Bölüm 9

91 10 1
                                    

Lisa

Aradan geçen 1 haftadan sonra ben hastahaneden çıkmış Jisoo unnienin evinde kalıyordum. Tae'nin durumu hakkında pek bir bilgim yoktu ve ben çıkarken o hala yoğun bakımdaydı. Kapıda iki ızbandut gibi adam benim dışarıya çıkmamı engellemek için dikiliyordu. Neden diye merak edenler için hemen anlatıyorum.

Hastahaneden çıktığım gün Jisoo unnienin evinde hep beraber oturduk. Benim geçirdiğim kazanın üzerine daha da önemli oldu rüyam. Ve en büyüğümüz olarak Jisoo unnie bir karar verdi. Aynen şu şekilde söyledi: "Bundan sonra hiç kimse o gruptan birisiyle konuşmuyor. Aramıyor, buluşmuyor ve sormuyor. Lisa sen de o okula gitmeyeceksin artık. Okulunla konuştum ve seni özel bir okula kayıt ettirdim. Neyse ki notların konusunda pek sıkıntı yaşamadık. Jennie sen o şirketten çıkıp benim yanıma geliyorsun. Moda şirketinin başına geçeceksin. ChaeYoung senin de başka bir hastahaneye tahinini istedim. "

Evet. Aynen böyle söyledi. Hiçbirimize fikrini sormadan kendi başına bir şeyleri üstlenmeye kalkıştı ve başardı da. Her şey istediği gibi oldu. Şu an moda şirketinin başında Jennie unnie vardı. ChaeYoung yaşadığı eve yakın bir hastahaneye geçmişti. Zaten bu duruma itiraz eden bir tek ben olmuştum. Sonucu da kapıda dikilen o iki adam oldu.

Hayatım bu evin içinde televizyon izlerken iyileşmeyi bekleyerek geçiyordu. Eşyalarımın hepsi buraya taşınmıştı. Jisoo unnie benim için bir oda ayarlamıştı ve orada kalıyordum. Aklımda ise Tae vardı. Ona ne olduğunu gerçekten merak ediyordum. Bu arada söylemeyi unuttum ama telefon numaralarımız bile değişti. Bu işi çok ciddiye aldı. Bir daha onu göremeyeceğimi biliyordum.

"Selam! "

Ve işte geldi iyiliğimi düşünüp aslında bana kötülük yapan canım ablam.

"Selam. " dedim onun heyecanına karşılık daha sakin bir tonda.

"Bugün nasılsın bakalım? "

"Gayet iyiyim. Biliyorsun hem senin istediğin doktor hem de Chae bana bakmaya geliyor. Endişelenecek bir şey yok. "

Ona sergilediğim tavır onu üzüyordu ama bu durumdan ben de mutlu değildim. O yüzden yapacak bir şey yoktu. Yavaşça koltuğa oturdu.

"Lisa ben seni düşünüyorum. Bizi düşünüyorum. Ailen seni bize emanet etti. Biliyorsun hepimiz kendi ailemizden ayrı yaşıyoruz ve en büyüğünüz olarak kendimi sorumlu hissediyorum. "

"Rüyayı gören benim. Neden onu görmemekle cezalandırılıyorum? Bunların hiçbiri onun suçu değil. Bunu sen de biliyorsun. "

"Bunu bir ceza olarak düşünme. Düşüneceksen de onun suçu olduğu için değil senin suçun olduğu için cezalandırıldığını düşün. Lütfen iyi olalım artık. "

"Üzgünüm. Ben uzun bir süre bu şekilde olacağım. "

"Tamam o zaman. Sen bilirsin. Ama eğer benimle aranı düzeltirsen bugün Tae hakkında öğrendiğim bir haberi seninle paylaşabilirim. Yalnız haberin iyi ya da kötü olduğu hakkında bilgi veremem. Sonunda üzülebilirsin de sevinebilirsin de. "

Tamam gayet mantıklı bir anlaşma. Kim olsa bunu kabul eder. Sadece onunla ilgili bir şeyler öğrenmem gerekiyor.

"Tamam. Anlaştık. "

"O zaman sana bir su getireyim. "

Tam dönüp gidecekken durdurdum. "Önemli değil. Kötü olsa da kaldırabilirim. "

Başını peki anlamında sallayarak oturdu. Ellerimi tuttu. Kötü bir haber olduğu belliydi. Ama en fazla ne kadar kötü olabilirdi ki?

"Tae sen oradayken de biliyorsun birçok kez tehlike yaşadı. Biz çıktıktan sonra da yaşamış. Ama hep iyileştirmeyi başarmışlar. Bugün de- " durdu. Buradan sonra iyi bir şeyler söyleyecek gibiydi.

"Devam etsene! Bugün ne olmuş? "

"Bugün de olmuş ve bu sefer başaramamışlar. Maalesef Tae hayatını kaybetti Lisa. "

"Ne? "

Ölümü yaşamış her ruh bilir benim şu an hissettiklerimi. Beynimde tekrar eden "Tae hayatını kaybetti Lisa. " cümlesi daha da derine iniyordu. Avazım çıkana kadar bağırmak istiyordum. Bağırarak ağlamak istiyordum. Ama hiçbir şey yapamıyordum. Sadece bir noktaya odaklanmış beynimde sesleri dinliyordum. Bu reddediş anıydı. Öldüğüne inanamama anı.

Bir süre sonra gözlerimden gelen yaşlar artık acıyı tüm benliğimle hissettiğimin kanıtıydı. Gözyaşları çoğaldı çoğaldı.. Sırada boğazım yırtınırcasına bağırmak vardı. Bağırarak ağlamak. Önümde ne varsa her şeyi yıkıyordum. Umrumda değildi neyin nereye gittiği, neyi kırdığı. Yerlere atıyordum kendimi ama bir faydası olmadığını ben de biliyordum.

Kapandım. Tekrar etmeye başladım.

"Olamaz. "

"Olamaz. "

"Olamaz. "

"Olamaz. "

Belki milyonlarca kez tekrar ettim. Kalakaldım orada. Yanımda konuşan Jisoo unnieyi duymuyordum bile.

"Gidemez. "

"Gidemez. "

"Gidemez. "

Dünya durmuştu benim için. Hatta dünya devam ediyordu ben durmuştum. Kollarımdan tutup beni koltuğa oturttu. Ama bunların yaşandığını sadece o hissediyordu. Ben sadece onun bana yaptırdıklarını yapıyordum.

"Hayır. "

"Hayır. "

"Hayır. "

Söylenecek söz yoktu. Kabullenmek istemiyordum. Kabullenmeyecektim. O gidemezdi. Benim yüzümden. O rüyayı görmeseydim, onunla tanışmasaydım bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Benim yüzümden. Resmen kendi ellerimle öldürdüm onu. Kaderini yazdım ve o sadece oynadı. Her şey benim yüzümdendi.

Aradan geçen saatler sanki bana kısacık saniyeler gibi geliyordu. Jisoo unnienin beni bıraktığı yerde ağlıyor sonra duruyor ve tekrar ağlıyordum. Ama hareket etmiyordum. Tek hareket eden gözyaşlarımdı. Uyumak ve uyanmamak istiyordum. Onun yanına gitmek istiyordum. Özür dilemeliydim. Bunun benim hatam olduğunu söylemeliydim.

Birileri gidiyordu. Birleri geliyordu. Bir şeyler konuşuluyordu. Bana bakılıyordu ve tepki vermediğim görülünce tekrar kendi aralarına geri dönüyorlardı. Her şeyi duyuyordum, görüyordum. Sadece algılayamıyordum. Bu içimdeki suçluluk duygusu acımı bile bastıracak hale gelmişti. Gitmeliydim. Onun yanına gidip özür dilemeliydim.

Ayağa kalktığımı görünce seferber oldu hepsi. Elimin tersiyle ittim. Kendi kendime yürüdüm. Nereye yürüdüğümü bilmeden. Meğer balkona doğru gidiyormuşum. Tam düşecekken tuttular beni. Geri oturttular. Sonra "Bir şeyler ye. " diye birkaç kaşık yemek getirdiler. Çorbadaki yansımama baktım bir süre. Alıp geri götürdüler yemediğimi görünce. "Dinlen istersen uyu biraz. " dediler. Ama gözyaşlarım hala hareket halindeydi. Onlar uyumak istemiyordu. Bu halime üzüldükleri belli oluyordu. Zaten insanları üzmekten başka ne yapıyordum ki.

Saatin kaç olduğunu bilmiyorum. Geç olduğu belliydi çünkü herkes sızmıştı benim uyumamı beklerken. Chae kalktı ani bir titremeyle. "Sen hala uyumadın mı? " diye sordu. Cevap vermedim. Şu an bana göre 5 saniye geçmişti yaşananların üzerinden. Aşağıya indi. Bir bardak su ile hap getirdi. İçmeyeceğimi gayet belli etmiştim. Sonra meyve suyu olduğunu söyleyip başka bir içecek getirdi bana. İyi gelirmiş. Bu acıya iyi gelecek bir şey olmadığını bilmeme rağmen inanmak istedim ona. Bu meyve suyunun büyülü olduğunu düşünmek istedim. Hepsini diktim kafama. İyi geldiğini hissetmek istiyordum. Acının içimden gidişini hissetmek istiyordum. Öyle olmadı ama bir miktar rahatlattı beni. Sonra gözlerimi ağırlaştırdı ve derin bir uykuya bıraktı beni.

"Uyanmak istemiyorum. " diyerek kapattım gözlerimi.

Blood Sweat & TearsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin