◇
Küçük bir çocukken büyükbabam ile evlerinin biraz ilerisindeki gölette balık tutmak sahip olduğum en iyi anımdı. Aslında içinde büyükbabamı barındıran anılar hep en iyisiydi. Ne olmuştu da onunla zaman geçirmeyi bırakmıştım bilmiyorum; fakat şimdi çiçeklerin arasında duran fotoğrafına bakarken bundan büyük bir pişmanlık duydum.
Hala onunla zaman geçirmeye devam etseydim, diye düşündüm. Onunla zaman geçirmeye devam etmeliydim.
Dün gece yatağımda uzanmış tavanımdaki irili ufaklı yıldızlara bakarken Fany endişeli bir şekilde içeri girip bana telefonuma neden bakmadığımı sormuştu. Komodinimin üstünde duran telefonu elime aldığımda dört cevapsız arama görmüştüm. İki kez abim, iki kez de babam aramıştı. Sorar gözlerle Fany'ye baktığımda "Onları arasan daha iyi olur Tae." demiş ve kırık bir tebessümle odayı terk etmişti.
Ben de abimi aradım. Titreyen sesiyle telefonu "Alo?" diye cevapladığında onun sesinin gerisinde yükselen annemin haykırışlarını duyabiliyordum. Neler olduğunu sormama veya onun bir şey söylemesine gerek yoktu.
Anlamıştım.
En iyi anılarımın sahibi olan büyükbabam, beraber son anımızı en kötülerden birine çevirmeye karar vermişti.
Telefonu kapattım. Yatağımdan kalktım ve o andan itibaren kodlanmış bir robot gibi davrandım. Üzerimden fazla giyilmekten sünmeye başlamış fakat inatla giymeye devam ettiğim tişörtü çıkarttım ve dolabımı açtım. Asılı kıyafetlerin en sonunda bir gün giyilme umuduyla ütülü bir şekilde bekleyen takım elbisemi çıkarıp üzerime geçirdim. Telefonumu alıp odadan çıktım ve hızlı adımlarla merdivenleri indim. Dışarıya çıktığımda mavi Golf'une yaslanmış bekleyen Fany'yi gördüm.
"Ben gidebilirdim." diye mırıldandım. Sadece kafasını sallamakla yetinip yolcu kapısını açtı.
Arabaya bindiğimizde telefonumun ekranı bildirim ile yanıp söndü. Gelen bildirime baktığımda abimin yas evinin adresini attığını gördüm. Tabii ki yas evinde olmalıydı. Bunu bile kendi içimizde yaşayamazdık. O yazın dünyası tarafından sevilen, iyi bir üne sahip bir yazardı.
Gözlerimi kapattım.
Kendimi yokladım. İçimde üzüntünün kırıntılarını aradım. Sadece bir haftadır devam eden kalp ağrım ikiye katlanmış gibi hissediyordum. Ve içimde büyük bir pişmanlık ile hayal kırıklığı barındırıyordum. Fakat bu üzüntü müydü bilmiyordum. Duyguların adını artık koyamıyordum.
Gözlerimi açtım.
◇
Kafamı yanıma çevirdim. Sırtını duvara dayamış gözlerini sımsıkı kapatmış abim Ji Woong'a baktım. O da bundan pişmanlık duyuyor muydu bilmiyordum ama tıpkı yas evinde olan diğerleri gibi benim o an hissedemediğim başka bir şeyi hissediyordu, emindim. Güçlü durmaya çalıştığından gözyaşlarını sımsıkı kapattığı göz kapaklarına hapsetmek istiyordu ama yüz ifadesine söz geçiremiyordu. Onu kıskandım. Babamın ceketinin yakasına tutunup hıçkırarak ağlayan annemi kıskandım. Bizden biraz ötede kollarını dizlerine sarıp yüzünü dizine gömmüş vaziyette sessizce ağlayan sekiz yaş küçük kız kardeşim Ha Yeon'u kıskandım.
Neden üzülemiyorum? Neden bu dünyada en çok değer verdiğim birini kaybettiğim için üzülemiyorum? Lanet olası gözyaşlarım neden akmıyor, kalbim neden yaşıyor olduğumu hissettirmiyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Culaccino | Tae Yeon
Fanfic⛔️ Bu hikaye tetikleyici ögeler içerir. Bu tarz içeriklere karşı hassasiyetiniz varsa lütfen okumayınız. ⛔️ "Culaccino," dedi sakince. Anadilinin vurgusu bu tek kelimede belirgin olarak duyulabiliyordu. "Nemli bir bardağın masada bıraktığı iz anl...