multideki müziği kesinlikle dinleyin!
İyi okumalar!
Şişmiş gözlerimi ve uyuşmuş beynimle etrafa tekrardan baktım. Aklıma gelince gözlerimi sımsıkı kapattım.
"Şaka olsun lütfen." diye mırıldandım. Şaka olmasına ihtiyacım vardı. Bu kabustan uyanmak istiyordum. Ama her şey gerçekti. Hissettiğim acı gerçekti.
Gözümden akan yaşların yüzümü ıslatmasıyla tekrardan anladım gerçek olduğunu. Her şey gerçek olamayacak kadar mükemmelken, şimdi neden bu kadar kötüydü? Hemde gerçek anlamda. Anlayamıyordum. Bir anda onu değiştiren neydi?
Duvardan destek alarak çöktüm yere. Gözlerimden akan yaşların haddi hesabı yoktu.
Kollarında cenneti bulduğum adam, ne olmuştu da beni cehenneme itmişti?
"Neden," kafamı olumsuz anlamda salladım.
Ağzımdan tekrar "neden," diye bir kelime çıktı. Hatta çıktı mı bilmiyordum. Bana bunu neden yapmıştı? Bırakmayacağını söylemişti. Hani sonsuzduk?
"...meğerse beni hiç sevmemiş..." cümlesi döküldü ağzımdan. İçim yana yana duruyordum. Yaslandığım soğuk duvar bile ateşimi dindirmiyordu.
Gözlerimi her kapattığımda yüzünü görüyordum. Ben bu değildim. Gerçekten ben bu değildim.
Kim bilir neredeydi? Ne yapıyordu? Nasıldı? Bilmiyordum. Lanet olsun ki kendimden bile daha çok sevdiğim adamın şuan nerede olduğundan bile haberim yoktu. Bu kadar acizdim işte.
Şuan gelip bana sarılsa, tek kelime etmeden barışırdım. Hemde hemen.
Üzerimdeki şortu önemsemeyip tekrar duvardan destek alıp kalktım ayağa. Gözlerim yaşlardan dolayı bulanıktı ve etrafı net göremiyordum.
Duvarlara tutuna tutuna odadan çıktığımda merdivenlerden inmek için en üst basamağında durup aşağıya baktım. Uzun değildi ama biraz zamanımı alabilirdi.
Korkuluklardan tutunup dakikada 1 adım atıyordum. Gerçekten zordu.
Elimi korkuluklardan çekip son basamaktan da indikten sonra sendeledim. Tutunacak yer arıyordum.
Elime kitaplık gelince tüm gücümü ona verip dengemi sağlamaya çalıştım.
Verdiğim fazla güçten dolayı arkaya düşen kitaplığın yüksek sesini bastırmak için kulaklarımı sıkıca kapattım.
Dengemi sağlamıştım ve evden çıkmam gerekiyordu. Kapıya kadar duvarlara sürtünerek ulaşmıştım. Evden çıktıktan sonra kapıyı hızla kapatıp gözlerimi kapattım.
Gözlerimin önüne gelen görüntüsüyle tekrardan gözlerim doldu ve anında gözlerimi açtım. Onu bu kadar çok severken, o bana bunu nasıl yapmıştı?
Kafamı olumsuz anlamda sallayıp evden uzaklaşmak için koşmaya başladım. Buralardan uzaklaşmam lazımdı. Hatta en kısa zamanda İzmir'den uzaklaşmam gerekiyordu. Burda her şey bana onu hatılatıyordu.
Adımlarım sahile doğru yönelince lanet ettim kendime. İlk buluştuğumuz sahile gelmiştim istemsizce.
Adımlarımı geri çekmeye çalıştıkça ileriye gidiyordu. Adım atacak halim yokken hayat sanki bana oyun oynuyormuş gibi bayılana kadar yoruyordu beni.
Adımlarım yavaşlarken kolumda bir el, kulağımda ise onun sesini duyunca tüm gücüm yerine geldi. Anında arkamı döndüm.
Yoktu.
Gözlerimden, öncekilerden 3-4 kat daha fazla yaş akarken tutunacak bir yer veya oturacak bir yer aradım. Etrafımı göremiyordum.
"Ozan," diye mırıldandım.
"Ozan," sesim öncekinden az da olsa yüksekti.
Ayaklarımdaki tüm güç çekilirken dizlerim kırıldı. Yere çöküp ellerimi kuma koydum.
"Nerdesin her şeyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmirli Meteor *Düzenleniyor*
RomanceDeniz gibi gözlere sahipti. Kahverengiydi ama deniz gibiydi. Bir okyanus gibi... "Gözlerine baktığımda sonsuzluğa ulaşıyordum. Huzuru buluyordum. Yine İzmir'deydim işte. Her zaman ki sahilde. Gözlerim denizde, seni arıyordu. Deniz yerine senin gözle...