Kan ter içinde kalmıştım. Nefes nefese idim. O göz de neydi öyle? Çok gerçekçiydi. Hayal değil gibi. Ama hem buradayken hem orada nasıl olurum? Yok yok. Aklım almıyor. Ama göz aklıma geldikçe nefesimi kontrol edemiyorum. Uzun süredir bu kadar korkmamıştım. Masadayım. Şimdi olmaz. Hemen gözlerimle masadakilere baktım. Kaypak hariç kimse bana bakmıyor. Ne oluyor işareti yaptı. Ben ise elimi bir şey yok der gibi salladım. Nefesimi kontrol altına alamasam da normal gözükmem lazımdı. Sonunda Nur Hanım bana doğru baktı.
Nur-"Bir Bine. İyi misin? Solgun görünüyorsun." Nefesimi toparladım. Kötü olduğumu belli etmemeye çalışarak:
b-"İyiyim efendim. Kusuruma bakmayın. Sadece bir an hızlı yedim boğazımda kaldı."
Nur-"Aman kendine dikkat et. Su getirin çocuğa." dedi ve gülümseyip tekrar misafirlere döndü. O değil de kaypağı bana bu kadar meraklı bakarken ilk kez görüyorum. Ama önemli değil. Sadece hayaldi. Sadece hayaldi. Su geldi ve kana kana içtim. Resmen kanım çekilmişti. Ama sonunda biraz da olsa toparlandım. En azından nefes alışverişim düzeldi.İçimdeki o hissi bir türlü atamıyorum. Sonunda yemek bitti. Herkes kalkıp Kadir Bey'in elini öpüp salonu terk ediyordu. Herkes gitmişti Tam kaypak öpecekken tokadı yapıştırdı ona. Kaypak bile neye uğradığını şaşırdı.
Kadir-"İtin oğlu. Ben seni neden kömürlüğe kapatıyordum? Hatırla. Ben sana her seferinde ceza vermek için kömürlüğe kapattım. Sen belki de çocuğu oradan çıkarmıyorsun. Benim yaptığımın hıncını çocuktan alma."
Süleyman-"Evet baba. O cezalarım nedense hiç bitmiyordu. Yanlış yazıyordum kömürlükte ceza, soruyu yanlış çözüyordum kömürlükte ceza, yemeği üzerime döküyordum kömürlükte ceza, altından kalkamayacağım iş veriyorsun yapamayınca ceza. Maşallah. Pek güzel adaletin varmış. Ben o kömürlükten çıkamadım ki bir türlü. Ben diğer çocuklar gibi sokaklarda büyümedim baba. Sen izin vermedin. Ama artık büyüdüm. Kendi işimi kurdum. Şimdi müsaadenle. Benim de kendi kurduğum işimle ilgilenmem lazım. Her ne kadar senin yolunla kesişse de. Yürü Bir Bine. Gidiyoruz." Benim de tek yapabileceğim şey dediğini yapıp "Yemek için teşekkürler." diyerek dışarı çıkmak oldu. Arkama baktığımda Nur Hanım üzgün Kadir Bey ise "Ona sahip çık." şeklinde ağzını oynatması oldu.
Neden ben sahip çıkacakmışım ki ona? Ne hali varsa görsün. Zerre kadar umurumda değil. Bir taksi çevirdi ve eve taksiyle gittik. Eve kadar hiçbir şey konuşmadı. Eve vardığımızda o taksiden inmedi.
Süleyman-"Ben mekana gidiyorum. Sen de eve git. Bu gece benim odamda uyu. Yarın iyi günümde olursam artık salonda bile yatabilirsin." dedi ve gitti. Canıma minnet. Yatarım şimdi o kocaman yatağa. Umarım fazla sarhoş olmaz. Yine onu meyhanelerden toplamak istemiyorum çünkü. Eve girerken bir anda korktum. Aklıma o göz geldi. O da neydi öyle? Evin karanlık olması daha da korkutucu. Işığı açtım. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Eğer gece geldiğinde ışıkları açık görürse beni keserdi. Işıkları geri kapattım ve hiçbir şey düşünmeyerek uyuya kaldım.
