''Hadi ordan be! Ayağının dibindeki topu yine ayağının dibindeki kaleye yollayamıyorsan yıllık milyon dolarları hak etmiyorsunuz bayım.''Cümleyi küfürle bitirmesi genel futbol izleyicisi algısına göre daha uygundu ama junmyeon, junmyeon küfür işitse yüzünü buruşturan bir galler prensiydi. Öyle yetişmişti ve eğer küfür ederse ertesi sabaha dişlerinin döküleceğini söylerdi mürebbiyesi. Mürebbiye bunu söylediğinde junmyeon on beş yaşındaydı. Şimdi yirmi altısından gün alıyor ama hala karanfil kokan ağzından bir küfür çıkmış değil. Zaten hayatında ikinci defa bir futbol maçı izliyor ve küfür etmeye de hacet bulmuyor. Evet, hacet bulmak diyorum, junmyeon böyle lafların adamı.
Sonuçta adam saat başı ellerini dezenfektanla temizleyen, her daim karanfil kokan ve bahçedeki kiraz ağacının dibinde virginia woolf okuyan biri. Otururken bacaklarını ve kollarını birbirine yanaştırıp kendini kutu gibi yapar. Asla şeker tüketmez ve yağlı yemez. Gürül gürül akan bir fransızcası vardır. Her şeyi saatlidir, her gün aynı saatte kayısı suyu içer. Yatmadan önce dakikalarca kremlenir. Probiyotikli yoğurdunu asla atlamaz. Ekşiden nefret eder ama çayını limonsuz yudumlamaz. Aşka inanır, aşkın varlığına her şeyden çok inanır.
Telefonunda doktorunun numarasını hızlı aramada tutar. Dışarı çıktığında gün içinde annesini mutlaka bir kez arar. Kim junmyeon, yirmi altısından gün alıyor. Ama hala diş perilerine inanan dünyanın en sert olmayan 15'lik delikanlısı gibi hissediyor.
Otoritenin vücut bulmuş hali olan babasının kolları altında da başka yolu yok gibi, naçizane fikrim. Altı yaşına kadar çikolatanın tadını bilmemiş junmyeon, ana kuzusu junmyeon, kendine isyanı hiçbir zaman yakıştıramamış. Kendine en çok yakışmayan zibilyon adet dayatmanın içinde en elinin gitmediği budur. Altın parmaklıklı bir kafeste gibi. Ama bilirsiniz, altından da olsa kafes kafestir. Junmyeon koşmaya hazır yüreğini tanımıyor, hiç tanışmadı. Durmadan akabilen nehirlerinde ayaklarını hiç sallamamış. Yolu bilmiyor. Yürümeden koşması beklenen junmyeon, bazen emeklemek istiyor. Suyunu kollarından akıta akıta karpuz yemek istiyor. Ucuz sokak yemeği yeyip acı karanfilsiz bir nefesle tanımadığı bir sokağın tanımadığı bir apartman merdiveninde sigara içmek istiyor. Orada öpüşmek istiyor.
Bu dilek listesini esas junmyeon bile bilmiyor. O uyurken içinden emekleyerek çıkan bir diğer junmyeon biliyor sadece. Ortaya çıkmak için gün sayıyor, junmyeon bilmiyor ama göğsünü yarıp avcunda bin kuşla kafesin kapağını açacak bir junmyeon bekliyor içinde.
İçindeki junmyeon dünyanın en sert 15'lik delikanlısı. Ama kabuğu pamuk ipçikleriyle dolu.
Junmyeon babasının hastanesinde yönetim kurulunun başına oturtulmak üzere yetiştirilmiş bir bebek olup çıkıyor. Kabuğunu kıramıyor, hiç kırmadı, çünkü kabuk nedir bilmiyor.
Saat 12:43. Aynı hastanenin bodrum katında, deli doktorlarından kaçmış zhang yixing şırıngaya atropin çekiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dünyanın en sert 15'lik delikanlısı // sulay
Fanficekmeğin üstüne önce fıstık ezmesi sonra reçel sürülür ana kuzusu, ve senin nehirlerin asla durmaz