"Senden hoşlanıyorum,uzun zamandır bunu sana söylemek istiyordum ancak söyleyecek cesareti bir türlü bulamamıştım."
Jinyoung ne diyeceğini bilemeyerek sadece Jihoon'u dinliyordu.
"Kafeye her geldiğinde heyecan yapıyorum ve elim ayağıma dolanıyor."
Jinyoung,öne eğdiği başını kaldırdı ve cesaretini toplayarak Jihoon'un gözlerinin içine baktı.
"Üzgünüm,duygularına karşılık veremem.Sana fazla samimi davranarak umutlandırdıysam özür dilerim."
Jihoon dünyası başına yıkılmış gibi hissediyordu.Hayatında ilk defa birisine aşkını ilan etmişti ve reddediliyordu.
Yinde bu onun suçu değildi.Kendisini zorla sevdiremezdi sonuçta.Ona kızamazdı.
"Sorun değil,anlıyorum..." Duygularına hakim olup yüzüne yalandan bir gülümseme yerleştirdi.
"Ben artık gitsem iyi olur,geç oldu."Jinyoung'un yanından kalkıp odadan çıktı.
Ağlamamak için çabalıyordu,yinede sözünü dinlemeyen bir kaç göz yaşı yanağından süzülüyordu.Binadan çıkınca yağmur yağdığını gördü.Artık kendisini tutmayıp göz yaşlarının yağmurla beraber akmasına izin verdi.
Merdivenlere oturup kafasını dizlerine gömdü ve sessiz bir şekilde ağladı.
"Jihoon!"
Kendi sesini duymasıyla kafasını kaldırdı ve karşıdan koşarak gelen bedeni gördü.
Ağladığı için görüşü kötüleşmişti bu yüzden ilk kim olduğunu anlayamadı.Ancak yanına gelince anlamıştı onun Kuanlin olduğunu.Elini uzattı Jihoon'a kalkması için.
O da elini tutup kalktı ve kendisini Kuanlin'in kollarına bıraktı.Birazda olsa dinmiş olan göz yaşları tekrardan başlamıştı.
"Sana buraya gelmemeni söylemiştim.Beni dinlemeliydin,o aptalla konuşmamalıydın!" Ona her ne kadar kızmak istemesede kendine hakim olamıyordu.
"Ondan gerçekten hoşlanıyorum." Hala bunu söylebilmesine inanamamıştı Kuanlin.
Derin bir nefes aldı ve kollarını Jihoon'dan ayırarak ceketini çıkarttı.Ardından Jihoon'a sardı.
Yağmurla karışmış olan göz yaşlarını tişörtünün koluyla sildi ve küçük bedeni kollarının arasına aldı tekrar.
"Sakın onun için ağlama."Bunu söylerken belli etmemeye çalışsada kendiside ağlıyordu.
Onun bu halini görmeye dayanamamıştı."Eve gitmek istiyorum sadece." Hıçkırıklara boğularak zar zor konuştu.
"Seni bu halde eve bırakamam,benimle geliyorsun." Jihoon geri çekildi ve göz yaşlarını sildi.
"Ben iyiyim,eve gidebilirim." Yine hıçkırarak konuşmuştu ve sesi titriyordu.İyi olduğuna da kim görse inanmazdı.
"Beni artık iyiyim yalanlarıyla kandıramazsın.İyi olmadığını biliyorum."
Jihoon başını öne eğerek karşılık vermişti.Kuanlin'in onu bu kadar iyi tanıdığını bilmiyordu.
Jihoon'un elini tutup sımsıkı kavramıştı ve sonunda bahçeden çıkmışlardı.
Bu havada yürümemek için taksiye binmiş ve Kuanlin'in evine gitmişlerdi.Kuanlin bir yandan ayakta zor duran Jihoon'u tutuyor bir yandan da çantasında anahtarını arıyordu.Sonunda bulup kapıyı açtığında hemen Jihoon'u odasına çıkartıp yatağa oturtmuştu.
Dolabından rahat giysiler çıkartıp giymesi için ona verdi ve odadan çıktı.
Annesi şehir dışında olduğu için kendisi gidip yiyecek bir şeyler hazırladı.Öğle yemeğide yememişti Jihoon,her zamanki gibi.Nasıl acıkmıyor anlayamıyordu Kuanlin.
Hazırladığı şeyleri tepsiye koyup odasına çıkarttığında Jihoon'un çoktan uyumuş olduğunu gördü. Tepsiyi komidinin üstüne koyup Jihoon'un yanına oturdu.
Gözleri ağlamaktan şişmişti.Burnu ise pespembe olmuştu soğuktan.Ne kadar tatlı göründüğünün farkında mıydı acaba?
Sandalyenin üstündeki battaniyeyi alıp Jihoon'un üstüne örttü ve tekrardan yanına oturdu.Eli istemsizce saçlarına gitmişti.
Nemli saçlarını alnından geri çekti.O sırada ateşi olduğunu fark etti.Mutfağa gidip bir kaba su koydu ve bez alıp odasına geri döndü.
Üstündeki battaniyeyi çekti ve bezi suya batırıp alnına koydu.Bunu bir çok defa tekrarladıktan sonra az da olsa düşmüştü ateşi.
Kabı mutfağa geri götürmek için ayağa kalktığında bileğinde hissettiği elle arkasına döndü.
"Gitme..." gözleri kapalı bir biçimde sessizce söyledi.Kuanlin kabı komodinin üstüne bırakıp tekrar yanına oturdu.
"Gitmiyorum,yanındayım." Elini Jihoon'un elinin üstüne koyup okşadı.
Tekrar uyuyunca kalkmayı planlıyordu fakat oturduğu yerde uyuya kalmıştı.Elleriylede Jihoon'un küçük elini tutuyordu.