Hayal dünyam, gerçek hayat, kraliyet yaşamı, şu anki hayatım hepsi birbirine girmişti ve kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum. Hatta sadece hissetmiyordum, zaten kapana kısılmıştım.
"Süre olayını neden daha önce söylemedin?"
Süre detayını anlattıktan yaklaşık 30-40 dakika sonra beynime düşmüştü tüm detaylar.
"Bu kadar çabuk onları bulabileceğini bilmiyordum ki." O da haklıydı kendince.
Kimse bilemezdi çalışacağım şirketin asıl grubu ayrıca da eskiye göre prensleri olduğunu.
"Şimdi ne yapacağız peki?" Dediğim soruya karşılık gülüp ellerini önünde birleştirdi.
"Konuşacaksın onlarla tabiki."
Bu kadar basit olacağını mı düşünüyordu gerçekten? Biri bana gelip sen aslında prenssin ve 500 belki de 1000 yıl sonra tekrar dirildin ve şarkıcı oldun. Ama gerçek aşkın benim, hatta bir kızımız var ve kızımız bizimle neredeyse aynı yaştayız dese zaten kesinlikle inanırdım. Hatta soracağım ilk soru 'ejderha da var mı?' olurdu herhalde.
"Öyle kolay olmaz, bir şeyler düşünmemiz lazım."
Ayakta dolaşması başımı döndürmüştü derken koltuğa oturup endişeyle elini ağzına götürdü.
"Çalıştığın pozisyonda çok iyi olmalısın, yani sensiz bir yere gitmemeliler."
Haklıydı. Kendimi onlara karşı yakın tutmalıydım. Bana bu imkanı Jimin sağlamıştı ve bu beni biraz daha avantajlı duruma getiriyordu.
"Evet, en kısa sürede onların haftalık programlarını almalıyım. Yakınlaşabilmemin tek yolu bu."
Ben de daha fazla ayakta durmayıp koltuğa yanına oturdum. Otururken ve oturduktan sonra hep gözlerini benim üstümde hissettiğimde ona doğru döndüm.
"Ben sana şimdi anne diye mi seslenmeliyim yoksa, Yuna mı?"
Sorduğu soruya karşı gözlerim kocaman açıldı ve bir an yutkunamadım. Sorarken titreyen sesi kulaklarımda birkaç kez yankılanmıştı. Yıllar evvel onun varlığını ilk öğrendiğim anı asla unutamıyordum, unutamazdım da.
Yıllar yıllar önce...
"Yine ıskaladın. Bugün bu dördüncü hedefi kaçırışın."
Elimdeki ok ve yayı sinirle kenara fırlattığım gibi kendimi yere bıraktım. Saatlerdir ok atıyor olmama rağmen bizim 7 çocukla yarıştığımızdan bu yana 5 atışın 4'ünü kaçırmıştım. Oysa aralarında en iyi ok kullanan bendim.
"Üstüne gitme Jungkook."
Yakınlardan gelen Jimin'in sesiyle kafamı omzumun üstünden hafifçe çevirip nerede olduğuna baktım. Üstünde ok ve yay takımı ve her an savaşa gitmeye hazır olan Jimin'e baktım.
Gülümsediğimde gülümsememe karşılık verip yanıma oturdu ve beni kendine çekti.
"Sevgilimin günü kötü geçiyor diye onu azarlayacak halimiz yok ya." Şakaya karışık olan laflarına tepki vermeyip gülümsemekle geçiştirdim.
Gerçekten bugün hiç iyi hissetmiyordum. Midem bulanıyordu, en son dün öğlen yemiştim ve kendimi çok halsiz hissediyordum.
"Tabi günü güzel geçmez sabah hiçbir şey yemedi." Beni ispiyonlayan Taehyung'a güzel bir bakış attıktan sonra bana kızgın suratla bakan Jimin'e döndüm.
"Ben iyiyim."
Fakat inanmışa benzemiyordu. Ben bile inanmıyorken dediğime o nasıl inanabilirdi ki zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçekliğin 7 Yüzü|BTS|
FanfictionKehanetleri yüzünden beraber büyüyüp kardeş gibi olan 7 gerçek prens.. Ve aralarından içinde tuhaf negatif bir enerji taşıdığı yüzünden saraydan kovulan 1 kötü prens.. Zamanı geldiğinde Eris Krallığı'na beraber hükmedecek 7 kral, ve büyüyüp kendi hü...