Bölüm 7

220 56 19
                                    


Merhabalaarrr :) ufak ufak olaylara giriş yaptık sayılır bakalım :) HAYATIMIN KAZASI'na olan yoğun talepten dolayı buraya pek ağırlık veremiyorum. Bu sebepten dolayı mı yoksa hikaye beğenilmedi ondan dolayımı okuyucu sayımız düşük bilemiyorum. Zamanla bu hikaye de güzel yerlerde olacak buna olan inancım sonsuz. 

Siz destek olmaya devam edin, edin ki bende arkamda olduğunuzu bileyim. Sizi seviyorum :) <3

Keyifli okumalar...

O gün Mustafa'yla yarın yine buluşmak için ayrıldık. Sema salakça bir tavır sergiliyordu bana karşı, sebebini bilmesem de çok üstüne gitmedim. Derdi her neyse illaki yakında rengini belli edecek nasılsa. Anne babası da tıpkı Sema gibi buz gibiydi bana karşı, benim yokluğum da Sema onlara neler söyledi merak etmedim değil hani. Sabah kimseye görünmeden evden çıktım ve kendimi Mukan-o cafeye attım.

Sabahın erken saatleri olmasına rağmen fazlaca insan olması şaşırtıcıydı. Mustafa da bir masada kahvaltı yapıyordu. Onu görünce o tarafa doğru hızlı adımlarla gidip destursuz sandalyeye oturdum. Tek Kaşını kaldırıp bana bakan küçük beyimiz anlamsız bir sırıtma bahşetti bana. Sola çeken dudaklarıyla muhteşem bir tabloya bakmak gibiydi aslında. Bu adamın ağzı hafif eğri, burnu da az büyük ama ne kadar yakışıyor bu kusurlar ona. Amaan her neyse Allah sahibine bağışlasın ne diyelim.

Kısa bir süre öküz kim tren kim bakışmasından sonra ilk konuşan Mustafa oldu, "kahvaltı yapmadıysan başla hadi" dedi. "Yaptım ama sana eşlik edeyim" diyerek çatalı elime aldım. Yediğim bir tava sucuklu yumurta ve yarım ekmeğin üzerine kolunu bana doğru uzatan Mustafa'ya anlamaz bir gözle baktım. O kıkırdarken ağzından çıkanı zorda olsa anladım nihayet "doymadıysan buradan başla" demeye çalışıyordu. "Ay çok komik" diye aldığı karşılığı "bir kahve içeriz değil mi?" Diyerek kamufle eden bu pek yakışıklı ama gıcık adama sadece başımı sallamakla yetindim.

Garsonlar tarafından masa toplandı ve orta şekerli Türk kahvelerimiz geldi en sevdiğimden. Konuyu bir kez daha ele aldık ama elimizde soy isim olmadığı için işimiz çok zordu. Mustafa adını bilmediğim bir arkadaşını arayıp ismi, mahalle adını ve apartman adını verdi hemen araştırıp dönmesi için de sıkı sıkı tembih etti. Şimdi oturduk o arkadaşın bize dönmesini bekliyoruz. Aklıma takılan ve hakkında duyduklarımdan dolayı çok güvenemediğim adama içimden geleni sordum "neden bana yardım ediyorsun?". Masada ki badem şekerlerinden bir tane ağzına atıp sanki bu soruyu zaten bekliyormuş gibi rahat bir tavırla "sebebi yok, istiyorum ve ediyorum" dedi. Ayy ne kadar da açıklayıcı oldu değil mi?

Sonra ki bekleme sürecinde sanki ben yokmuşum gibi telefonuyla ilgilenen bu adamın alnına bir şaplak atmak istiyorum. Şu tepesinde topuz yaptığı saçından tutup "benimle ilgilen lan" diyerek alnını masaya güm güm vurmak istiyorum... ben beynimde onunla ilgili fanteziler kurarken ne bileyim adamın sırıtarak dalan suratıma odaklandığını. "hişt, pişt, kendine gel" nidalarıyla toparlandım. Tam açıklama yapacağım sırada çalan telefonla paçayı kurtardığıma sevinirken Mustafa'nın karşı tarafla konuştuğu" tamam sen bana mail olarak at" lafıyla beklenen telefon olduğunu anladım.

Telefonu kapatınca bana dönüp "arkadaş bir şeyler bulmuş şimdi bana atacak" dedi. Bende heyecanla kem küm edip başımı salladım, o enfes gülüşünü bana yine sunarken telefondan çıkan dıt dıt sesiyle gelen maile odaklandık. Kendisi kısa bir süre bakıp telefonu bana uzattı. Eda'nın adı ve soyadı, ev adresi okuduğu okullar falan filan bir sürü bilgi mevcuttu. Yedi ay önce intihar ederek öldüğü de yazının sonuna iliştirilmişti.

