29 EKİM 2002
YER VE SAAT: BİLİNMİYORJames, herkesten önce gelip ofisinde düşünmeye başlamıştı bile. Kendisini uzun ve yorucu bir macera bekliyordu. Bu maceraya bugün başlayacaktı. Türkleri bu zor dönemlerinde yıkamazlarsa bir daha yıkamayacaklarını çok iyi biliyordu. Bunun için her şeyi göze almıştı. Odasının kapısı tıklatıldı ve "Geelll!" sesinden sonra içeri yıllardır babasının da yardımcısı olan ve çok sevdiği Cadda içeri girdi. James'in bir an içi burkuldu. Bugün Cadda'nın da ölmesi gerektiğini hatırladı. Cadda' yı öldürmese ne olurdu ve kendi öldürecekti, bunu yapabilir miydi, bilmiyordu. Cadda:
-Efendim, herkes geldi; sizi bekliyolar. James, Cadda' ya oturmasını söyledi.
-Herkes geldiyse şoförleri ve korumaları konuştuğumuz gibi hallet. Ayrıca misafirimizi kaç kişi gördü? Cadda:
-Üç kişi, dedi. James:
-Hayır, dedi. 3 kişi değil 5 kişi. Cadda bir an duraksadı. Sen ve ben de varız. Bizle birlikte 5 oldu. O üç kişinin öldüğünden emin ol. Hata istemiyorum, dedi ve toplantı salonuna gitmek için kalktı. Cadda düşünmeye başladı, kendisinin de öleceğini anlamıştı. Ama öyle kolay değildi. Cadda kavgacı, savaşçı demekti. Babası oğlu da tıpkı kendisi gibi kavgacı, savaşçı, yıkılmaz, yılmaz bir adam olsun diye bu ismi koymuştu. James toplantı salonuna girdi ve herkes ayağa kalktı. James oturmalarını söyledi. James telefonla servis için içeri girmelerini söyledi. Herkes birbirine bakıyordu. İçeri servis için garson girdi ve James:
-Madem Türkleri bitireceğiz, önce bir kahvelerini içelim. Acı bir Türk kahvesi iyi gelir, dedi. Gülümsedi. Daha sonra devam etti:
-Beyler büyük gün geldi, bugün 29 Ekim. Türklerin kurduğu son devletin kuruluş yıldönümü ve biz bugün büyük planımıza başlıyoruz. Bir hafta sonra Türkiye'de seçim var. Daha önceki toplantılarımızda seçim günü çıkarılacak kaos ortamı ve patlayacak bombalardan bahsetmiştik. O konu tamamıyla iptal oldu. Salonda bir uğultu oluştu. Şimdi sözümü kesmeden dinleyin. Birazdan toplantımıza perde arkasından biri katılacak. Onu kimse tahmin edemez ve onu bulmak için çaba göstermeyin. Sonunda ölürsünüz. Bunu unutmayın. Şimdi Türkiye seçimlerinde kamuoyu araştırmalarına göre AKP büyük ölçüde kazanacak. Ve biz bu perde arkasındaki müttefiğimizle Türkiye Cumhuriyeti'nin damarlarına gireceğiz. Zaten yıllardır müttefiğimiz bu şekilde devletin kademeli yerlerinde yapılandi. Yalnız uzun bir süreç bizi bekliyor. Sabretmemiz gerekiyor. Ursula böğürerek:
-Sayın James, bu müttefiğimizin bir ismi yok mu? Nasıl hitap edeceğiz? James gülerek:
-Ah Ursula ah! Az önce ben sabırdan bahsettim, sen ne yapıyorsun? Şimdilik Şeyh-ül Cebel diyebilirsin. Salondaki herkes merak içinde kim olduğunu düşünüyordu. James, Şeyh-ül Cebel'in bulunduğu yerin kenar ışıklarını yaktı. Şeffaf olan duvarda siyah bir siluet belirdi.
-Sayın Şeyh-ül Cebel söz sizde:
-Evet arkadaşlar, burada bulunmaktan ve sizleri tanımaktan gurur duyuyorum. Sesi o kadar ince çıkmıştı ki sanki 13 yaşında bir kız çocuğunun sesi gibiydi. Salondaki herkes birbirine baktı. Ariel lafa girerek James'e:
-Bu ses de nedir böyle? Bir kız çocuğuyla mı Türkiye'yi ele geçireceğiz. James kahkaha attı. Ariel bozulmustu. Herkes şaşkındı. James tekrar lafa girerek:
-Beyler hepiniz merak ediyorsunuz sesi. Siz beni ne sanıyorsunuz? Burada hepiniz çok güçlü insanlarsınız. Tabi ki Şeyh-ül Cebel'in sesi değil, ses değiştirme cihazı var içeride. Eğer gerçek sesini kullanırsak açığa çıkabilir. Size karşı güvensizlik değil, genel tedbir amaçlı. Herkes silüeti görünen kişiyi daha merakla süzüyordu. Onun bu kadar önemli biri olduğuna inanmaya çalışıyorlardı. Asıl kimliği yıllar sonra ortaya çıkacak bir vatan haininden başkası değildi aslında. Tekrar Şeyh-ül Cebel lafa girdi. Beyler çıkarlarımız ortak, eğer Türkiye'yi istiyorsak birbirimize ihtiyacımız var. Herkes üzerine düşeni yapmalı ve Sayın James'in dediği gibi benim kim olduğumu öğrenmek için çaba göstermemelisiniz. Zamanı geldiğinde tanışacağız. Benim sizden istediğim sahadaki işleri paylaşmak. Sahada benim elemanlarım istihbarat sağlayacaklar ama bizde silah, tank, tüfek yok şimdilik. Siz sahada aynen savaşmaya devam edeceksiniz. İstihbarat ve can yakıcı saldırıları bizden alacaksiniz. Herkes memnundu bu konuşmadan. En azından yükleri hafifliyordu. Şeyh-ül Cebel:
-Yalnız şu anki seçimi kazanacak partinin lideri öyle bir lider ki başımız çok ağrıyacak. Nemesis gülerek:
-Türkiye'nin hali ortada, yiyecek ekmeği zor buluyorlar. Ayrıca parti başkanının siyasi yasağı var, seçimi kazansa bile başbakan olamaz. Şeyh-ül Cebel:
-Siz tanımıyorsunuz, o adam bir yolunu bulur ve başbakan olur. Evet ekonomileri çok kötü durumda lakin çok değil 1914'te 1. Dünya Savaşı'ndan sonraki durumları şu anki durumlarından daha kötüydü. Nemesis, senin atalarını o durumda denize döktüler. Arkalarına bile bakmadan kaçan sizinkilerdi. Şimdi güçsüz bir devlet olabilirler, ancak bu millet tarihte 16 Türk devleti kurmuş. 16'sı yıkılmış. 17'nciyi hiç vakit geçirmeden kurmuş bir milletten bahsediyoruz. Tarihlerinde kaç yıl boyundurluk altında kalmışlar bir bakın. 5000 yıllık tarihlerinde 50 yıl Çinlilerin boyundurluğunda yaşamış ve bu 50 yılda kaç ayaklanma yapmışlar? Senin Yunanistan'a bak, fazla geriye gitmiyorum: Osmanlı döneminde 400 yıl Osmanlı'ya bağlı kaldınız.
Nemesis utançtan ve sinirden kıpkırmızı olmuştu. Şeyh-ül Cebel:
-Sayın Nemesis, yanlış anlamayın. Sizi aşağılamak gibi bir amacım yok. Sadece düşmanın ne kadar büyük olduğunu ispat etmek istedim. James araya girerek durumu ele aldı:
-Beyler Şeyh-ül Cebel'in de dediği gibi düşmanımızın durumu çok kötü değil. Tarihlerine baktığımızda ne kadar güçlü olduklarını hepimizin bilmesi gerekli. Şimdi son olarak herkesin görevi aynı şekilde devam ediyor. Ama artık santranç oynayacağiz. Gerektigi zaman hepinizden ekonomik, psikolojik ve kanlı eylemler yapmanızı isteyeceğim. Şimdilik biz hiç yokmuşuz gibi davranacağız.
