Telgraf

18 1 0
                                    

        Dökülmeye devam eden duvar parçaları, yanık barut kokusu ve etrafta hunharca uçuşan tozların hücum ettiği boğazlardan yükselen sonu gelmez öksürükler ve iniltiler... Gözlerimi açmadan düşündüklerim bunlardı, seslerden çıkarmıştım. Ancak gözlerimi açınca herşey daha farklı olabilirdi, ve oldu da. Beyaz çarşaflar simsiyah ve kıpkızıl kesilmişti. Üzerinde bir yağlı boya çalışması yapılmış yer koruyucu gibi yorgun ve karmakarışıktı çarşaflar. Karyolalarda hiç sesi çıkmayan insanlarla inlemeden durmayan, nefes almadan inleyen insanlar yatıyordu artık. Zaten hasta ve yaralı olarak geldikleri burada daha kötü hale gelmişlerdi ve şikayetlerini iletecekleri bir merci yoktu.

        Gözlerimi netleştirmeye başladım ve yerde olduğumu farkettim. Sarsıntı ile yere düşmüş olmalıydım ve göğsümde bir ağırlık hissediyordum. Tavandan kopan parçalardan birisi göğsümde mola vermiş olabilirdi. Ya da kalbim dışarıda atmaya başlamış ve pompaladığı kan vücudumda pek randumanlı dolaşmayınca farklı bir etki ile bedenimi ağırlaştırmıştı. Bunu anlamak için göğsüme bakmaktan çok korkuyordum. Şimdi sana bunları anlatabiliyorsam, göğsümün ağırlığı üçüncü seçenekten kaynaklanmalıydı.

        Boynumu hafifçe göğsüme kaydırdığım zaman, tehmin de ettiğin üzere üzerimde bir yaralı asker yatıyordu, cüssesi de beni pek korkutmuştu. Göğsümde onu nasıl taşıyabilirdim? Ben göğsümde sadece aşkı taşıyacaktım, hiç sıkılmadan, doyasıya. Oysa şimdi, ruhu pazartesi günlerini sevmeyenlerin sıkıştığı bir dolmuşta sıcaklıktan bunalan bir yolcunun, inerkenki hızını aratmayacak şekilde bedeninden  ayrılmış ve o boş bedeni yatağının bir kenarına attığı gömleği gibi bırakmıştı üzerime.

        Onun dışında bir değişiklik hissedemedim kendimde. Yine şakaklarıma gözyaşlarım süzülmüş, boynum ağırmaya başlamış ve yersiz düşüncelere dalmıştım. Elimde sıkıca tuttuğum mektup terden ıslanmış, adeta bir hamur kıvamı almıştı. Solumda karyola vardı va altından karşı tarafları rahatlıkla görebiliyordum. Arka tarafım pencerelerden ibaretti yatarken ve başım hala yattığım yöndeydi. Karşı tarafımda ise yıkılan duvar ve odaya giriş kapısı vardı. Nedense bu karyolalar yüksekçe yapılmıştı. Herhalde kaçmamı engellemek içindi. Bilemiyorum şimdi, ama muhakkak o an düşünmüştüm bunu da. Diğer tarafımda ise nefes alış verişini hafifçe işittiğim hemşire hanım uzanıyordu. Göğsünden de anlayabiliyordum nefes alışverişini.

        Üzerimdeki askeri kenara sıyırmaya çalıştım ve bu arada bende altından kaymaya uğraştım. Birkaç dakikalık çabadan sonra artık hürdüm. Bardaktan boşanan bir yağmur kadar hürdüm hemde. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım ve bu arada vücudumda sıcaklığından dolayı hissedememekten korktuğum bir kırık ya da çıkığım olmamasını umdum. Biraz sonra tamamen ayaktayken artık sağlam olduğuma kanaat getirdim. 

        O kadar kan ve dehşet arasında soğukkanlılığımı koruyor olmamı sorgulamadım hiç. İnsanları anlayamazsın bazen. Olmaması gereken yerde olmayacak şekilde davranabilirler ve bu, o an garip gelmeyebilir de. Zaman değişebilir ve artık sorulmamsı gereken sorular olarak kalır o anlar. Bilemiyordum. 

        Kapı olarak kullanabileceğim artık birçok çıkış vardı koridora doğru. Ve içerisi eskisinden daha çok güneş alıyordu. Doktora çok ihtiyacımız kalmayacaktı bu mekanda artık. Uyanık olsalardı ya da daha doğrusu canlı olsalardı onlara; "Şimdi buradaki mesainiz sona erdi, gidin ve kendinize uzun bir tatil hediye edecek birisiyle evlenin!" derdim, ama maalesef...

        Bu binadan çıkmayı düşündüm ve önümdeki ilk boşluktan kendimi koridora atacakken hemşire hanım geldi aklıma. Onu burada bırakmalı mıydım? Aklımı çok fazla kurcalamadı aslında. Önce kendi canımı düşünmek zorundaydım. Ufak birkaç tereddütten sonra, yerde bulduğum bir kalem ile yırtık bir kağıda birkaç satır karaladım ve yavaşça elinin içine sıkıştırdım bunu. Uzun bir uykudan sonra uyanacak ve olanların şaşkınlığı ile elinde bir kağıt olduğunu bile farketmeyecekti ancak ben üzerime düşen görevi yapmış olacaktım. Bunun verdiği iç huzuru yüklenerek hemşire hanıma ve üzerime yığılmış kalmış bulduğum askere birkaç saniye baktıktan sonra sendeleyerek dışarı çıkmak üzere koridora girdim.

DöngüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin