Son hızında koşmaya devam etti Kuanlin.'Otobüsle acaba daha mı hızlı gelirdim?'diye düşünüyordu aynı zamanda da. Şansına arabasının aküsü bitmişti.
Son 4 dakikası kalmıştı sınavın başlamasına.
Neden ilk ders sınav olurdu ki?Okula sapasağlam varmıştı.Şimdide en üst kata çıkmak vardı.Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp sonunda atölyeye girmişti.Saatine baktığında tam vaktinde yetişmişti fakat kapıdan girince bütün dikkati üstüne çekmişti.
Hemen şövalyenin önüne geçip eşyalarını yerleştirdi ve resim çantasından bir kağıt çıkarttı.
Modeli incelemeye başladı çizmeden önce.Çıplak modeldi,bunu çizerken hep kendini rahatsız hissediyordu.Oysaki böyle hissetmemesi lazımdı.Derin bir nefes alıp çizime başladı.Fazla çalışamamıştı bu yüzden güzel olması için dua ediyordu.
•~•~•
"Jihoon!" Kendi ismini duyunca irkildi ve hemen seslenen kişiye doğru döndü.
"Evet?" Kafasını kaldırarak karşısındaki uzun boylu adama baktı.
" Şu siparişi sen götürebilir misin?" Elindeki adres yazılı kağıdı Jihoon'a uzattı.
Kağıdı alıp adresi inceledi o da."Aslında çalışma saatim bitmişti benim ama yakınmış bunu götürebilirim." Karşısındaki adamın yüzü gülmüştü.Teşekkür edip restorandan çıktı.
'Bu kadar iyi olmak zorunda mıyım?'diye soruyordu sürekli kendisine Jihoon.Yemekleri alıp motorun arkasına yerleştirdi ve adrese doğru gitti.
Siparişi teslim edip parasını aldı ve motoruna geri döndü.Sonraki işi bir saat sonra olduğu için fazla acele etmiyordu.
Restorana doğru sürmeye başladı.O sırada aklından da bu günün planını yapıyordu.Bir anda önüne fırlayan kediye çarpmamak için sağa kırdı.Aslında motoru sürmekte iyidir fakat dikkati dağıldığı için devrilmişti.
En son gördüğü şeyde etrafına toplanan insanlar olmuştu.•~•~•
"Son beş dakika" hocanın sesiyle irkilmiş ve dikkatini toplayıp resime son bir kez bakmıştı.
Portreyi saymazsa fena olmamıştı.
Ancak öğretmenlerin beğeneceğini sanmıyordu.'Daha fazla çalışmalıydım 'diye kendine kızdı.Kağıdın arkasına ismini yazıp öğretmenin masasına bıraktı ve sınıftan çıktı.
Daha kötü geçen sınavlarıda olmuştu.Kendisini bu şekilde teselli etti.
Okuldan dışarı çıkınca temiz hava almak iyi gelmişti.dört saattir mola vermeden çizim yapmıştı.İş vaktine daha vakit olduğu için öylesine sokaklarda dolaşmaya başlamıştı.
Telefonu çalınca çıkartıp cevapladı."Hyung?"
"Kuanlin...bir şey söyleyeceğim ama endişelenme."
"Dinliyorum."
"Ben şuan hastanedeyi-"
"Ne?Ne oldu?"
"Benim bir şeyim yok fakat tek başıma gitmeme izin vermiyorlar.Ailemi arayamam ve aklıma ilk sen geldin."
"Tamam,tamam hemen geliyorum.Hangi hastane?"
-
Odayı bulmaya çalışırken beyni yanmıştı.
Sonunda bulup içeri girdi ve yatakta oturur pozisyonda uyuklayan Jihoon'u gördü.
Bileği sargılıydı ve yüzünde küçük yaralar vardı.Yaklaşıp yanına oturdu.Onu izlemeyi seviyordu,bu gün geçirdiği kötü sınavını unutturmuştu.
Dudağının kenarında bir yara vardı ve kan kurumuştu. Aynı şekilde yanağında da.Göz altlarıda her zamanki gibi mosmordu.Gözleri aralanınca Kuanlin hemen ayağa kalkıp ona bakmıyormuş gibi yaptı.Bu şekilde yakalanmaya bir son vermeliydi.
"Geldin mi?" Bu mantıksız sorusuna gülümseyerek cevap vermişti.
"Evet,hadi çıkalım buradan." Jihoon kafasını olumlu anlamda sallayıp ayağa kalkmıştı.Kuanlin onun kolundan tutarak destek verdi.Her ne kadar iyi olduğunu söylesede inatçı davranıp ona hasta muamelesi yapıyordu.
Hastanenin işlemlerini halledip dışarı çıkmışlardı."Seni evine bırakayım." Gözleriyle taksi ararken konuştu.
"Saçmalama,işe gitmemiz lazım.Tam olarak 16 dakikamız var." Doğru hesapladığından emin olmak için kolundaki saate bir daha baktı.
"Bu halde işe gelmeyi planlamıyorsun değil mi?" Diye sordu şaşkın bir şekilde.Onun yerinde olsa en az bir hafta işe ve okula gelmezdi,kaytarmak için elinden geleni yapardı.
"Benim bir şeyim yok,iyiyim." Kendini gerçektende iyi hissediyordu,tek yapması gereken Kuanlin'i de buna inandırması.
"Pekala çok istiyorsan gel ama sana hiç birşey yaptırmam haberin olsun." Resmen sen inatçıysan ben daha da inatçıyım diyordu.Daha fazla geç kalmamak için kabul etti Jihoon.
Bir taksiye binip kafeye doğru gittiler.
Kafenin önünde indiklerinde gözlerine takılan ilk şey Seongwoo olmuştu.Çalışıyordu ve mutlu görünüyordu.
İçeri girdiklerinde Seongwoo ikiliyi görüp gülümsemişti fakat Jihoon'un bileğini fark edince hemen yanlarına geldi."Bende neden geç kaldınız diyordum.Senin bileğine ne oldu?" Meraklı bir şekilde sordu.Kuanlin onları konuşmaları için yalnız bırakıp önlüğünü üstüne geçirdi ve müşterilere baktı.
"Sadece küçük bir kaza geçirdim,önemli birşey yok." Kimseyi ikna edemiyordu küçük birşey olduğuna.
"Otur şuraya,bu halde neden geldin ki?" Kimsenin ona inanmayacağını anladığında artık pes etti.
"Az önce dediklerimi dinlemedin mi?" Seongwoo Jihoon'a aldırmayıp onu tezgahın karşısındaki sandalyelerden birine oturttu.
Bunu gören Kuanlin ise sırıtıyordu."Bir şeye ihtiyacın olursa çağır onun dışında bu gün çalışmayacaksın.Hatta aptallık etmeyip eve gitsen iyi olur." Eline bir bez aldı ve boşalan masayı silmeye gitti.Jihoon ise çalışmak istiyordu,çalışmamak ona tuhaf geliyordu.
-
Akşama kadar hiçbir şey yapamadığı için çıldırmak üzereydi Jihoon.Ne zaman birşey yapmak için ayağa kalksa Seongwoo yada Kuanlin gelip onu oturtuyordu.
Çıkış vakiti geldiği zaman herkes birbirine veda edip kafeden çıkmıştı.
Kuanlin ile Jihoon'da beraber çıkmışlardı."Hyung,seni evine bırakacağım itiraz istemiyorum." Kendinden emin bir şekilde konuşmuştu ancak Jihoon'un planlarında bu yoktu.
"Aslında eve gidemem.Annem beni bu halde görürse endişelenir.Kalacak bir yer bulurum ben,sen evine git." Kalabileceği yerleri aklından geçirdi.
"Bu saatte tek başına dolaşamazsın.O yüzden benimle gelmek zorundasın." Jihoon'a küçük çocuk muamelesi yapmak hoşuna gitmişti fakat tam tersi Jihoon'un gitmemişti.
"Saat daha yedi."dedi ve 'ciddi misin?' Bakışınıda attığında Jihoon,Kuanlin bahane üretmeyi bırakmıştı.
"Hyung,uzatma benimle geliyorsun." Elinden tutup peşinden sürüklemeye başladı.
Bütün yol boyunca el eleydiler.Dışarıdan bir çift gibi göründüklerinin farkında bile değildiler.