V.

125 15 4
                                    

"zamanla her şey geçer."
bu, hayatında hiç zarar görmemiş
insanların söylediği bir sözdür.

lawless lawyer

*

kaybettiklerimize ithafen...

Sevemedi.

Okyanuslar hala kurumadı; o ise sevmeye devam edemedi. Nedenini düşünüyordum çünkü aylar sonra ilk kez bunu düşünmeyi akıl edebiliyordum. Mantar panodaki bütün fotoğrafları çıkarıp metal bir tenekenin içine atarken evet, bunu düşünmeyi yeni akıl ediyordum.

Fotoğraflara bakarken teker teker, yüzündeki gülümsemeye bakarken- pardon. Bu gülümseme değil. Çünkü önümdeki bütün fotoğraflarda sırıtıyordu. Bunları hatırlıyordum. Hepsini. Teker teker. Hatırlıyordum. Hepsi kahkahalardan oluşan anılar. Hepsi bir klik sesinin ardından kahkahalara boğulan fotoğraflar. Sesini duyabiliyorum.

Elimdeki fotoğrafa baktım. Yanaklarımı birbirine bastırıp yaptığı marifetmiş gibi kafasını geri atmış gülerken ki haline. Çok değil. Hayır çok değil. Sadece iki ay önce. Planlıyor muydu? Lanet olası beyninde bunlar mı dönüyordu? Bana bakarken, bana dokunurken, kollarını sıkıca sararken, eve bırakırken kapının önünde çocuk gibi mızmızlanırken... Aklından bunlar mı geçiyordu? Beni severken...

Fotoğrafı avcumun içinde yumurdum ve tenekenin içine attım. Çevremi saran fotoğraf denizinin ortasındaydım. Ve soruyordum. Neden?

Hepsini bir hışımla toparlıyorum. İçlerinden biri parmağımı kesiyor. Bakıyorum.

Fotoğrafı görmemle hıçkırıklara boğuldum. Her güne üç kare projemizin ilk günü. Hatırlıyorum.

"Yeon-ie?"

Kafamı çeviriyorum. Dudaklarımız birbirine kenetleniyor ve biraz sonra, çok kısa bir süre sonra bir ses duyuyorum.

"Doğum günün kutlu olsun Tae Yeon-ie."

Elinde tepesinden çıkmaya başlayan polokart ile buz mavisi bir poloroid fotoğraf makinesi görüyorum. Eline atılıp alıyorum. Çocuk gibi sarılıp sırıtıyorum. Sonra kamerayı ona doğrultup bir fotoğrafını çekiyorum.

"O zaman bugün her güne üç kare projesinin ilk günü."

"Neden üç?" diye soruyor. Yüzünde muzip bir gülümseme beliriyor.

"Sen. Ben. Biz." 

Muzipçe gülümsemesi sırıtışa dönüyor. Bana doğru yaklaştığında ondan yayılan kokuyu alabiliyorum. Misk ve orman. Dudaklarıma küçük bir öpücük konduruyor.

"Ya biri daha katılırsa?"

Hıçkırıklarım arasında daha yüksek sesle haykırdım.

"NEDEN?"


Kapının sesini duyduğumda gözlerimi büyük mantar panonun tepesindeki üç fotoğraftan ayırdım ve biraz sonra açılacak olan kapıma çevirdim.

Tahmin ettiğim gibi. Açıldı. Yüzünde büyük bir soru işaretiyle bana baktı; odanın içi is kokuyordu. Cevabımı bakışlarımı yeniden mantar panoya çevirerek verdim. Bakışları beni takip ettiğinde küçük bir çığlık atıp eliyle ağzını kapattı.

Culaccino | Tae YeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin