"ASANSÖRÜ VE ACİL ÇIKIŞI TUTUN!"
Acil çıkışa doğru koşarken önünde gördüğü adamlarla kayarak yere düştü Donghyuck. Gözlerini etrafta gezdirirken çalışan masasının üzerinde gözüne ilişen maket bıçağıyla o tarafa doğru davrandı.
Güvenlik görevlileri ona ulaşamadan masadan maket bıçağını aldı ve soğuk gecelerde dokunup hissettiği atardamarına dayadı. Dolu dolu gözleriyle güvenlik görevlilerine sertçe bakıp eliyle dur işareti yaptı.
Gidecek bir yeri yoktu, neden onu rahat bırakıp bir köşede ölüp gitmesine izin vermiyorlardı ki? Güvenlik görevlilerinden biri birkaç adım yaklaşmaya çalışınca maket bıçağını biraz daha bastırdı tenine.
Boynunda hafif bir sızı hissederken sert bakışlarından ödün vermedi Donghyuck.
Şaka yapmıyordu.
Vücudunda sayısız yara varken şaka yapması imkansızdı. Güvenlik görevlilerinin arkasından gördüğü kişiyle bir adım daha geri çıktı.
Her ne kadar ona zarar vermeyip yardım edeceğini söylemiş olsa da Yukhei'ye kesinlikle güvenmiyordu.
Ondan tek isteği kendisine engel olmadan buradan çıkıp gitmesiydi ancak Yukhei 1 haftadır buna izin vermiyordu. Onu neredeyse esir haline getirmişti ve Donghyuck istemeden de olsa korkmaya başlamıştı.
Ama Yukhei'nin de haklı sebepleri vardı. 1 hafta boyunca onunla konuşabilmek için elinden geleni yapmıştı ama Donghyuck ağzını açıp tek kelime etmemişti. En son çareyi ise onu yanından ayırmamakta bulmuştu.
Donghyuck düşünceleri arasında gidip gelirken Yukhei güvenliklerin arasından çıkıp ona adım attığında irkilerek ona baktı. Boynundan şerit halinde ilerleyen kan tişörtünü boyadı.
Bu her şeyin bitiş noktasıydı.
Burada hayatına son verip kurtulabilirdi tüm bu esaretten. Arkasında bıraktığı bir şey yoktu çünkü. İçinden babasına onu sevdiğini söyledi. Artık onun yanına gidebilecekti.
"Haechan!"
Donghyuck şaşkınlıkla etrafına baktı. Neredeyse kendini öldürecekken kimseyi umursamadan bağıran kişi de kimdi? Tekrar Yukhei'ye döndü. "İsmini beğendin mi?" tekrar etrafına baktı Donghyuck. Etrafında daire oluşturmuş çalışanların arasından bağıran kişiyi görmeye çalıştı ama yine beceremedi. Yeniden Yukhei'ye döneceği sırada konuşan kişi çalışanların arasından çıkıp ona adım attığında gözleri ona kaydı.
Geldiği haftadan beri onu sürekli izleyen ve kapının kenarından ayrılmayan koca kafalı çocuk.
Donghyuck adını hep merak etmişti koca kafalı çocuğun. Kafası biraz büyüktü. Vücudu bir erkeğe göre oldukça çelimsiz olduğu için kafası büyük duruyordu. 'Demek sesi böyle.' diye düşündü Donghyuck.
Konuşan insanlardan ne kadar uzak kalmış olsa da koca kafalının sesini merak etmişti hep ve tam tahmin ettiği gibiydi. Ne çok fazla sert, ne de çok fazla yumuşak.
"Aslında senin için bir sürü isim düşündüm ama Haechan daha çok hoşuma gitti." bir adım attı koca kafalı çocuk.
"Bu arada ben Mark." Donghyuck Mark ona yaklaştığında eski halinden ödün vermeyerek maket bıçağını eski yerine biraz daha bastırdı. Mark'ın yüzündeki gülümseme endişeli bir tebessüme dönüştü. "Neden sana Haechan dedim biliyor musun?" adım adım yaklaştı Donghyuck'a.
"Çünkü bütün bu aptalların içinde parlıyorsun ve özelsin." Donghyuck hırıltılı sesiyle konuştu ancak sesi fısıltıdan farksızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Massage//Luwoo
Fanfiction"Vücudunda çıktığım her keşifte, bana biraz daha aşık olacaksın.." *Çalanın şipi birbirine küser inş.*