30.12.2015
ÇarşambaGördüğüm rüyanın etkisi ile sıçrayarak uyandım. Neredeyse her gün aynı rüyayı görüyordum ama uyandığımda her şey uçuyordu aklımdan. Ani sıçramam dolayısıyla kulağımın çınladığını hissettim. Çınlama sesi beni rahatsız edecek seviyeye geldiğinde elimi kulağıma götürdüm ve kapattım. Kendime gelmeye çalışırken yatakta doğruldum.
Bugün noel dolayısıyla izinliydim. Sadece ben değil, bütün büro çalışanları izinliydi. Evimde oturup dosyalara gömülmek istesem de patronumun doğum günü partisine katılmam gerekiyordu.
Bu gerçek aklıma geldiğinde ayaklandım ve kendimi mutfağa doğru sürükledim. Buzdolabına yöneldim ve her gün yaptığım sırayla kapağı açıp bir kısmı kullanılmış olan sütü elime aldım. Mutfak tezgâhına ilerledim ve üstteki dolaptan bir kase çıkardım. Tezgâhın üzerinde bulunan ve neredeyse bitmiş olan mısır gevreğini kavradım ve kasede bir çırpıda boşalttım. Sütü de ekleyip buzdolabındaki yerine koyduğumda geriye döndüm ve kaseyi alarak salona yöneldim. O sırada gözüm saate takılmıştı.
11:34
Salona vardığımda televizyonu açıp bir koltuğa kendimi attım. Kanalları karıştırırken izlemeye değecek bir şey olmadığına kanaat getirip bir belgesel kanalında durdum. Güney kutbu ve hayvanlarıyla ile ilgili olan belgeseli izlemiyordum bile. Alıştığım yalnızlığın sesini bastırması için açtığım televizyon, bana eşlik ediyordu. Evimdeki tek görevi buydu.
Mısır gevreğimi bitirdiğimde kaseyle birlikte muftağa yöneldim. Bulaşık makinesine koyduğum bulaşıklarla birlikte makineyi çalıştırmam gerektiğini aklıma yazmıştım ki, ev beni şaşırtmaya devam etti. Kapı yeniden çalmıştı.
Alışık olmadığım melodi ile birlikte kapıya doğru yürüyordum. Aynı zamanda da etrafımı kolaçan ediyordum. Köşede bulunan aynanın önünde elektrikli şok cihazım olduğunu hatırlayınca, rahat bir nefes aldım ve aynaya doğru ilerledim. Bir çırpıda cihazı aldım ve cebime sokuşturdum. Ve daha sonra ilk başta yapmam gereken şeyi yapıp, kapıya doğru ilerlemeye başladım.
Bu sefer kapı deliğinden bakmak mantıklı gelmişti. Eğilip kimin geldiğine baktığımda, şaşırmadım desem yalan olurdu.
Onu yeniden burada göreceğimi tahmin etmezdim. Üzerinde sarı kısa bir mont vardı ve onun içinde de beyaz boğazlı bir kazak dikkatimi çeken ilk detaylar olmuştu. Saçları onu ilk gördüğüm zaman nasılsa, şimdi de öyleydi. Çok bekletmeden kapıyı açtım. Çoktan alıştığım gülümsemesini bana gösterdiğinde, aynısını yapmaktan çekinmedim. Ama neden buraya geldiğini de merak ediyordum. Son olaydan hiç tecrübe kazanmamış mıydı?
Merakla, "Bir sorun mu var?" diye sorumu yineledim tıpkı geçen sefer ki gibi.
Tebessümü yüzüne yayıldı ve, "Bu sefer benzinim bitmedi yemin ederim." dedi. Bu tavrına ben de güldüm ve konuşmasına izin verdim.
"Arabam bozuldu sanırım. Telefonunuzu yeniden kullanmak istersem, çok mu fazla olurum?" dediğinde kafamı biraz aşağıya eğdim.
"Tabiî ki kullanabilirsiniz. Buyurun, yerini biliyorsunuz, öyle değil mi?" diyerek güldüğümde bana eşlik etti.
Bu sefer geçen ki gibi çekingen davranmadı. Hiç duraksamadan kapıdan geçti ve çoktan bildiği yola girdi. Salondan içeriye girdiğinde, ben de onun arkasındaydım. Yalnızca telefona odaklıydı. Hızla yere çöktüğünde elini telefonun ahizesine uzatmıştı ki, telefon çalmaya başladı.
Telaşla gözlerim açıldı. Beni kimin arayabileceğini düşündüm. Hiç arkadaşım yoktu ki benim.
Jungkook bana döndü ve, "Galiba bu size." dedi. Telefonun önünden çekilmesiyle daha fazla beklemeden onun eski yerini aldım. Yere çöktüğümde ahizeyi aceleyle kulağıma götürdüm ve, "Alo?" dedim tedirginliğimin anlaşılmamasını umarken.