James ayağa kalkarak toplantıyı bitirir. O hiç istemediği vakit geliyordu. Herkes gittikten sonra Cadda' yı öldürmesi gerekiyordu, yapabilecek miydi? Emin değildi. Aslinda Cadda'ya durumu anlatıp intihar etmesini isteyebilirdi. Kendisine çok bağlı biriydi. Evet önce bunu denemeliydi. Ama ya kabul etmez ortadan kaybolursa? Kabul edecekti, etmeliydi.
James çalışma odasına çekildi ve viskisinden bir yudum aldı. Beyni zonkluyordu ve bugünü çok beklemişti. Başarılı bir toplantıdan sonra bu anı yaşamak çok kötü bir durumdu. Kapıyı çalarak içeri girdi Cadda:
-Efendim, her şey sorunsuz bir şekilde tamamlandı. James sadece başını salladı. Cadda:
-Efendim, bu güzel günde neden böylesiniz, derken aslında kendisinin ölmesi gerektiğini biliyordu. Jamesi çok seviyordu. Haline, şu anki durumuna bakılırsa James'in de kendisini sevdiğini düşünüyordu. James viskisinden bir yudum daha alarak Cadda'nın oturmasını söyledi. James çok zor konuşuyordu.
-Cadda yıllardır yanımdasın. Bana ufacık olsa bile ihanet etmedin, seni hep oğlum gibi sevdim. Ama bugün bu işin bitmesi gerekiyor. Cadda başını sallayarak:
- Farkındayım efendim, dedi. Her türlü emrinize hazırım.
Cadda patronunu çok iyi tanıyordu. Eğer James'e "Efendim, bana güvenmiyor musunuz? Ben kimseye bir şey söylemem. İşkence bile etseler konusmam." deseydi o an James'in tabancasıyla kendisini vuracağını biliyordu. Eğer bir şansı daha varsa o da James'in dediğini yapmakla mümkündü. James:
-Ölmen gerekiyor, bunun için çok üzgünüm.
-Peki efendim, nasıl isterseniz.
-Bugün bu işi bitir.
"Emredersiniz" diyen gözlerle odadan ayrıldı Cadda. James'in bu kararı, Türkiye üzerindeki planını yıllar sonra mahvedecekti.
Cadda bir çıkış yolu arıyordu ama bulamıyordu. Öncelikle efendisine bir mektup bırakacaktı. Odasina geçti, zihnindeki kaçış planı için elbise dolabının arkasındaki gizli kapıyı kendi el iziyle kontrol etti, çalışıyordu. Problem yoktu. Masaya oturarak mektubunu yazdı. Yarım saat sonra odasından çıkarak James'in odasına gitti:
-Efendim sizden son bir arzum olacak, bu işi bugün bitirip öldüreceğim kendimi. Ama benim ölü bedenimi sabaha karşı ilk sizin görmenizi istiyorum. Vakit kazanmak istiyordu. James duraksadı. Daha sabaha saatler vardı.
-Sadece ölmeden önce birkaç saat uyumak istiyorum. James güldü. "Peki Cadda" diyerek kapıyı gösterdi. Cadda odasına gitti ve mektubu görünür bir yere bıraktı. Yıllar önce James'in emriyle yaptırdığı gizli tünelin kapısından içeri girdi ve James'in bile bilmediği şekilde kapıyı kapattıktan sonra kapının bir daha açılmaması için bütün el izi ve parolayı imha etti. James'in bu hatası az önce başlattıkları Şeyh-ül Cebel operasyonunun son noktasında operasyonun olumsuz sonuçlanmasına sebep olacaktı.