Selam kuşlar.
Yeni fan kurgum olan Let's Live Love With Together BTS/JİN hikayeme bakmayı unutmayın. Keyifli okumalar.
"Düşmenin etkisiyle hafif bir sarsıntı geçirmiş, korkacak bir şey yok. Ayıldıktan sonra taburcu olabilir."
Hafif bir sarsıntı mı? Üzerimde 500 kilo taşıdım ben doktor, sen ne diyorsun? diye içinden geçirdi Simge. Çoktan uyanmış olsa da, nasıl bir manzarayla karşılaşacağını bilmediği için gözlerini açmaya korkuyordu. Doktorun sesi kesilince iki yanına da birilerinin oturduğunu hissetti. Kısa bir sessizliğin ardından bunu Yugyeom bozmuştu.
"Aç gözünü artık, kıpırdattığını gördüm." Simge, sesindeki alaycı tavır yüzünden yüzüne oflamayı istese de sakince gözlerini açıp kitaplarda yazan o tavan manzarasıyla karşılaştı. Dik bir bakışla kafasını sağa çevirince hiçbir şey olmamış gibi boş boş yüzüne bakan hayallerinin adamıyla bakıştı.
"Daha iyi misin?" dedi Tuana ayağa kalkarak.
"İyiyim, sadece üzerimden buldozer geçmiş gibi hissediyorum." Dirseklerinden destek alıp yatakta doğrulunca Yugyeom anlamaz bakışlarla ikisine bakıyordu.
"Siz nerelisiniz?" dediğinde Simge, Türkçe konuştuklarını yeni fark etmişti.
"Türküz." dedi Tuana gülümseyerek. Yugyeom başını sallayıp tekrar Simge'ye döndü.
"Fanım falan mısın, sürekli karşıma çıkıyorsun." dediğinde Simge, 'Her gün seni görmeyi hayal ettim ben,' demek istese de şuan ki durumda onu pohpohlamaya niyeti yoktu.
"Senin kim olduğunu bile bilmiyorum ben." dedi bakışlarını Yugyeom'dan kaçırarak. Tuana, şaşkınlıkla ağzını açarken neredeyse kahkahayı da basacaktı.
"Eminim bilmiyorsundur." diye mırıldandı Yugyeom. "Her neyse daha iyiysen ben gidiyorum, işlemleri hallederim." Ayağa kalkmasıyla Simge inanamaz gözlerle ona bakmaya devam ederken Yugyeom son bir kez ona baktı.
"Umarım bir daha karşılaşmayız, sinirimi bozmaya başladın." Odanın çıkış kapısına doğru yürürken Simge daha fazla dayanamayıp ağzına ne geldiyse söylemeye başladı.
"Hay tipine sıçtığıma bak, özür dileyeceğine gelmiş birde artistlik yapıyor angut." Yugyeom, sanki anlamış gibi öyle bir ifadeyle Simge'ye bakmıştı ki, başka bir cümle kurmasına izin vermemişti.
"Küfür mü ettin sen? Küfür etti değil mi bu bana?" dedi bu defa Tuana'ya dönerek. Tuana ellerini havaya kaldırıp ben bir şey bilmiyorum dercesine başını sallarken Simge, kollarını birbirine dolayıp başını pencere tarafına çevirdi.
"Cidden! Umarım bir daha karşılaşmayız yoksa senin için hiç iyi olmaz." Sinirle odadan çıkarken Simge, olanlara hala inanamıyordu. Tuana, bir kapıya bir Simge'ye bakarken en sonunda rahat bir nefes aldı.
"Ne oldu öyle ya? Kızım şansın anasını ağlatıyorsun farkındasın değil mi?" dedi Tuana heyecanla.
"Ne şansı be, süt gibi dediğim çocuğun içinden çakma Ediz çıktı resmen. Bu ne böyle?" dedim sinirle.
"Asıl senin seni tanımıyorum bile deme saçmalığın. Seni bilmemesine rağmen o bile inanmadı. Yalnız gerçekten gördüğün oymuş."
"Yalan söyleyecek halim yok herhalde." Buraya geldiğinden beri başından eksilmeyen şeyler listesine bir yenisi daha eklenmişti. Aslında hoşuna da gitmiyor değildi, renksiz dünyasını farklı tonlarla kuşatmaya başlamıştı.
"Her neyse, daha iyi misin? Doktor ayıldıktan sonra taburcu olabilir dedi. Zaten geç kaldık, kızlar arayıp duruyor."
"Kaç saat baygın kaldım?" dedi başını tutarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dream High 3 (Got7)
FanfictionSeul. Hayallerinin şehri... Derken az kalsın güme gittiği şehir olacaktı. Kim derdi ki günün birinde onlarla karşılaşacağını. Ve içlerinden birisinin hayatının aşkı olacağını. Zeynep demişti. "Bir gün onlarla karşılaşacağız Simge. Taktım kafaya, boş...