Arkadaşlar günde 2 bölüm atıyorum ama hiç satır arası yorum gelmiyor, neden?
Liya'dan...
"Eğer şimdi gidersen, bir daha geri gelmene izin vermem Erim." diyerek fısıldadım bedenimdeki ağrıları umursamayarak. Çok yanımı yakmıştı, şimdi giderek yakmaya devam ediyordu, buna izin veremezdim.
"Ben artık mutlu ol istiyorum." dedi ve buruk bir şekilde tebessüm etti.
"Sen konuştun, şimdi sıra bende." dedim ve gitmemesi için ceketinden tuttum. Fazla sıkı olmamıştı, bunu biliyordum. Mavililerini benimle buluşturdu ve yeniden oturdu.
"Sana şu hastalık denilen saçma şeyden bahsettim. Midem kasılıyor dedim, nefes alamıyorum dedim. Ben o hastalığın ne olduğunu çözdüm Erim." dedim fısıltıdan farksız sesimle. Fazla duraksamadan devam ettim. "Sen lansman günü bana gözlerimin eski kocama aşkla baktığını söyledin, doğru söylemiştin." dediğimde gözlerindeki hayal kırıklığını gördüm. Hâlâ nasıl Ardal'ı sevdiğimi düşünüyordu?
"O gözler aşkla bakıyordu ama Ardal'a değil." Ne dediğimi anlamaya çalışır gibi bir hâli vardı. Neden hâlâ anlayamıyordu? Bu gözler onun mavililerini istiyordu, onunla yaşamak istiyordu. Ama Erim bunu anlayamayacak kadar aptaldı.
"Beni hiç sevdin mi?" Gözlerini benden kaçırarak sorduğu soruya şaşırdım. Bu adam harbiden gerizekalıydı.
"Hayır, seni sevmiyorum." diyerek met bir cevap verdim. Artık o hastalığın nedenini çok iyi biliyordum ama bunu yaparsam bebeklerime ihanet edecekmişim gibi hissediyordum. Onların orada olmadığını bile bile elimi karnıma götürdüm.
"Sana aşık oldum." dememle göz göze geldik. Göz bebeklerinin büyüdüğü on metre öteden anlaşılacak şekildeydi. Ona çok kızgındım, yüzleşmek istedim. Ama şu anda, şu durumdayken birbirimize daha sıkı kenetlenmemiz gerekiyordu. O bunu anlayamıyorsa ben anlatacaktım.
Hızla iki eliyle yüzünü kapattı ve saçlarını çekiştirmeye başladı. Ne kadar garip bir adamdı.
"Sorun ne?" diye fısıldadım ve dizine dokundum. Eliyle ağzını kapattı ve mırıldanmaya başladı. Şu an yüzü çok garip görünüyordu.
"Bunu altı sene bekledim." diye mırıldandı ve bana baktı. "Beni affedebilecek misin?" Sorduğu soruyla yüzüm düştü. Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Ona karşı ne hissetmeliydim, ona nasıl bakmalıyım, bilmiyordum.
"Seni bebeklerin affetsin Erim, ben değil." dediğimde büyük elini anıma koydu. Çok yoğun bakıyordu. Gözlerinin içinde kaybolduğumu hissettim. Diğer elini hafifçe karnımın üzerine koydu. Bunu demekle bencillik mi ettim bilmiyorum ama ne olursa olsun bu acıyı unutamazdım. Affetmesi gereken ben değil, onlardı.
"Bundan sonra mutlu olacağız, sana söz veriyorum." dedi ve alnıma bir öpücük kondurdu.
O zaman kitaplara inanmamam gerektiğini anladım. Hiçbir kitap karakterine benzemek zorunda değildim.
Ben Liya Açıkel ve bu benim hikayem. Başrolü de benim. Hiç kimseye benzemek zorunda da değilim.
***
Yatağıma yattığımda derin bir nefes verdim. Daha birkaç gün aynı pozisyonda yatabilirdim. Üzerimdeki bol pijamaları çekiştirerek yatağımın içine girdim. Hastanede olduğum sürece Erim hiç peşimden ayrılmamıştı. Hâlâ onu affetmem için güzel şeyler söylüyor, artık mutlu olacağımızı söylüyordu. İnanmak istiyordum ve güvenmek istiyordum. Ben güvenirdim ama o bana güvenebilir miydi, bilmiyordum.
Elimi karnıma götürdüğümde gözümden yeniden bir yaş süzüldü. Zaten şu zamanlarda benim için iyi şeyler hiç olmuyordu, olmamıştı da. Onların yokluğuna nasıl alışabilirdim, bilmiyordum. Artık sahiden mutlu olmak istiyordum.
"Gelebilir miyim?" Emir kafasını kapının ardından uzatmış bana bakıyordu. Erim'in diğer evinde olduğumu duyunca onlar da gelmişti. Başımla onayladım. O da hızla içeri girdi ve kapıyı kapattı.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Ruhen berbat hissediyordum ama bedenen gayet iyiydim. Sadece biraz halsizdim.
"İyiyim. Sadece biraz canım sıkılıyor." dedim ve her ne kadar zor olsa da tebessüm ettim.
"Eğer uslu bir kız olursan sana Wi-fi şifresini verebilirim." dedi ve otuz iki diş gülümsedi. Beni güldürmek için yapıyordu, biliyordum. Zaten hastaneden çıkmamdan bu yana Erim'den sonra benimle ilgilenen ilk kişi olmuştu. "Neyse anlatacak dedikodularım var." dedi ve yatağın kenarına oturdu. Ben de onu dinlemek için biraz doğruldum.
"Şu senin Teo var ya. Onun kız kardeşine aşık oldum." demesiyle gözlerimi pörtlettim. Teoman bunu duyarsa Emir'e bu şehri dar ederdi. Emir ise bunu biliyormuşçasına duruyordu ama buna rağmen gülümsedi.
"Teoman seni öldürecek." diye mırıldandım.
"Valla kız olsam ilk Teoman'a verirdim, yakışıklı çocuk." diyerek dalga geçtiğinde güçsüz bir şekilde omzuna vurdum. "Şaka bir yana, çok hoş kız be!" diyerek mırıldandı.
"Öyledir. Aman dikkat, üzeyim deme. Teo üzer seni." diyerek dalga geçtim. Teo sahiden çok kıskanç bir adamdı. Klasik bir Türk abisinde bulunan her özellik onda vardı.
"Beni boşver de sen nasılsın?" Sorduğu soruya bir anlam veremediğim için kaşlarım merakla havalandı. Daha az önce sormuştu bu soruyu.
"İyiyim dedim ya."
Yüzünr ciddi bir ifade takındı. "Ben geçiştirilmek için soruyu sormuyorum Liya, gerçekten nasıl olduğunu soruyorum." dediğinde sıkıntı ile derin bir nefes verdim. İki bebek kaybetmiş bir annenin nasıl olması gerekiyorsa, ben de öyleydim.
"Ben çok kötü hissediyorum. Devamlı bir suçlu arıyorum." dediğimde gözlerim çoktan sulanmıştı bile. Erim'e daha önce anlatamadığım için ben suçluydum, bana inanmadığı için Erim suçluydu, tüm bunları planladığı için Ardal suçluydu, zamanında onunla evlendiğim için yine ben suçluydum. Suçlu arayıp kafayı yemek istemiyordum ama düşünmezsem kafayı yiyordum.
"Bir suçlu arayarak ömrün boyunca yaşayamazsın Liya. Anlıyorum nasıl hissettiğini ama böyle yaparsan kendine yeni sayfalar açamazsın."
"Çünkü defterimdeki sayfalar bitti. Artık kafayı yiyorum." Hele ki Ardal'ın bana böyle bir şeyi nasıl yaptığını düşününce. Resmen canıma kastetmişti. Ya da sadece bebeklerim için yapmıştı bunu.
"O zaman yeni bir defter alırız." Duyduğum gür ses ile başımı kaldırdım. Dağınık sarı saçları birbirine girmiş bir adet Erim karşımda duruyordu. Emir'e başıyla kapıyı işaret etti. Emir de gülerek kapıya yaklaştı. O gittikten sonra Erim yanıma uzandı ve başımı kolunun altına aldı.
"Şimdi ne yapacağız?" diye sordum çaresizlikle.
"Artık mutlu olmaya çalışacağız." dediğinde gülümsedim. Bunu başarabilir miydik, aşık olunca her şeye göğüs gerebilir miydik?
"Beni suçlu kılarsan ben yaşayamam Liya. Yapma bunu bana." dediğinde tebessüm ettim. Suçun büyüğü bendeydi ama kabul edemiyordum.
Elimi onun sakallarına koydum. "Seni seviyorum." diye fısıldadım. Bunu duyunca tebessüm oluştu dudaklarında gülmek ona yakışıyordu. Tapılası mavi gözleri kısılınca da çok hoş oluyordu.
"Sana ölüyorum." demesiyle dudaklarımız konuştukça birbirine değiyordu. Alnını benimkine yasladı ve biraz daha yaklaştı. Onun dudaklarıyla buluşan dudaklarım adeta huzura kavuşmuş gibiydi. Bundan sonra düşünmek yoktu, güvensizlik yoktu, endişe ve korku da yoktu. Sadece biz vardık.
Bir konuda bebeklerime minnettardım.
Teşekkür ederim, bana yeniden umut verdiğiniz için.
***
Eveeet.
Bölümü nasıl buldunuz?
Görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACİL KOCA ARANIYOR
RomanceMizah #2 Umut #12 Kadın #7 Bebek #1 Patron #1 "Bir porsiyon koca lütfen!" *** Tamam, bu sadece fragmandı. Şimdi gerçek kısma geçiyoruz. Yaklaşık bir ay önce sekiz aylık evliliğimizi bitirecek noktaya geldik. O sekiz ay öyle güzel geçmişti ki! Koca v...