☬ 3 - Seni küçük yalancı.

236 32 9
                                    




  İşte tamda bu,
bu anını sakın unutma
çünkü tıpkı benim gibi davrandın.



Pazartesi
19,30

"Oğlum..." Kapının vurulmasını aldırmadan kafamı biraz daha yastığa gömdüm. "Ay çıldıracağım, aç şu kapıyı." Derin bir nefes alıp uyuyor numarasına devam ettim. Kapının açılmasıyla, kitlemediğim için dudaklarımdan bir küfür kaçtı.

Başım kazan gibiydi ve şimdi annemin heyecan ve panikli sorularını cevap vermek zorundaydım. "Hasta mısın? Hıı." Derin bir soluk bıraktım yastığıma. Nefes alışverişlerimi sanki uyuyormuşçasına sakin ve belli aralıklarla düzene sokmuştum. Dün gece çok fazla içmiştim ve ayağa kalkacak kadar başımı halen iyi hissetmiyordum. Annemin eli yan dönmüş olarak yattığım vücudumda omzuma değdi. Yavaşça ve sakin hareketlerle omzumu sıvazlarken uyku isteğimi bastırmamaya karar verdim.

"Uyuyor musun yoksa numara mı yapıyorsun?" Şüpheli sesiyle kapalı gözlerime rağmen üzerime çöken karartı gölgeyle dikkatle beni süzdüğünü anlayabiliyordum, ses çıkarmadım.

"Dün akşam yine içtin değil mi?" Uyumadığımı anladığı gibi hemen çift kişilik yatakta belimin açıkta bıraktığı mesafeye usulca oturdu. Arkamda olmasını fırsat bilip gözlerimi yavaşça aralayıp tam karşımda duran pencereden dışarıya baktım. Hava kararmaya yüz tutmuşken güneşin turuncuya çalan koyu renk süzmeleri odamın içine doluyordu. Gökyüzünün tabaka tabaka koyu maviden açık maviye gidişini seyrettim bir süre. Annemin elinin omzumda halen dolaşması ve gökyüzünün bu manzarası beni çok daha çabuk mayıştırıyordu. Bu manzara hiç tanıdık değildi oysaki.

"Sessiz kaldığına göre, evet içtin." Yastığımın altındakini elimi daha rahat bir konuma getirip kafamı biraz daha göğüsüme doğru çekiştirip cenin pozisyonunu aldım yani vücut dilim konuşmak istemediğini açıkça sergiliyordu. "Artık kendi başına bir birey olduğun için yaptığın işlere karışmak istemiyorum ama ne yazık ki baban benim gibi düşünmüyor." Konuşmanın nereye gideceğini adım gibi bildiğimden sesli bir şekilde yastığıma nefes bıraktım. Vücut dilim ne derse desin konuşmaktan vazgeçmeyecekti. Eli yavaşça omzumdan saçlarıma ulaşınca oda tıpkı benim gibi derin bir nefes aldı.

"Ve bir yandan haklı. O bir polis memuru ve sokakta işlerin nasıl yürüdüğünü çok iyi biliyor. Şu geç saatlere kadar dışarılarda dolaşman konusunda seni kısıtlandırmak istiyor." Gölgesini tekrar üzerimde hissedince dönüp bakmadım, tepkimi ölçüyor olmalıydı ve ben tepki veremeyecek kadar yorgun hissediyordum. Bir süre ikimizde konuşmadan sessiz odada nefes alışverişlerimizin sesine kulak verdik. Neden olmadıkları birilermiş gibi davranıyorlardı ki? Bunun beni daha fazla yaraladığını görmüyorlar mıydı?

Kıytırık akıl hastanelerinde işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyor muydu?

Beni ne kadar kısıtlandırmak isteselerde onlara taviz vermeden dolaşacağımı ve dışarıda takılacağımı biliyorlardı. Yaklaşık bir kaç haftasonra Daegu'ya geri döneceklerdi ve ben evimde bir başıma kalacaktım. Her zaman tek başıma yaşamayı seven biriydim. Ama bir ebeveyn yapılmayacağını bildiği şeyler için uyarmak zorundaymış gibi konuşuyordu, bu onlar için her zaman haklı bir sebep olmuştur. Saçlarımdaki yumuşak parmakları özenle tutamlarımda dolaşırken kafa tasımın rahatladığını ve nefes aldığını hissediyordum. Her insan için saçlarıyla oynanmak rahatlatıcı enfes bir uykuya kapı aralıyordu. Söz konusu annem olduğunda küçüklüğümün içimde bir yerde gerçekten acı çektiğini hissediyordum. Yirmi üç yaşında bir herifin saçımın okşanma ihtiyacı duymayacak kadar çocukluğu bundan mahrum kalmıştı, gülümsedim.

ICARUS ྅ 𝐲𝐨𝐨𝐧𝐦𝐢𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin