22.02.2016
Pazartesi"Günaydın!" büroya neşeyle giren iş arkadaşıma baktım. Sabahın erken saatlerinde bu kadar mutlu olmasının sebebini merak etmiyor değildim fakat, sormak için uğraşmadım.
"Günaydın, Harry." diye cevap verdikten sonra en sevdiğim iş olan (?) dosyalara gömülme işime devam ettim.
"Bugün yine fazla neşelisin, gülümsemekten dudakların yırtılacak, dikkat et." ironi dolu cümleye karşı yüzümü buruşturdum.
"Sen böyle gülümsemek için ne içiyorsun her sabah? Bana da versen iyi olacak sanırım." dedikten sonra gülümsedim. Onun gülümsemesi ise daha da genişledi. Yanağındaki derin gamzesi kendini gözler önüne serdiğinde, ona bakmaktan kendimi alamadım.
"Her sabah güzel bir kadının çalıştığı iş yerime geliyorum, bunun fikri bile beni mutlu ediyor." dediğinde masasına yerleşmişti bile. Benimle flört ediyor olabileceğini düşündüğümde gülümsemem yüzümde iyice yayıldı.
"Ne yazık ki benim iş yerimde beni mutlu edecek kadar yakışıklı birisi yok."
Sadece yalan söylüyordum. Harry çok yakışıklıydı. Yani sokakta gördüğünüzde en az beş kere daha bakmanızı gerektirecek bir yakışıklılıktan söz ediyorum. Çikolata renginde bukleleri vardı ve uzun saçlarını çoğu zaman bağlıyordu. Gözleri yeşildi ve iki yanağında da onu hem çekici hem de tatlı kılan gamzeleri vardı. Fiziği de çok düzgündü. Yani ona 'yakışıklı değil' demek, yalandan başka bir şey olamazdı.
Kendisi de bunu bildiğinden, dediklerimden alınmamış olacak ki gülümsemesini kesmeyerek "Bay Kim'e haksızlık ediyorsun ama." dedi.
Asya kıtasının en yakışıklı erkeğinden bahsediyorduk. Söyledikleri üzerine kendi kendime kıkırdadım. Planetteki en şanslı çalışan ben olabilirdim fakat hiçbirinde gözüm yoktu, ne yazık ki.
Tam ağzımı açacakken içeriye giren Bay Kim sayesinde laflarımı yuttum. Onu görünce refleks olarak ayağa kalkıyordum ki beni farkedip oturmamı söyleyen bir işaret yaptı. Ben de kendimi rahatsız sandalyeme yeniden bıraktım.
Kısa bir gülümseme ve 'günaydın' faslından sonra Harry'i odasına çağıran Bay Kim ve doğal olarak Harry ortadan kayboldular. Ben de bu fırsatla önümdeki dosyaya bakınıyordum. Henüz kahvaltı yapmadığından karnım gurulduyordu ve bu da çalışırken yardımcı olacak bir ses değildi. Bir ritüel olarak Bay Kim her sabah bize içinde poğaça ve onun türleri olan bir poşet getirirdi fakat bugün onları elinde görememiştim. Bir terslik olup olmadığını düşünürken, Harry odadan çıktı. Telaşlı bir hali vardı.
"Bay Kim tatile çıkıyormuş, elindeki dosyaları ikimiz bölüşeceğiz. Ve gelecek olan dosyaları da." bir çırpıda konuştuğunda afallamış ifademle ona bakıyordum.
"Ama yaklaşık yüz tane dava var, hepsine birden nasıl bakacağız? Hem neden ikimiz bölüşüyoruz? Emily'nin payı nereye git-"
"Ben de aynı tepkiyi verdim. Emily rapor almış. Ne büyük tesadüf (?)"
Bay Kim ile tatile çıkacak olan Emily'yi gördüğüm yerde boğma isteğimi dizginlemem gerekiyordu. Hem işlerden kaçıyordu hem de Asya'nın en yakışıklı erkeğini elde edebiliyordu. Ne şans ama!
"Ben bunu çoktan biliyorum Harry, ama na-"
"Bilmiyorum Elisha, bir şekilde bölüşeceğiz."
"Neden cümlelerimi yarıda kesiyorsun be?" hiddetle sorduğum soruya ben bile şaşırmıştım. Aç olmanın bir yan etkisi olarak, aşırı sinir. Onun etkilerini görüyordum muhtemelen.