One-Shot 'Happy Fathersday'

560 54 121
                                    


Hâlâ alışamadığı binada adımlarını sürüyerek yürümeye devam etti. Gözleri arada kapıdaki isimlere takılıp, onu yavaşlatsa da gitmek istediği yere karar vermişti.

Wanda Maximoff. Kısa boyu ismi görmesine engel olmadı. Rocket, gözlerinin keskin olmasıyla övündüğü zamanları hatırlıyordu. Quill bu zamanlarda gözlerini devirirdi. Onu bile özlemiş olduğuna inanamıyordu.

Kafasını iki yana sallayıp dikkatini tekrar isme verdi. Böyle birinin varlığını hatırlamıyordu. O olaydan sonra odasına kapananlardan olabilirdi. Belki de artık bu dünyada bile değildi. Gözleri bir kaç isimde daha dolandı.

Tony Stark. Onu tanıyordu. Nebula ile gelen demirden adamdı. Dünyalılar arasında en çok onunla konuşmuştu. Odasında olmadığını tahmin ediyordu.

O gün Thor, Rocket yerde oturup Groot'un küllerine bakarken bir şey demeden hayvanı kucağına almıştı. Gerisini pek de hatırlamıyordu. Buradaydı. Kendisine özel bir odası vardı ve belki de hayatında ilk kez onu görenler, dalga geçmemiş ve varlığını yadırgamamıştı. Bir kaç günün ardından Nebula ve demirden adam geldiğinde, bunların da bir önemi kalmamıştı.

Tamamen yalnızdı. Herkes gitmişti. Bir odasının olması veya insanların onunla dalga geçmemesi önemli değildi. Hayatında ilk kez bir ailesi olmuştu ve o da artık yoktu.

Adımlarını biraz daha hızlandırdı.

Steven Grant Rogers. İçeriden gelen kırılma sesleri bütün katta yankılandı.

Bruce Banner.

Natasha Romanoff. Kadın aklına istemsizce Gamora'yı getirdi.

Thor.

Spider Man. Bunun bir lakap mı, yoksa isim mi olduğunu anlayamadı.

Vision.

Sam Wilson.

James Rhodes.

Clint Barton. Geçen gece koridorda bağıran adamı hatırlıyordu. Hatırlamaması da mümkün değildi. Duvarları yumruklayan adamı, güçlükle zapt etmişlerdi.

Bu ne ilk ne de sondu. Her gece koridorlarda ruh gibi gezinen insanları görebiliyordu. Odaların önünden geçerken ağlama sesleri kulağına geliyordu. Bazıları ağlamaya çekinmeyecek kadar cesaretli olmalıydı.

Adımları onu sonunda istediği yere ulaştırdığında parmak uçları üzerinde yükselerek kapıyı açtı. Buraya teras dediklerini duymuştu. İsmi önemli değildi. Buradan gökyüzünü rahatlıkla izleyebiliyordu ve artık sadece anılarında var olan insanları ancak bu şekilde yanında hissedebilirdi.

**

Nasılsın Buck?

Güçlükle derin bir nefes aldı. Kafasındaki sesler onu delirtecek seviyeye gelirken önünde duran masayı hırsla devirdi.

Vision'ın rengi solmuş bedeni aklına geldi. Hiç gidiyor muydu ki? İnsanları yarı yolda bırakmazdı. Bunu söylemişti Tony'ye.

Ben de öyleydim. Verdiği nefesin arasında güldü. Daha kaç sevdiklerine veda etmek zorunda olduğunu bilmiyordu. Daha kaç kez insanları yarı yolda bırakacaktı, bilmiyordu.

Uzamış saçlarını eliyle çekiştirdi.

Sam. Onu bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Her anında yanındaydı.

Onun küllerini dahi görememişti.

Bu hayatın onlara oynadığı bir oyundu. Başa dönmüştü her şey. Sanki aradan geçen yıllar yaşanmamış gibiydi. Sam, Wanda ve Vision hiç var olmamış; Steve, Bucky'yi yeniden bulmamış gibiydi.

Çöp Pandasının NotlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin