IV.

143 16 9
                                    

Anahtarı kapının deliğine sokarken gün yeni yeni aydınlanıyordu. Çelik kapıyı yavaşça itip ayakkabılarımdan kurtulurken bir yandan da sanki görebilecekmişim gibi etrafıma bakınıyordum. Oturma odasına doğru ilerlediğimde pencereden vuran ay ışığı ile koltuğun üzerindeki karartıyı gördüğümde merdivenlere yöneldim.

"Dur orada."

Her zamankinin aksine kullandığı vurgusuz, düz bir ses tonuyla konuşmuştu. İlk basamakta durdum ve arkamı döndüm.

"Saatin kaç olduğundan haberin var mı?" Ses tonu aynıydı fakat ayak sesleriyle gittikçe yaklaşıyordu.

Cevap vermedim. Görüş alanıma giren yüze baktım. Kızarmış göz çevreleri ve darmadağın olmuş haliyle her zamanki Fany halinden uzak görünüşü zor bir gece geçirdim, diye bağırıyordu.

"Neredeydin?" Sesinin tınısına yavaşça yerleşen öfkeyi duyabiliyordum.

"Mesaj atmıştım." diye mırıldandım.

"O lanet olası mesajın hiçbir şey ifade etmiyor ne yazık ki." Ses tonu yükselmiş olmasına rağmen hala öfkesi tam olarak açığa çıkmamıştı.

Bir elini beline koyarken diğer eliyle önüne düşen saçlarını arkaya atıp derin bir nefes aldı. Bense bir elimi merdivenin korkuluğuna dayamış boş bakışlarımla onu izliyor, bir sonraki hareketini bekliyordum.

Birkaç dakikalık sessizliğin ardından yeniden konuştuğunda sesi biraz daha sakindi fakat; yüz hatlarında öfkenin izlerini görebiliyordum.

"Neredeydin?"

"Kumsala gittim." Başka bir açıklama yapmama gerek yoktu. Oranın neresi olduğunu pekala biliyordu.

Önce yüzüne bir şaşkınlık ifadesi yerleşti. Sonra kafasını iki yana sallayıp bir şey söylemek için ağzını açtı. Bir şey çıkmadı. Onun yerine ben konuştum.

"Ve stüdyoya."

Gözleri doldu. Gözleri dolması gereken ben değil miydim? Bir anda bütün canı çekilmiş gibi diz çöktü önüme. Elleriyle yüzünü kapattı. Birazdan sessiz hıçkırıklarını duydum. Neredeyse bütün bedeni titriyordu. Bu halde olması gereken ben değil miydim? 

Eğildim ve basamaklara oturdum. Bir elimi omzuma koydum. Fakat aralanmış dudaklarımdan tek kelime çıkmıyordu. Zira beynimden kelimeler geçmiyordu. Büyük bir merakla onu izliyordum. Küçük bedeninin sessizce sarsılmasını izliyordum.

Bir süre sonra nihayet bedeni stabil hale geldiğinde ellerini saçlarından yavaşça geçirerek kafasını yukarı kaldırdı. Göz kapakları şişmişti. O kadar uzun süre ağlamış mıydı?

Ayağa kalkıp mutfağa ilerledim. Su ısıtıcısına su koydum. Bir kupa çıkardım ve içine küçük kuru papatyaları koydum. Su ısıtıcısının tık sesini beklerken ellerimi tezgaha dayamış ve gözlerimi mermere dikmiştim. Biraz sonra mutfak aydınlandı. Arkamdaki sandalyenin çekildiğini duydum.

Sıcak suyu kupanın içine koyup arkamı döndüm ve önüne bıraktım. Mutfaktan çıkmak üzere o tarafa yönelmişken bileğimde bir el hissettim.

Culaccino | Tae YeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin