DY(T)3

352 23 6
                                    

Uyandığımda içimden yeni bir gün başlıyor, bakalım bu gün nelerle karşı karşıya geleceğim? diye düşünmeden edemedim. Annem yanımda olsa kötüyü çağırıyorsun! olmayacaksa bile olur! derdi. AH! Annemi düşünüyordum! Bu aralar başıma ne garip şeyler gelmişti öyle! Ama benim şu an ihtiyacım olan tek şey annemin sıcak ve şefkatli kollarıydı. Arada bir tartışsak da iyi kadındır annem. Özledim. Bir an nedense gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Oysa gözlerimi henüz açmamıştım bile! Ortalıkta ses seda yoktu. Bu da hiç kimsenin uyanmadığını belirtiyordu. Birden bunun da vermiş olduğu rahatlıkla kendimi hıçkırıklarla boğuşurken fark ettim. Şu an en çok ihtiyacım olan da zaten hıçkıra hıçkıra ağlamaktı(!)

Bu düşüncelerden sıyrılıp ayaklandığımda ise Kayayı evin önünde otururken gördüm. Tam yanına gidecekken onun hıçkıran sesi beni durdurdu. Demek o da ağlıyordu! Gülmemek için yanağımın kenarını dişledim. Hadi ama siz de bu koca çocuğun ağlayabileceğini düşünemezdiniz. Tam arkamı dönüp uzaklaşacakken yine onun sesi beni durdurdu. ''Dur'' dedi Kaya. 'Neden' deyip bir kahkaha patlatmak istediysem de yapmadım tabi ki.

Onu dinlemeyip yürümeye devam ettiğim sırada tekrar ''DUR!!'' dedi. Bu defa sesi oldukça sertti. Anlaşılan depresyon ruh halini aşmıştı(!) Döndüm ve '' Ne var?'' dedim. Terslediğimi anlayınca sesini yumuşattı ''Yanıma otur diyecektim. Ama seçim senin. Teklif var ısrar yok.'' dedi. Ben de yanına gittim ve oturdum. Bir süre öylece susup ormanı seyrettik. Ormanın öyle seyredecek manzarası falan yoktu ama ikimiz de konuşacak bir şey bulamammış veya konuşmaya cesaret edememiştik. Sonunda ben çenemi tutamayıp birden ''Neden ağlıyordun?'' dedim usulca. Sessizliği bozan bu sorum karşısında Kaya sinirle bana baktı ve ''Seni ilgilendirmez!'' diye çıkıştı. ''İyi'' dedim ve bir süre daha sessizce oturduk. Kaya tam bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ki Elifciğimin(!)  güzel sesiyle(!) kahvaltıya davet edildik. Kayanın da işine geldi tabii. 'Gıcık ne olacak' dedim içimden.

Hem Elif ve Jennery ne ara uyanmışlardı da kahvaltı hazırlamışlardı! Kahvaltı sofrasına oturunca yaralıların yaralarının -Nasıl bir kelime grubu o?- oldukça iyi hatta tamamen geçmiş olduğunu fark ettim. Bu iyiydi. Daha fazla kan ve ete dayanamazdım doğrusu!

~~

Kahvaltıdan sonra derenin kenarında otururken Jennery bu gün havanın fırtınalı olacağını ve dışarı çıkmamamız gerektiğini söyledi. Şimdi bir de meteorolog mu olmuştu? 'AHH!! Bu kız!!' dedim içimden. Dışımdan ise '' Ama yemeğimiz azalıyor, en azından ben birkaç meyve toplasaydım'' diye itiraz ettim. Ama Jennery bunun mümkün olmadığını ve ölmek isteyip istemediğimi sorduğunda Kaya kahkaha atmıştı(?!) İyi ama bunda o kadar gülünecek ne vardı ki? Ben anlamamış bir şekilde Jenneryyi takip ettim. Şimdiye kadar yeni katılımcılarımızla (Ne diyorum ben ya!) hiç iletişime geçmemiştik. Açıkçası bu işime geldi!

Ben işte öyle düşünceli düşünceli yürürken  birden ayağım takıldı ve yerle karşılaşmam uzun sürmedi. Tabi benim düşmemle herkes kahkaha atarken kalkınca ben de gülmeye başladım. Ki tam da o anda önüme - evet tam da önüme, parmak uçlarımın bir cm ilerisine- bir yıldırım düştü. Ben ne yapacağımı şaşırmış halde olduğum yere çivilenirken önümde birkaç yere daha artarda yıldırım düşmesiyle etrafımdaki herkes koşuşturmaya başladı. Bense hala  olduğum yerdeydim. Tam o sırada ayaklarım yerden kesildi. Ne oluyor diye soramadan Kayanın omzunda olduğumu anladım. Bu çocuk neden beni  sırtlamıştı ki? Neyse ki eve çok da uzak değildik (Jennery sağ olsun!) Kaya beni omzundan indirdiğinde titriyordum. Ne zaman titremeye başlamıştım ki? Derken Elif elinde bir bardak suyla yanıma oturdu ve suyu bana içirdi. Ben neden hala olayın şokunu atlatamadım derken Jennery'nin suratıma artarda gelen sert tokatlarıyla kendime geldim. Herkes 'iyi misin' diye sorarken şu gruba yeni katılanların da bir adam hariç hepsinin Türk olduğunu öğrenince çok rahatladım. Ben ''iyiyim'' dedikten sonra herkes rahatlamıştı ki bir gümbürtü koptu. Jennery bize evin aksi yönde koşmamızı emredince bu emri Türkçeye çevirdim ve hiç kimse ikiletmeden dediğimi yaptı. Jennery ve yeni gelen Japon(?) çocuk  ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, ben Elif ve Kaya ormandan sıyrılıp düzlüğe ilerliyorduk, diğerleri ise ormanın içindeki bir yokuşu tırmanıyorlardı.

Ne var ki sanki bir kere de şansım yaver gitse? Ama hiç olur mu?

Nefes almak için durakladığımızda peşimizden hızla ilerleyen ve sıcaklığıyla ağaçları devirip altına alan lavları gördük. Jennery ve grubu ormanda oldukları için ağaçlar lavları yavaşlatacaktı, ve diğer grup da lavlar yokuştan çıkamayacağı için şanslıydı ama bizim hiç şansımız yoktu. Lavlar bizim on katımız kadar olan ağaçları bile deviriyorsa bizlere ne yapar diye geçirdim içimden. Ateşten çok korkardım. Bir süre daha koştuktan sonra yoruldum.

Anlık gelen deli cesaretiyle oturdum ve kendime ölümü tatma şerefini verdim.

Diğer Yaşam (TOKYO)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin