Nicholas şenlik alanına erken gelenlerdendi. "Neredesin be General Leo...- Herakles?" diye kendi kendine söylenerek çevresine bakınıyordu. "Birlikte izleriz diye düşünmüştüm."
"Bana mı dedin?"
"Yok, kendi kendime konuşuyordum," dedi Nicholas.
"Sende mi sarhoşsun birader?"
Karşısında ki sarhoş adamı önce bir süzdü ve "Yo, bu benim ayık halim," dedi.
"Güzel kafa. Tanrıça geldi mi ya?" dedi laubali adam.
"Gelmiştir, ante duvarlarının arkasındadır muhtemelen. Oradan alana giriş yapar herhalde."
"Mantıklı, bravo. Tanrıçanın dillere destan güzelliğini görmeye mi geldin sende?" diye sordu adam pis gülüşüyle.
"Aslına bakarsan ben başka bir arkadaşı görmek için geldim. Burada olacaktı ama göremiyorum," diye yanıt verdi Nicholas.
"Yalan söyleme. Gören herkesi kendine aşık ediyormuş esir kız, çok güzelmiş. Muhakkak onun için gelmişsindir."
"Sen kimsin ki sana yalan söyleyeyim be adam? İşine bak, hadi." Adamdan haz etmeyen Nicholas, yüzünü öbür tarafa dönerek, tekrar Leonidas'ı aramaya başladı.
"Hop!" dedi kolundan tutarak. "Asıl sen kimsin ki bana yüzünü çeviriyorsun?"
"Kardeşim işine bak," dedi sabrının sonuna gelen Nicholas.
"Kimsin sen dedim?!" diye bağırdı sarhoş adam.
"Çattık..." diye söylenirken hala büyük bir nezaketle, "Ben Nicholas," dedi.
Söylediklerinin bir kısmı anlaşılmayan sarhoş adam, "İyi. Ben de İphikles. Benimle iyi geçin Nicholas. Yoksa sana burayı dar ederim," dedi.
Sarhoşluğun verdiği güvenle durduk yere boş tehditler savuruyordu adam. Nicholas adamı fazla ciddiye almadı. Kafasını sallayıp, önüne döndü. Bu sırada kalabalık da heyecan da artmıştı. Ne zaman çıkacaktı acaba tanrıça? Meydandaki herkesin aklında bu soru vardı. Nicholas öne doğru ilerleyip altara yaklaştı. Yanında getirdiği elmayı çıkararak sunu yerine bıraktı. Bir başkası da nar koydu. Üzümler, şaraplar, zeytinyağları ve çeşitli yarı değerli eşyalar altarın üstünü doldurmuştu.
Sunusunu bitirip tekrar yerine geçen Nicholas, yeniden bakışlarıyla Leonidas'ı aramaya koyuldu. "Hasta mı ki acaba? Şimdiye kadar gelmesi lazımdı," diye geçirdi içinden.
İki kölenin ellerindeki büyük tokmağı demire vurmasıyla çıkan "gong" sesi herkesi susturdu. Kölelerden biri "Tanrıça Nike ve Tanrı Dionysos!" diye seslendi yankı yapan bir aletle.
* * *
Eros'u karşısında yaralı görünce bağırmaya başladı Aphrodite. "Oğluma bir şey olursa kızını yakarım demedim mi sana?!"
"Anne ben iyiyim."
Aphrodite dinlemiyor, Hephaistos'un üstüne gitmeye devam ediyordu. "Mahvedeceğim hepinizi!"
"İyiyim dedim anne."
"Hele bir gelsin o kız. Gör bak neler yapacağım!"
Göz pınarları yaşarmaya başlayan Hephaistos, sustu sustu sustu... Sonunda yanağından yaşlar süzülerek "Umarım gelir," diyebildi.
Tanrıça Athena Aphrodite'yi sakinleştirmeye çalıştı. "Sizi anlıyorum ama bakın Hephaistos da kötü durumda. Sizin kızınız için endişeleniyor sonuçta. Görmüyor musunuz? Ayrıca Eros iyi olduğunu söylüyor. Ortamı hararetlendirmenizin şu an kimseye bir faydası yok. Lütfen sakinleşin," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nymph'in Simyası
ParanormalAntik Yunan'ın daha önce duyulmamış efsanevî aşkı gün yüzüne çıkıyor...