sophie hunger-le vent nour portera19
''Başını kaldır.''
Çivi gibi soğuk olan elleri yüzüme değince tenimin altında buz gibi lavlar hissettim, ''Bana değil, yukarı bak.''
Yukarı baktım, yıldızların boncuk oyası gibi işlendiği göğe. Hava soğuktu, ağzımdan çıkan buhar gözümün önünde dağılıp boncuk boncuk parlayan yıldızlara karıştı. Birkaç tanesi belirgin şekilde yanıp sönüyordu, parlayana meylim olduğundan gözüm hep onlara takıldı, sanki elimi uzatsam bir tanesini yakalayıverecekmişim gibi yakınımdalardı hepsi. Ama benden ışıkyılları kadar uzakta, dünyaya bir karıncayı izliyormuş gibi bakabilecekleri kadar uzakta, atmosferin en ucunda, hatta belki tanrı'nın oralarda bir yerdelerdi. Bu mesafenin bu kadar mesafesiz hissettirmesine şaştım. Sonra kayıverdi o tanrı'nın oradaki parlak yıldız.
Ciğerine bir nikotin çubuğu çekti sehun. Sigarayı parmaklarından ayırmadan tanrı'nın orayı gösterdi, ''Sana hediye alamadım. Ama eğer kabul edersen bu yıldızlardan birini sana almışım gibi davranacağım. Seç birini ve gözlerini kapat.''
Parlayana meylim olduğundan ona döndüm, o kadar güzeldi ki damağım yandı.
Pütürlü beton sırtıma battı biraz daha düze gitmek için kımıldandım, sigarasını dudaklarına tutturup iki koluyla da beni kendine çekti, beton sırtıma batmadı ve soğuk göğsümü yalamadı. Isındım, rahata erdim, mezara girmiş taze ölü kadar rahattım. Çenesiyle başımın üstünü sevdiğinde gördüğüm ilk dönemeçten sapıp pembe bir düşe daldım. Ama o bunu hiçbir zaman bilmedi.
''Seçtim.''
''Şimdi kapat gözlerini.''
Demir gibi soğuk parmak uçları yüzüme değdi, önce küçük küçük öpücükler kondurdu yüzümün her yerine, sıcak dudakları soğuktan çatırdayan tenime merhem gibi geldi, küçük küçük ateşler yakıp kıvılcımı dudaklarıma taşıdı, bunu yaparken gözlerimi açmadım, elimin birini alıp parmaklarına geçirdi, kenetlenen ellerimizi havada tuttu ateşin isinden simsiyah olan tenimi sevdi baş parmağıyla, bana her daim şair olan dilini dudaklarıma vurduğunda içeri girmesi için araladım, üşüyen her yerim küle döndü, kollarında o parlak yıldız gibi kaymamak için tuttuğum elini sıktım, burnuma kışın ortasında yaz kokusu geldi, ama o bunu hiçbir zaman bilmedi.
''Bu yıldız senin.''
Tadının tozu kalmış dudaklarımı yaladım.
''İçinde koca bir kainat taşıyorsun. Yıldızım oraya o kadar yakıştı ki.''
Yüzüne bakarken yanaklarımın içini dişledim. Damağımdaki yanık tadı saçılıp tüm kainatı kapladı.
''Sen bir nehirsin, ve nehirler durmaz yixing.''
Hiçbir şey söylemeden, anlamasını umarak gözlerine baktım, ama o bunu hiçbir zaman bilmedi.
Sıcak dudaklarını sarı saçlarımın arasında dolaştırıp sapsarı bir öpücük bıraktı.
Öylece kaldı. Bir eli neyin tesellisini verdiğini bilmeden sırtımı okşadı, fırsat bilip çocukluk yaralarımı kapattım. Herkesi ve her şeyi affettim, annemi gözlerinden öptüm, hiç tanışamadığım kardeşimin başını okşadım.
Dakikalar önce ateşe verdiği evin çatısında, ev hala yanıyorken kokumu içine çekti, sigaralı nefesi çarptı burnuma ve düştüğüm pembe düşten uyandım, simsiyah is içindeki elimi bırakıp ıslak yanaklarımı tuttu, ''Doğum günün kutlu olsun dünyanın en sert onbeşlik delikanlısı.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dünyanın en sert 15'lik delikanlısı // sulay
Fiksi Penggemarekmeğin üstüne önce fıstık ezmesi sonra reçel sürülür ana kuzusu, ve senin nehirlerin asla durmaz