Metroya doğru yürümeye başladım. O arada da alıştırma yapayım dedim. Gözlerimi kapattım ve her bir detaya odaklanmaya çalıştım. Gözlerim kapalı yürüyorum sokakta. Zaten sokaklar boş yani tek tük adamlar var. Onların da bana bakışlarını hissediyordum. Birkaç kişilik grubun yanından geçtim. Geçerken birden midem tekrar karıncalanmaya başladı. Bu gerginlik hissi. Gergin olan birileri var. O grup. Pek iyi niyetli değiller. Arkamdan takip etmeye başladılar. Biri bıçak saklıyordu. Rüzgarın bıçağa değerken çıkardığı uğultudan anladım. Pek iyi değil. Öldürme niyetindeler. Kaç kişi. 1, 2, 3, 4. 4 kişiler. Birinde bıçak var. Bıçaklı olanı etkisiz hale getirebilirsem diğerleri kolay lokma. Bir anda içgüdüm kapanmaya başladı. Korku içgüdümü kullanmama engel oluyordu. Gözüm açık yürümeye başladım. Sakinleş sakinleş sakinleş... Sakin olmazsam öleceğim. Şimdi büyük bir kumar oynayacağım. Gözlerimi kapattım. Ejderhaların yanına gideceğim, gitmeliyim, oraya gitmeliyim, bedenim oraya ait, gitmeliyim. Hayır. İşe yaramıyor. Git gide yaklaşıyorlar. Her seferinde ne oluyordu da orada oluyordum? İlk gittiğimde Rıdvan abinin dükkanının kapısının önündeydim, ikinci gittiğimde ise yemekteydim, son gittiğimde elimde tepsiyi kaldırıyordum. Hepsinin ortak bir noktası olması lazım. Hep gözüm kararıp gidiyorum. Tek bulabildiğim ortak nokta bu. Daha da yaklaşmaya başladılar. Yapacak bir şey yok. Kabullenmeliyim. Bulamadım. Koşarak kaçmaya başladım. Onlar da arkamdan koşmaya başladılar. Yardım edecek kimse yok mu? Kimse yok mu? Kimsem yok mu? Derken kendimi başka bir yerde buldum.
Büyük bir salondayım. Halkın arasında. Önümde kocaman bir taht vardı. Altından yapılmış. Zümrütlerle süslenmiş. Orada tac takan biri oturuyordu. Bir an aklımdan kral olarak geçti. Evet. Gerçekten de öyle. O bir kral. Ama ben neredeyim? Halktan insanlara biraz daha dikkatli bakınca bir detay fark ettim. İnsan değiller. Evet bize benziyorlar ama değiller. Renkleri insan tenine göre daha kızıl. Kulakları tam daire şeklinde. İnsan olmamaları için yeterli bir sebep. Zihnimde bir ses yankılandı.
"Beni duyan yok mu? Yaşamımın gereğini getiremedim. Bu şekilde ölmek istemiyorum."
Kral-"Ey halkım. Size söz verdiğim gibi, mahsüllerimize zarar veren, çocuklarınıza hastalık yayan, kalelerimizi yıkan tüm ejderhaları öldüreceğime söz vermiştim. Şimdi ise o sözümü tuttuğumun bir kanıtı olarak size yakaladığımız son ejderhayı getiriyorum. Böylece artık Rianların ejderhalardan korkmasına gerek kalmayacak." Bütün halktan alkışlar ve tezahuratlar yükselmeye başladı. O arada kapı açıldı ve içeride kocaman bir ejderha olan kafes getirdiler.
"Size zarar vermek gibi bir niyetim yok. Lütfen, bırakın gideyim." Ama ben hariç kimse duymuyordu. Bir şey farkettim. İnsanların içinden geçebiliyorum. Yoksa düşündüğüm şey mi? Burası başka bir diyar. Ve ben buraya uyum sağlamaya çalışıyorum. Astral olarak geldim. Hemen karnıma baktım. Gerçekten de gümüş bir kordon vardı. Hemen ejderhanın yanına koştum. Beni de kimse görmüyordu. Ama ejderha beni gördü.
"Beni anlıyor musun? Lütfen kurtar beni. Hayatımdaki amacımı gerçekleştirmedim. Ölemem. Atalarımın yüzüne bakamam."
b-"Tamam. Seni kurtarmayı deneyeceğim." Ne kadar kafese dokunmaya çalışsam da işe yaramıyor. Elimin içinden geçiyordu. "Çıkaramıyorum."
"Tabiki çıkaramazsın. Ben de telaştan senin durumunu unuttum. Sen şu an ruhani olarak buradasın. Başka bir diyardansın sen. Denediğin için teşekkürler." Kafasını iple çektiler ve kütüğe bağladılar. Bayağı büyük bir kütüktü. Ejderha da zaten bayağı büyüktü. Anne ejderha kadar vardı.
"Gel. Sana son anımda anılarımı vermem lazım. Her şeyi bilen sen ol. Belki boş yere ölmemiş olurum." dedi ve kafasına yetişmek için bayağı uğraştım. Biraz uğraş sonucu kafamız birbirimize değdi ve saliseler içinde birkaç anlamsız görüntü gördüm. Her şeyi gösterememişti.
Rian adlı bir diyardı burası. Bir kız vardı. O da Rian'lıydı. Terk edilmiş. Bizim ejderha da çocuğu almış ve kendi çocuğu gibi sevmiş, büyütmüş. Yukarıda yaşayamadığı için anne olamamış ama o çocuğa annelik yapabilmiş. Bu diyara nasıl geldiğini anlamadım. Ona ejderhalar hakkında ne var ne yoksa öğretmiş. O yüzden ejderhaların dilinden anlıyormuş. Normalde benim bile anlamamam lazım fakat nasıl anlıyorum bilmiyorum. Kız 12 yaşına bastığında bir konuşma geçmiş aralarında. Konuşma şu şekilde:
"Bir gün bizi bu diyardan kurtaracağım. Böylece durmadan kaçıp saklanamamıza gerek kalmaz. Bizim diyarımıza geri döneceğiz."
Kız-"Anne. Neden bizi sevmiyorlar?"
"Bizi değil kızım. Beni sevmiyorlar."
Kız-"Neden ki? Sen çok iyi bir annesin, her gece bana diyarından masallar anlatırsın, üşüdüğümde kanadının altına alırsın. Yoksa seni kıskanıyorlar mı?"
"Hahahaha. Tabiki öyle değil kızım. Ben onlardan farklıyım çünkü. Beni anlamıyorlar."
Kız-"Ben ne dersen çeviririm onlara."
"Keşke bu kadar kolay olsa. Kızım. Bu diyardakiler gururlarına yenik düşmüşler. Başlarına ne gelse gururları kendilerini suçlayamadıkları için bütün suçu bize attılar. Bu yüzden de savaş var. Ejderhalar barış yanlısıdır. Asla savaşmazlar. Birilerin korumak dışında."
Kız-"O zaman anne beni koruma. En son yapabileceğim şey senin ölümünü izlemek."
"Onu o gün geldiğinde düşünürüz." Dünyaya geliş amacını o zaman anlamıştı. Çocuğuyla beraber tüm ejderhaları bu diyardan kurtarmak. Daha sonra başka bir sahne geliyor.
Gardiyan-"Suçlunun ormandaki inini bulduk. Sonunda yakalandın ejderha terbiyecisi Lyaa. Ülkemize getirdiğin vebadan, yıktığın kalelerden, yaptığın yasak büyülerden dolayı cezan idamdır." Lyaa o kız mı? Bayağı büyümüş. Benim yaşlarımda olmalı. Gözlerini kapattı ve dövüşmeye başladı. İçgüdüyü kullanıyor. Ama askerlerin sayısı az değil. Yaralanmaya başladı. En sonunda ise yoruldu ve düştü. Tam götürülecek iken bizim ejderha sahneye çıkıyor ve alayını kanadını çırparak uçuruyor. Ama gardiyanlar bunu düşünerek gelmişler. Balistalar ile bir kanadını, ayağını büyük oklarla vurup sabitliyorlar. Son çare olarak ejderha kızını alıyor ve üzerinden pullar sökerek kızını pullara sarıyor.
Kız-"Anne. Yapma." dese de dinlemiyor.
"En azından sen yaşa. Ben çok şey yaşadım. Şimdi sıra sende." diyor ve fırlatabilecek en uzak noktaya fırlatıyor. Her şeyi göremedim. O arada ejderhanın kellesi kopmuş, yere düşmüş ve fışkıran kanı içimden geçiyordu. Çığlık atmaya başladım. Dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya başladım. O arada gerçek dünyaya dönmüşüm haberim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDERHA DİYARI
FantasyHİKAYE OKUMA SIRASI: 1-EJDERHA DİYARI 2-ORK DİYARI 3-RİAN DİYARI 4-DİYARLAR ARASINDA 5-RİAN VE İMDAN 6-EJDERHA VS ANKA