Break-up

2.9K 100 158
                                    

Genç kız arkadan birinin ona sarılmasıyla irkildi ve derin düşüncelerinden sıyrıldı. Son bir kez daha Hogwarts'ın yüksek konumundan ötürü kendini belli eden göle, suyun üstünde zarifçe hareket eden dalgalara bir bakış attı ve omzunun üstünden kim olduğunu tahmin ettiği kişiye baktı;

Kızıl saçlar, kendisine aşkla bakan parlak mavi gözler...

"Ron-"

Genç adam işaret parmağını kızın dudaklarına hafifçe sürterek susmasını işaret etti ve aşık olduğu kızın yanına oturdu. Kız erimiş çikolata renginde olan gözlerini tekrar manzaraya çevirirken, Ron Weasley de onu izlemeye başladı.

Genç kız birkaç dakika sonra yanağına sürten parmaklarla tekrar irkilirken bu sefer bakışlarını tekrar ona çevirmeye gerek duymadı; sevgilisi ne zaman tenini keşfetmek için yolculuğa çıktığını bilmediği gözyaşını siliyordu yanaklarından.

Sevgilisi.

Lanet olsun..

"Nasıl hissediyorsun Hermione?"

"Mükemmel hissediyorum(!)."

Yalan. Tabii ki de değildi. Hayatında ailesinden sonra en değer verdiği iki kişi yarın Voldemort'a ait hortkulukları aramak için ölümcül bir yola çıkıyorlardı -ki ailesinin artık onu bir büyü yüzünden hatırlamadığını düşünürsek onlardan başka neredeyse kimsesi yoktu-. Ve genç cadının elinden hiçbir şey gelmiyordu. Hermione hiç şüphesiz Voldemort'u yenip galip gelmek için canını ortaya koyar, Harry ve Ron'la yola çıkardı; fakat bunu hem iki inatçı arkadaşı hem de Profesör McGonagall istemiyordu. Hem Hermione'nin hayatı için, hem de Hogwarts için. Çünkü gerçekten de son zamanlarda Hogwarts'ın ve içinde barınan kişilerin bir ışığa ihtiyaçları vardı.

Hermione nefesini verdi ve arkasındaki ağaca yaslandı. Bu arada da Ron yanındaki güzel kızı izlemeyi bırakmış mavi gözlerini manzaraya dikmişti. Bir savaş günü için fazla sakin ve güzeldi. Umut verici... Ama artık bunlar umut vermiyordu kimseye. Çünkü savaş devam ediyordu, planlar yapılıyordu.

"Çok güzel değil mi? Sanki savaş yok, okulun içinde yaralılar ve gömülmeyi bekleyen cesetler yok, çevredeki kalkanın dışında -gerçeklikte- her geçen dakika ölüm fermanımız verilmiyor gibi."

Hermione onaylar bir mırıltı çıkardı, ve ekledi;

"Evet, dışarıya bir bakınca benim katılamayacağım -daha doğrusu izin vermediğiniz- savaş yok gibi Ronald."

Ron ve Harry, Hermione'nin inatçı olduğunu hep biliyorlardı. Hatta fırsat bulsa peşlerinden gidip onları takip edebileceğini bile düşünmüşlerdi fakat bu onun iyiliği içindi. Ron sevdiği kızın ölüme atlamasına izin veremezdi, yapamazdı.

"Cesaretine hep hayrandım Hermione. Aslında herşeyine hayranım desem daha doğru olur. Asiliğin, cesaretin, çok bilmişliğin..."

Hermione burukça gülümsedi.

"1. Senede çok bilmiş olduğum için hiç arkadaşım olmadığını söylemiştin."

Ron hafifçe omuz silkti.

"Küçüktüm, kıskanıyordum. Tek denemenle tüm büyüleri anında başarabilmen, zekan. Trol saldırısında hiç düşünmeden suçu üstüne aldığında sana hayran kalmıştım. Cesurdun, ve kurallara karşı gelmesen bile ikimizin kıçını kurtarmak için suçu üstlendin-"

Genç adam dudaklarını yalayıp devam etti.

"Şimdi de hem ikimizim hem de tüm büyücülük dünyasının kıçını kurtarmak için kendini tehlikeye atmak istiyorsun. Tam da bir Gryffindor'sun, ama kendini tehlikeye atacak olan kişi her zaman sen olamazsın. Hogwarts'ın sana ihtiyacı var Hermione. Biz hortkulukları ararken sen de burada kalıp yardım-"

The Mask (Dramione)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin