Dünyadaki en büyük acıya sahip olmuştum artık. Çok büyük acılar yaşamamıştım ama bu yaşadığım başka bir acıyla kıyaslanamazdı. En büyük dayanağım olan kişiyi kaybetmiştim, elimde sadece bir mektup kalarak ondan.
Gidecek bir kapım, dönecek bir yuvam, bakacağım bir pencerem ve soluklanacağım bir gökyüzüm kalmadı artık.
O gitti ve yıkıldı bu kent ardından.
Artık evime dönemezdim. Bu acıyı bir şekilde yok etmem gerekliydi. Hardal tanesi kadar acı girmemiş evi aramak geldi aklıma. Belki böyle yaparsam, mevcut acımı unuturdum. Ancak, seven adam unutmaz, muntazaman hatırlar. Hatırlamak unutulan bir olgunun tekrar canlanması değil aslında. Hatırlamak, bilinen bir şeyin üzerindeki sisi, gölgeyi veya perdeyi kaldırmaktır. Unutmak ise üzerine gölge düşülmesi değildir, belki de ölü toprağı serpilmesidir.
Ve terhis belgem elimde, ölüm fermanımın yanında bana gelmiş, beni uzaklara çağıran bir elçi gibiydi. Soğuk ovaları, karlı dağları, kızgın çölleri veya derin vadileri, aşılmaz yolları, uçsuz denizleri artık birer potansiyel yaşam alanı olarak görmeye başladım.Gördüğüm her insan yeni bir tanrı, her kent yeni bir mağara...
Birkaç dakika önceki sersemliğim ve yoğun acımın yerini şimdi macera tutkusu, yolculuk gerekliliği aldı. Şimdi buralarda kalmamın bir anlam ve gerekliliği olmadığına göre, savaşın gereksizliği üzerine olan derin düşüncelerimin beni vatanseverlikten ve askerliğin zorunluluğundan daha ilerideki düşüncelere garkettiğinden dolayı buradaki kargaşanın bir parçası olarak kalmaya devam etmek istemiyordum. Bir an evvel gitmeliyim buralardan, ilk gitmek istediğim yere. Ama orası neresi bilemiyordum. Şimdiye dek hayalini bile kurmaya çekindiğim maceralar ve yolculuklar artık tek çaremdi neredeyse. Platon'un mağarasından çıkan insan kadar şaşkındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Döngü
RomanceHer bir bölümün yeni bir ölüm getirme olasılığını içinde taşıyan, bir arayışı anlatan ve muhtemel ki sonunda ismiyle müsemma olacak bir hikaye...