Uyandığımda gökyüzüne doğru bakıyordum. Lan yoksa kaypak beni dışarı mı attı? Doğrulmak istedim ama hala uykum vardı. Betona göre rahat bir zemindi. Hem de hiç üşümüyordum nedense. Üzerimde yorgan mı var? Evet. Ama biraz sert. Neyle örtmüş lan üzerimi taş mı? Şöyle bir uzandım pul pul bir şeyle örtmüş üzerimi. Bu ne be? Daha çok timsah derisi gibi. Lan bizim kaypaktan bahsediyoruz. Timsah derisini üzerime örtmeye mi kullanır? Saçma sapan düşünceler. Muhtemelen tam uyanamadım. Durmadan da sağımdan hava akımı geliyor zaten. Ama güzel yani. Şimdi gözlerimi ovalayacağım ve bakacağım ki kaypağın yatağındayım. Hatta belki de yanımda uyuya kalmıştır. Hem timsah derisi olsa ağır olurdu. Tamam bu da ağır ama rahat yani. Neyse en sonunda dayanamayıp sağıma döndüm ve gördüğüm manzara karşısında korkudan dilim tutuldu. Bu ne lan böyle? Önümde kocaman kertenkele tipli bir şey var. Gelen havanın sebebi de belli. Burnundaki deliklerden nefes alıp veriyor.
Çığlık atacaktım ki son anda kendimi tuttum. Uyuyordu. Bu benim avantajım. Kalkmalıydım. Üzerindeki şey pençesiydi demek ki. Dikkatli bakınca evet öyle. Ama kanat gibi duruyor. Bir dakika. Kanadı var, tipi kertenkele gibi, pulları var. Bu evren mi? Yani ejderha mı? Yok canım sende. Saçmalama. Ejderhalar yani türk tarihinde geçen Evren gerçek değil. Hem bu kadar büyüğü yaşasa bile çoktan bulup öldürmüşlerdi. Pullarından kaç tane çanta yapılır haberleri var mı? Hem bu hayal yav. Şimdi düşündüm de hayaldir bu hayal. O kocaman göz falan. Ama kalkmam gerekiyor. Kaypak beni bekler. Kendimi bir çırpıda çıkarttım. Ama üzerim hep toprak olmuştu. Bu ne kadar toprak? Mezardan falan mı çıkarttın beni? Neyse ki uyanmadı. UyanmadıLAR. Yanında uyuyan benim boylarımda 3 tane daha ejderha görünce sonuna LAR eklemek daha mantıklı olur. Nasıl geldim ki ben buraya? Rüya lan işte. Sorgulayıp durma. Yapmam gereken şey belli. Ya kendini cimcikle. Ki işe yaramadı. O zaman kendi çıkışını yarat. Yani intihar et. O zaman geri dönebilirim. Tam karşımda bir uçurum vardı. Çok güzel Tam atlamalık. Geçen sefer atlamak istememiştim ama bu sefer atlayacağım. Kendimi bırakma zamanı geldi. Tam kendimi bırakmayı düşünürken zihnimde bir ses yankılandı.
Anne-"Yerinde olsam bunu yapmazdım." İçimi bir korku kapladı. Arkama yavaş yavaş döndüm. Gözlerini açmış beni izliyordu. Bir anda iliklerime kadar korku hissettim. Rüya bu. Gerçek değil. Gerçek değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDERHA DİYARI
FantasyHİKAYE OKUMA SIRASI: 1-EJDERHA DİYARI 2-ORK DİYARI 3-RİAN DİYARI 4-DİYARLAR ARASINDA 5-RİAN VE İMDAN 6-EJDERHA VS ANKA