Her şey bitmişti değil mi? Bir kar tanesinin havada süzülürken ne kadar dikkat çekse de yere değdiği anda yok olması gibiydi bu sefer.
Birkaç saniyeliğine de olsa mutluydum. Her şeye sahiptim. Sevdiğim adam, çocuğumuz, arkadaşlarımız...
Ne olmuştu bir anda da kaybetmiştim her şeyi? Yaşananı tekrar yaşatamazdım. Eskiye dönemezdim. Artık şimdi varolma zamanımdı.
Evet evet, ben tekrardan ben olacaktım, eksik, yarım. Elinden her şeyi alınmış bir kız çocuğu olacaktım bu sefer. Hayalimdeki şey ise vitrin camlarında olan herkesin hayranlıkla baktığı oyuncağı almak olacaktı.
Ben kendimi tamamlayabilmek için çabalayacaktım.
Birkaç yüzyıl sonra 8. Prensin yaptığı büyü işlemeye başladı ve 7 prens ve prensesimiz dünyaya tekrar geldi. Fakat birbirlerini tanımadıkları yeni bir hayata açmışlardı gözlerini. Kimsenin birbirinden haberi yoktu. Her şey Yuna ile kesinleşecekti. Prenslerin yaşamasını da o sağlayacaktı, hatırlamalarını da. Atladığımız hiçbir nokta yoktu. Günümüz dünyasından bahsettiğimiz dışında...
"Yuna, kalk hadi. İş görüşmene geç kalacaksın."
Yatağımda yatarken duyduğum kapı sesiyle kendime geldim ve tavanı izlemeye başladım. Göz kapaklarım açılmamak için adeta direniyordu.
Çünkü gece yine uyuyamamıştım. Saçmasapan rüyalar yüzünden uykumdan oluyordum kaç aydır. Hem bu seferki daha da saçmaydı.
Koskoca krallığın kraliçesi oluyordum!
Ben ve kraliçe! Kendi düşündüklerime gülmeye başladığımda odaya arkadaşım girdi.
"Hayırdır, rüyanda hangi ünlüyü gördün de gülümseyerek uyanıyorsun?"
Dediği şeye göz devirip elime geçen ilk yastığı ona fırlattım.
"Niye beni kapıyı çarptırarak uyandırıyorsun. Ödüm patladı!"
Üstüne gelen yastığı artık alışık olduğu için çok rahat tutup geri bana fırlattı. Dağılmış olan saçlarım biraz daha dağılırken eliyle saati gösterdi.
"11:20, ee ne olmuş bunda?" Bıkkınlıkla saati söylerken bu sefer o bana gözlerini devirerek baktı.
Aklıma bir anda düşen iş başvurusu ile adrenalin bütün vücudumu istila etti ve yatakta ayağa kalkıp telaştan zıplamaya başladım.
Min Seo ise uzaktan beni izliyordu.
"Ya ben ne yapacağım? Nasıl yetişeceğim ben?"
Kendimi yerden yere vurmak istiyordum. Alarmım niye çalmamıştı benim? Yapılan icata bak ya! Ya senin tek bir görevin var, o da çalmak!
"Yatakta zıplayacağına giyinmeye başla hadi, zaten görüşeceğin şirketin işi çıktığı için yarım saat ertelemişti ama sen ona da geciktin!"
Bir zıplayışla yere atladım ve dağılmış odamda eşya aramaya başladım. Oysa ben bugün çok şık gidecektim. Şimdi ise pantolon ve bir tişört bile bulmaya razıydım. O karışıklıkta Min Seo üstüme bir tişört ve pantolon fırlatınca şüpheye düştüm.
"Sen benim düşüncelerimi mi okuyorsun?" Bakışlarıma karşılık odadan çıkmak için yürümeye başladı.
"Yuna, seni çözmek için düşüncelerini okumaya gerek yok." Kapıyı kapatıp giderken sadece arkasından baktım.
Beni gerçekten birkaç ayda çözebilmiş miydi? Ama ben daha yeni öğrenmiştim çikolatalı pasta sevmediğini. Haksızlıktı bu.
Kıyafetlerimi bir çırpıda giyip saçlarımı taradım. Makyaj yapmaya zamanım yoktu. Ben de her zaman kullandığım dudak nemlendiricimi sürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçekliğin 7 Yüzü|BTS|
FanfictionKehanetleri yüzünden beraber büyüyüp kardeş gibi olan 7 gerçek prens.. Ve aralarından içinde tuhaf negatif bir enerji taşıdığı yüzünden saraydan kovulan 1 kötü prens.. Zamanı geldiğinde Eris Krallığı'na beraber hükmedecek 7 kral, ve büyüyüp kendi hü...