Ama asıl mevzu bu aradığım kişiyse bile evine nasıl girip hakkında nasıl bilgi toplayabileceğimdi. Düşen yüzüme karşı Mustafa "sorun ne?" diye sordu. Bende aklımdan geçenleri onunla paylaştım. O da kısa bir süre düşündü ve "iki yıllık gittiği üniversitede arkadaşı olduğunu ve öldüğünü duyunca gelmek istediğini söylersin" dedi. Çok klasikti ama başka da şansım yoktu sanırım. Öğle vakti olmak üzeriydi kalkıp ilk operasyona başlamaya karar verdik. Elimizde ki adrese, Mustafa'nın arabasıyla vardık, heyecandan bayılmadan önce doğuma hazırlanan hamile gibi derin derin nefes egzersizi yapmaya başladım.

Sürekli ağzı kulaklarında gülen Mustafa bana apartmana doğru yol gösterdi ve ilk kapıdan girdik. Orta halli bir apartman olduğu her halinden belliydi. İkinci kata çıkıp kapının önünde durduk elimi kalbimin üstüne koydum istem dışı. Mustafa "sakin ol" dedi ve zile bastı. İkinci basışında kapıyı küçük bir kız çocuğu açtı. Gülümseyerek bize bakıyordu ki arkasından "Yaren, kim geldi yavrum" diyen bir kadın geldi. Şaşkın bize bakıp "buyurun" dedi. Bende kuruyan dudaklarımı yalayıp, yutkundum ve "şeyy, ben Eda'nın okuldan arkadaşıyım, adım Derin, bu da Msutafa, Eda'nın ölüm haberini duyunca sizi ziyaret etmek istedim" dedim.

Önce acıyla, sonra şaşkınlıkla arkasından tanımlayamadığım bir bakışla bir bana bir Mustafa'ya bakan kadın bir adım yana kayıp eliyle içeriyi işaret edip "içeri girin lütfen" dedi. İçeri girip bize gösterilen ikili koltuğa oturduk, benim aklımda hala acaba doğru yerde miyiz sorusu vardı ki, etrafa bakınınca küçük bir vitrinde Eda'nın gülerken çekilmiş fotoğrafını görünce rahatladım. Kadın karşımıza oturup bize sorar gözlerle baktı ama ben nerden ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum ki.

Aramızda geçen sıkıcı sessizlikten sonra adının Yaren olduğunu öğrendim küçük kız yanıma gelip "sen ablamın arkadaşı mısın, ben ablamı çok özledim" dedi ağlamaklı bir sesle. Gözleri dolan kadın küçük kızı yanına çağırıp sevgiyle sarıldı. Hayır şimdi hiç tanımadığım bu aile için bende ağlayacağım. Tüm cesaretimi toplayıp kadına "Eda gerçekten intihar mı etti" diye sordum. Sevgiyle bakan gözleri öfkeye dönüşen kadın olduğu yerde dikleşip "tabi ki öyle, neden sordun" diye sordu. Devreye Mustafa girdi ve "Derin, üzüntüsünden böyle konuşuyor, hala arkadaşının ölümüne inanamıyor" dedi, bende onu onaylar şekilde başımı salladım.

Kadın "kızımın neden böyle bir şey yaptığını anlayamadık, bildiğimiz bir sorunu da yoktu üstelik" dedi başında ki yazmanın ucuyla gözünü silerken sonra birden normale dönüp "ben size bir çay koyayım" dedi ve kalkıp odadan çıktı. Biz Mustafa'yla bakışıp normal olmayan bir hareket olduğunu sessizce onayladık. Hala aklımda buradan nasıl bir şey öğrenebilirim sorusu vardı. Yaren'in gelip bana sessizce "ablam geceleri hep ağlıyordu, bazen annemle kavga ediyorlardı ama neden ettiklerini bilmiyorum" dedi.

On bir -on iki yaşında olduğunu düşündüğüm bu küçük kızın söyledikleri oldukça şüphe çekiciydi. Bu arada içeri giren kadın koltuğa oturup hala yanımda olan Yaren'e "sen odana git bakim" dedi ve oflayıp poflayan kızı odasına gönderdi. Kimse konuşmuyordu ama bu kadın normal değildi bunu anlayabiliyordum. Çünkü huzursuz ve tetikte gibi oturuyordu. Çalan kapıyla kadın kapıya gitti. Bende hem gelene bakayım hem de bir lavaboya gideyim diye yerimden kalktım, kapıya yaklaştığımda ise gelen her kimse konuşmaları oldukça ilgi çekiciydi

"....... Ne bileyim ben kim olduklarını, arkadaşıyım diyor işte, kovacak halim yok ya, çaylarını içerler giderler zaar"

Bizim varlığımız onları huzursuz ediyordu, demek ki Eda'nın ölümü sanıldığı gibi basit bir intihar değildi gerçekten de...

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım :)

Derin Rüya...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin