Yaralı Kuzucuk -10.Bölüm-

446 53 7
                                    

Not: Yine dayanamadım attım bölümü. Eğer bu bölüme de yorum gelmezse 1 hafta yeni bölüm atmayacağım... Bu sefer kararlıyım..

...

Hye Jin okuldaki cezası bittikten sonra yine aynı şekilde eve dönüyordu. Bugünün farkı ise annesi ve kardeşi bugün evde olmayacaklardı. Annesi iş için Busan’a gidiyordu ve kardeşi de okulun kampına. Kısacası tüm hafta sonu boş boş oturup rahatlayabilirdi. Ki aklına başının belası geldi. Ji Min hafta sonları dahi olsa gelip genç kızı uyandırıyor ve zorla dışarıya sürüklüyordu. Yemeye, tiyatroya, sinemaya, alışverişe… Sonra Hye Jin baş belasını beyninin ücra köşelerine sürdü. En azından sabaha kadar yalnızdı ve buna odaklanmalıydı. Bir DVD kiralayabilir ve tüm gece uyanık kalabilirdi. Hem böylece sabah kalkamaz ve Ji Min de onu uyandıramazdı.

Kendince kurduğu planı harekete geçirmek için ormanlığın sonundaki yol ayrımından sola döndü. Sağa dönseydi eve varacaktı fakat film kiralayabileceği yer birazcık ters kalıyordu eve. DVD’lerin, albümleri, kitapların dolu olduğu dükkâna yavaşça girdi. Dışarıdan bakıldığında içerisini göstermeyecek filmler ile sarılmıştı cam duvarlar. Genç kız sakince DVD bölümüne gitti ve romantik filmlere bakmaya başladı. Birçoğunun konusu çok sıkıcı ya da bilindikti. Bir kısmını da çoktan izlemişti. Sağ olsun ki Ji Min ona neredeyse tüm filmleri izletmişti ona. Elini rastgele DVD’lerin arasına daldırdı ve eline gelen ilk filmi aldı.

“İlk Aşkımı Sana Verdim” adlı bir Japon gençlik filmiydi. Genç kız Japon yapımı filmleri severdi. Ne kadar insanların kafalarında bir kuş yuvası gibi duran peruklardan ya da ergenlerden rahatsız olsa da filmlerin konusu ve işleyişi güzeldi. Romantik filmler gerçekten de insanları etkileyebiliyorlardı.

Filmin arkasındaki tanıtımı okuyunca bu filmi seçtiği için şanslı hissetmişti.

Filmde kalp hastası olan ve 20 yaşına kadar en fazla yaşayabileceği tahmin edilen bir genç ve bu gencin kalp doktorunun kızı ile henüz 5 yaşındayken verdikleri sözü anlatıyordu. Gülümsedi ve kasaya giderek ödemesini yaptı.

Elinde aldığı muhtemelen âşık olacağı ve tabiri caizse salya sümük ağlayacağı film ile mutlu mutlu yürüyordu. Yol ayrımına gelince sakince evine doğru yol almaya başlamıştı. Evinin bulunduğu sokağa gireceği sırada arkasından gelen bir inleme ile donup kalmıştı. Arkasında hiçbir şey olmadığına kendini inandırınca yürümeye devam etti. Fakat arkasından gelen kesik kesik inlemeleri duymaya devam ediyordu. Merakına yenik düşüp arkasına dönmüş ve sesin kaynağına ilerlemişti. Bu inleyiş acı bir inleyişti.

Çöp konteynırlarının yanına gidince gördüğü manzara ile donup kaldı Hye Jin. Çöp poşetlerinin arasında genç bir beden vardı. Her yeri yara bere içindeki çocuğu görünce içinde bir şeylerin koptuğunu hissetmişti Hye Jin. Karşısındaki gencin saçları yolunmuştu ve alnında derin bir yara vardı. Yaranın sebebi cam kırıklarıymış gibiydi çünkü genç kız yakından bakında yaranın etrafında birkaç tane de çizik görmüştü. Gencin dudağının kenarı derince yırtılmış taze kan da çenesine akıyordu. Kollarından biri büyük ihtimalle kırılmıştı çünkü genç kolunu sürekli göğsünün altında buruk bir şekilde tutuyordu. Diğer kolunda ise yer yer morluklar vardı. Bacakları görünmese de üstündeki siyah pantolon ayak izleriyle doluydu. Tişörtü biraz yukarı sıyrılmıştı ve beyaz teniyle zıtlık oluşturan morluklar burada daha da ciddi görünüyorlardı. Gencin boynu da bir cam parçasıyla kesilmişti fakat çok derin bir şekilde değildi. Ama kanıyordu ve üzerindeki beyaz tişört kısa sürede kan kırmızısına bürünmüştü.

Hye Jin ise paniklemişti doğrusu. Ne yapacağını sağlıklı bir şekilde düşünemiyordu. Ambulansı çağırmak aklının ucundan bile geçmemişti. Aklındaki tek şey onu evine götürmek olmuştu. Genç kız arkasına döndü ve en yakındaki bahçeye koşup el arabasını kaptığı gibi çocuğun yanına koştu. Genç adamı yerden kaldırmak gerçekten de zor olmuştu. Bu genç çok iri olmasa da uzun boyluydu ve genç kız onu kaldırabilecek kadar güçlü değildi. Hye Jin çocuğu kollarından tutmuş kaldırmaya çalışıyordu. El arabasını yana devirmişti böylece çocuğu yuvarlayarak arabaya yükleyebilirdi. Genci bir süre yerde yuvarlamıştı, bunun can yakıcı olduğunu biliyordu ama elinden başka da bir şey gelmiyordu. Gence dönüp “Dayan biraz!” dedi ve çocuğu arabaya yükledi. Ne kadar ağır olursa olsun onu bu şeklide taşımak işini kolaylaştırıyordu. Neyse ki evinden çokta uzakta değillerdi.

Evin büyük girişine vardıklarında genci yük arabasından indirmiş ve kollarından sürükleyerek büyük beyaz salonlarındaki uzun beyaz kanepeye yatırmıştı. Genci çöplükten çıkardığını ve koltuğu berbat ettiğinin farkında değildi. Genci yatırdıktan sonra koşarak banyodan sıcak su dolu bir leğen ve birkaç bez getirmişti. Gencin tozdan kaybolmuş yüzünü temizledikten sonra yaralarına bakmayı tercih etmişti.

İlk bezi sıcak suya sokup iyice sıkmış ve gencin alnını canını yakmamaya özen göstererek silmişti. Sildiği yerlerde gencin gerçekte bembeyaz olan güzel teni görünüyordu. Genç kız aynı işlemi gencin tüm suratına uygulamış ve içeriye gidip ilk yardım malzemelerini getirmişti. Bir kulak temizleme çubuğunu tentürdiyota batırmış ve gencin alnındaki derin yaraya sürmeye başlamıştı. Gencin yüzündeki ani değişim ile elini çekmiş ve tentürdiyot sürdüğü yaraya hafifçe üfleyip acısını dindirmeye çalıştı.

Hye Jin kendisinin yerinde başka biri varmış gibi hissediyordu. Beyninin emir vermediği halde refleksmiş gibi karşısındaki genç ile ilgileniyordu. Nereden bulduğunu bile bilmediği dikiş iğnesi ve kitinden yapılmış ameliyat ipi ile genç adamın yarılmış dudaklarını dikiyordu ve o bunu iğrenmeden normalmiş gibi de yapabiliyordu. Gencin üst dudağının içinden ince iğneyi geçirmiş ve sonra alt dudaktan geçirmişti. Küçük halkalar atarak kısa süre de kanlı dikişini bitirmişti.

Sonra elini gencin koluna atıp kırık var mı diye kontrol etmişti. Sadece çatlak olduğunu da fark ettiğinde gencin koluna biraz merhem sürüp sargı bezi ile sarmıştı.

Gencin morluklar içerisindeki bedenine de merhem sürmek için siyah tişörtü gencin başından tutarak çıkarmıştı. Gencin güzel(!) vücuduna bakmamaya çalışarak elindeki çürükler için yazılı merhemi sürmeye çalışıyordu. Çünkü gözleri ne zaman bu eskiden muhteşem olduğunu düşündüğü bedene kaydığında kalp atışları hızlanıyor ve tüm vücudunu tatlı bir sıcaklık kaplıyordu.

Bu Ji Min’i ilk gördüğü zaman ki tanıdıklığa çok benziyordu. Tek farkı bu daha sahipleniciydi. Gencin ne kadar yaralar ile bezenmiş olsa da bebeksi yüzü içinde bir şefkat duygusu uyandırıyordu. Hyun Soo hastalandığında başında saatlerce ateşinin düşmesini bekleyip sonra da huzurlu uyuyuşunu izlemeye benziyordu.

Gencin pembe kalın dudakları birbirine sıkıca kenetlenmiş ve biraz yukarıda duran ince, düzgün ve güzel burnundan derin nefesler almaya çalışıyordu. Arada burnundan aldığı nefes ona yetmiyor ve tıkanıyordu. Kalın dudaklarını aralıyor ve burnunu hafifçe yukarı kaldırıp hapşırıyordu. Başını yastığın sağ tarafına gömmüş ve sol kolunu da yukarı kaldırmış ve başının üstünde sabitlemişti.  Arada alnındaki yaraya değen saçları tarafından huylanıyor ve başının üstündeki kolu ile onları itmeye çalışıyordu.

Çatlak olan sağ kolunu ise göğsünün üstünde tutuyordu genç olan. Göz kapakları arada titreşiyor ve bir erkek için uzun olan kirpiklerini daha da belirginleştiriyordu. Gencin yüzünde hala çocuksu bir muziplik var gibiydi. Keskin çene hattı ve belirginleşmeye başlamış yüz hatları ile çocukluk ve yetişkinlik arasında gidip geliyordu genç, Hye Jin’e göre.

Hye Jin gencin siyah ve biraz kirli saçlarını okşamak için kanlı ellerinden birini öne attığını daha yeni fark etmişti. Kısa bir tereddüt ile bekleyip gencin suratını izlemiş ve her şeyi boş verip kanlı ellerini umursamadan saçlarına daldırmıştı. Ellerini gıdıklayan yumuşak saçları okşadıktan sonra gencin uyandığında aç olacağını düşünüp mutfağa doğru yönelmişti.

Mental BreakdownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin