02.03.2016
Çarşamba
08.39 P.M.Bir hafta geçmişti o gecenin ardından. O onca cümleyi sarf ettikten sonra cevap beklercesine bana bakmıştı ancak ben hiçbir şey olmamış gibi arabaya binip onun gelmesini beklemiştim. Yarım saatlik yolculuk sonrası erken inmek istememe rağmen benden daha inatçı olduğu için tam evimin önünde bırakıp, gitmişti. O günden sonra onu bir daha görmemiştim. Ki zaten görsem ne cevap vereceğimi bile bilmiyordum. Belki oradadır diye o gün gittiğim kafeye de bir daha gitmedim. Belki bana kızıyorsunuzdur ancak bunu daha önce açıklamıştım. Jungkook'a duyduğum his aşk değildi. Beni kendisine çeken bir şeyler vardı ancak buna aşk diyerek eski duygularıma haksızlık edemezdim. Ve eğer o, bana karşı aşkı hissediyorsa diye onunla yüzleşmek, onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum.
Eskileri düşünmeye başladım. İlk aşkımı ve diğer bütün arkadaşlarımı. Hiçbir zaman çok fazla popüler olmamıştım ancak kendime uygun bir çevrem vardı. Her ne olduysa ben yirmi yaşıma girdiğim sene oldu. Bir anda herkesi kaybettim. Belki benim hatamdı, belki onların ancak sonuç belliydi. Herkesi kaybetmiştim, geri kazanamamak üzere.
Şu bir hafta içerisinde Jungkook'u ve olan olayı pek düşünme fırsatım olmamıştı çünkü elimdeki davayla ilgilenmek zorundaydım. Büroda geç saatlere kadar kalıp araştırmalar yaptım, ancak bunların hepsine değdi. Sonunda odaklandım ve davacıyı haklı çıkartacak bir kısım bulmuştum. Bay Kim tatilden döner dönmez bulduklarımı ona anlatmış ve davaya onunla gitmiştim. Henüz stajyer olduğumdan davacının avukatı olarak değil, seyirci olarak orada bulunsam da, davayı kazanmamızda çok büyük katkım vardı. Bunun şerefine Bay Kim bizi yemeğe çıkarmak istediğini söyledi ve Emily kimseyi şaşırtmayarak hemen kabul etti. Harry ve ben de onay verdikten sonra rastgele bir restauranta gelmiştik. Her şey güzeldi, yemekler, garsonların ilgisi, mekanın cazibesi... Tek bir şey beni rahatsız etmişti; manzara. Jungkook'la karşılaştığımız kafenin tam karşısındaydık ve ben belki o oradadır diye cama bile bakamıyordum. Harry bu halimi fark etmiş olacak ki konuştu, "Bir sorun mu var?"
Kendime gelerek en iyi oyuncu performansımla yanıtladım, "Hayır, her şey yolunda."
Bana gülümseyip kendi tabağına yöneldiğinde bir anlık dalgınlık ile cama dönmüştüm. Gözüm direk karşıdaki kafeye takıldığında kendimi bakmamak için zorladım ancak yapamadım. Kafenin kapısında orta yaşlarda bir adam vardı ve elinde yarısı çoktan bitmiş bir sigara tutuyordu. Yerde sabit bir noktaya bakıyor olması beni daha fazla onu izlemeye teşvik etti. Gözü dalmış olmalıydı ve o bana bakmadan ben kendimi geri çevirebilirdim. Bu fikirle bakmaya devam ederken adam sigarasını dudaklarına götürdü ve uzun bir nefesi içine çekti. Elindeki sigara bitmek üzereyken ağzındaki dumanı üfledi ve yeniden sigaraya yöneldi. Bu sırada hâlâ aynı noktaya kilitlenmişti. Sigarası bittiğinde onu yere yuvarlarken kafasını kaldıracağını düşünerek bakışlarımı çekmek istesem de o daha çevik bir hareket ile kafasını kaldırdı ve sanki orada olduğumu biliyormuşcasına gözlerime kilitlendi. Anın telaşıyla ne yapacağımı bilemezken gözlerimi ondan alamıyordum. Birkaç saniye baktı ve sonra yamuk bir sırıtış gönderip kafasıyla içeriyi işaret etti. Ben tepki dâhi veremeden kafeden içeri girdi.
Yaptığı hareketin mânâsını düşünüyordun ancak mantıklı bir gerekçe bulamıyordum. Beni içeriye davet ettiği aşikârdı ancak sebebi beni çok beğenmesi mi yoksa başka bir sebep miydi bilmiyordum. Ancak oraya gitmek istiyordum. Hem çiçeklerle kaplı duvarı görmek ve yeni bir fotoğraf çekmek gibi nedenlerim de vardı. Ancak adamdan korktuğum için yalnız gitmem mümkün değildi. Masaya bir göz attım. Emily, Bay Kim'in anlattığı şeyleri çok büyük bir ilgiyle dinliyordu ancak tek istediği onu bir kenara çekmek olduğu çok belliydi. Bay Kim hararetle bir şeyler anlatıyordu ancak ilgimi çekebileceğini bile sanmıyordum. Harry ise Bay Kim'i dinliyormuş gibi yaparak etrafına bakınıyordu. Sürekli bacaklarını sallıyor olması ortamdan sıkıldığının bir göstergesiydi. Eh, ben de aynı fikirdeydim.