Leonidas eve vardığında meraklı annesiyle karşılaştı. Uzun zamandır dışarı çıkmayıp bir de üstüne geç gelince endişelenmişti kadın.
"Başına bir şey geldi diye..." duraksadı bir an. "Aslında şey, ben... geri gelmeyeceksin sandım.""Burası benim evim anne, yuvam. Neden gelmeyeyim?"
Gülümseyen ve rahatlayan Alkmene, oğluna sarıldı. "Seni incitmek istemedim. Gerçekleri görüp anla istedim. Senin iyiliğin için. Akhilleus'un..."
Leonidas annesinin kendine sarılı kollarını çözerek, "Biliyorum. Tamam. Lütfen Akhilleus'tan bahsetme anne. Madem benim iyiliğim için, o halde beni, bana bırak. Belki bir 6 yıl daha zamana ihtiyacım var. Belki de 6 güne. Ama rica ediyorum bunu kendi içimde çözmem için bana müsaade et. Senden istediğim bu sürede -bu zamana kadar olduğu gibi- yine sabredip beklemen," dedi.
Çocuğunun ağzından ilk defa bunun sonsuza dek sürecek bir buhran olmadığını ve atlatması gerektiğini bildiğini duyan Alkmene, heyecanlanarak "Tabii nasıl istersen yakışıklı kuzum," dedi. "Yalnız benim de senden tek isteğim, kendini eve kapatmaman. Dışarı çıkıp hava al arada. Bak bugün dışarı çıkman işe yaramış bile."
"Hem de ne işe yaramak. Ben bugün tanrıçaya esir oldum anne" diyemedi. Başını yana çevirip kendini tutmaya çalışarak güldü sadece.
"Ne? Ne oldu? Bir şey mi oldu bugün? Olmuş olmuş, ben tanımaz mıyım seni."
"Yo. Ne? Yok. Şey, ımm... Bir arkadaş edindim bugün," diye aklına gelen ilk şeyi söyleyiverdi Leonidas.
"Ay çok sevindim buna!" dedi iyice yüzü gülen kadın. "Kim peki? Kaç yaşında? Nerede konuştunuz?"
"Adı Nicholas. Hareketli biri. Benim yaşlarımda. Meydandaydık ikimizde. Şey için... Esir Tanrıça hani... Kurtulmuş ya... Heykele bakan kalabalık arasında..." tanrıçanın heykeli gözünün önüne geldikçe sesi titreyerek kaybolmuştu. "Bir şey olsa da anlatmak durumunda kalmasam, yoksa kesin belli edeceğim," diye düşünüp terlemeye başladı Leonidas.
Akabinde kapıdan tane tane çırpılan bir el sesi geldi. İphikles, ayakta duramayacak kadar sarhoştu ve kendilerini alkışlıyordu.
"İkizime ilk kez minnettarım" diye içinden geçirdi dileği kabul olan delikanlı.
"Ooo! Annem yine en sevdiği oğluyla sohbet ediyor! Devam edin devam. Böldüm mü yoksa? Ah yani bende ne gereksizim, değil mi? Çekinmeyin, söyleyin hadi."
"Gereksiz olan sen değilsin. Gereksiz kıskançlıkların İphikles! Bekle burada. Hemen oikétēse açılman bir şeyler hazırlatacağım," diyerek bir hışım odadan çıktı genç kadın.
Leonidas odasına geçip kafasını yastığa koyduğunda annesinin şefkatli sesi geliyordu. Hizmetçinin hazırladıklarını yedikten sonra kusup rahatlayan kardeşiyle konuşmasına istemeden kulak misafiri oluyordu.
"... Leonidas'ın güçlü olması mı senin hazmedemediğin? Bak canım, nasıl ki sen babanın ölümlü bir kral oluşunu seçmedin, o da babasının Zeus olmasını seçmedi. Kaderin kendi bildiğini okuduğu durumlar vardır. Anne – baba seçimi de bunlardan biridir. Hem hiç ona sordun mu ki? Bir sor bakalım o tanrının oğlu olmak istiyor mu? ..."
"Tam da bu yüzden ahmak diyorum ya ona! Elindekinin kıymetini bilmeyen nankörün teki o!"
"Seçemediklerimizin yanında kendi seçimlerimiz de var. Bu da onun seçimi. Saygı duymak bu kadar zor olmasa gerek. Ha ne dersin?"
"Çıkar mısın? Uyumak istiyorum, derim."
"Peki... Babalarınızın ırkının benim için bir önemi yok. Siz benim dünya tatlısı ikizlerimsiniz. Ve ikinizde benim için eşitsiniz. Bunu unutma tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nymph'in Simyası
ParanormalAntik Yunan'ın daha önce duyulmamış efsanevî aşkı gün yüzüne çıkıyor...