Jaehyun denilen, gamzeli alçağın hırkasını Bayan Jung'a vermiştim. Şimdi Yuta ile beraber sessizce eve gidiyorduk. Yuta ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. En sonunda bir şey demeyi akıl etmiş olacak ki konuşmaya başlamıştı. "Doyoung sakın üzüleyim deme. Biliyorsun hayatımızda şu ana kadar aşk acısına yer vermedik ve bundan sonra da o saçma şeye katlanmamız gerektiğini düşünmüyorum." Haklıydı. Bir gamzeli benimle sevgilisi olduğu halde flört ettiği için kendimi üzmeyecektim.
Gülümseyip kolumu Yuta'nın boynuna sarıp kafasını aşağı çektim. "Bu kadar duygusal konuşman gözlerimi yaşartıyor Yuyu Tata ama biliyorsun kendimi bu yüzden üzmem." Kendini elimden kurtarıp beni kovalamaya başladı. Arkadaşlığımızın her zaman birbirimize ilaç gibi geldiğini biliyorduk.
***
Telefon çalma sesi... Çalmaya devam ediyordu ve benim gözlerimi açamaya niyetim yoktu. Tam telefon sustu diye sevinip, uykuma devam edeceğim sırada tekrar çalmaya başlamıştı. Hışımla gözlerimi açmıştım.
Ah hadi ama daha etraf zifiri karanlıktı, bu saatte ise beni rahatsız etmeye cüret edecek tek bir kişi vardı. Yuta. Yarınki kavga için enerjimi toplamam lazımdı ama o bu saatte beni arıyordu.
Çalan telefona uzandığımda, arayan kişi benim hala rüyada olup olmadığımı sorgulattı. "Gamzeli" arıyordu, saat gecenin üçünde? İlk başta tereddüt etsem de telefon kapanmadan hemen açtım. "Beni yüzüncü rüyamdan uyandırmak için iyi bir sebebin vardır umarım Jaehyun-ah."
Hattın diğer ucundan sesi geldi. "Camına taş atmak istemediğim için aramıştım hyung. Uyandırdığım için üzgünüm ama dışarı gelebilir misin?" Dediklerini uykulu beynim anca algılayınca koşarak cama çıktım. Aşağıda montuna sarılmış, elindeki telefonla beni bekleyen bir adet Jaehyun vardı.
Hızla aşağı inip kapının yanındaki montumu giymiştim. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda, soğuktan burnu kızarmış Jaehyun'u gördüm. "Bu saatte burada ne işin var?" Sert sesimi duyunca bakışlarını bana çevirmişti. Hızla yanıma geldi. "Bugün hırkamı bana vermeye gelecektin değil mi? Tamamen aklımdan çıktı hyung. Cidden çok üzgünüm." Gözlerini gözlerime dikmiş özür diliyordu.
"Sorun değil Jaehyun-ah. Kız arkadaşınla takılmak en doğal hakkın. Bu yüzden gecenin bu saatinde gelip, özür dilemene gerek yoktu." Gözlerini sıkıca kapayıp aklına bir şey gelmiş gibi sıkıntılı bir iç çekmişti. "Halam sana Yerim'in kız arkadaşım olduğunu söyledi değil mi?" Büyük sırrı ortaya çıktığı için üzülüyor muydu bir de?
Sinirlenmemek için derince bir nefes aldım. "Jaehyun-ah kız arkadaşın olduğunu saklamana gerek yok. Sorun değil cidden, evine gidebilirsin." Tabii ki sorundu. Sadece yalan söylüyordum. "Hyung cidden Yerim benim sadece arkadaşım. Başı dertteydi ve onunla ilgilenmem gerekiyordu. Halam ise beni birisiyle yapmaya dünden razı olduğu için bu tür şeyleri ima etmekten çekinmez."
Derin bir nefes aldı ve soğuktan korumak için montunun cebine koyduğu ellerini çıkarıp omuzlarımı tuttu. "Ben arkadaşıma yardım etmeye çalıştığım için eve geç geldim, salondaki hırkamı görünce de direk buraya geldim. Lütfen şu yanlış anlaşılmayı çözmüş olalım." Endişe ile gözlerime bakıyordu, omzumu tutan elini sıkılaştırmıştı. Bu bana güven veriyordu, ona inanmak istiyordum. İnanmıştım da.
Bayan Jung'ı severdim ama bu yanlış anlaşılma yüzünden yeni yeni alıştığım duygularım bir anda bana kalp kırıklığı olarak geri dönmüştü. Eee haliyle bu yılki çocuk bayramında surat asmam gerektiğini kafama not ettim.
"Tamam Jaehyun-ah, seni anlıyorum. Fazla tepki verdim, sorun yok..." Samimi bir şekilde gülümsediğimde o da rahatlamış ve gülümseyerek karşılık vermişti. İçimi epey bir rahatlatmıştı açıkçası. "...ama sormam gereken bir şey var. Evimin adresini nereden biliyorsun?" Bir gülümseme bırakmıştı. Hava soğuk olduğu için ağzından çıkan duman suratımı yalayıp geçiyordu. "Yuta hyungun benim numaramı aldığını ve bu saatte anime izleyip uyumadığını biliyor muydun?" Tabii şaşırmamıştım. Kaç gündür onu uyandırmakta zorluk çekiyordum ve bunu yarın da yaşamak istemiyordum. Kafamda Yuta'ya işkence ederken Jaehyun'un sesiyle ona odaklandım.
"Hyung saat geç oldu, eve gitsem iyi olur." Omzumdaki ellerini çekip cebine götürdü. O esnada ellerinin soğuktan kızarmış olduğunu fark ettim. "Bir dakika, hemen geleceğim." İçeri girip, banyodan iki tane sıcak jel torbası alıp, ısıttım.
Hızlıca dışarı çıktığımda Jaehyun beni bekliyordu. O ellerini cebinden çekmeden sağ ve sol elimdeki torbaları tutması için ellerimi onu montunun cebine soktum. Ellerini ellerimde hissedince, torbaları ellerine bırakıp ellerimi çektim. (y/n Acaba Chen Touch It'i yazarken bu kadar "El" kelimesi kullandı mı?)
"Bunlar seni ısıtır Jaehyun-ah. Eve dikkatli git." İlk başta epey şaşırmıştı. Daha sonra bakışlarını yüzüme çevirip, ağzında asılı kalan sırıtmayla beni izlemeye başladı. O gözleri hiçbir şekilde gözlerime dokunmuyordu. Dudaklarıma, yanaklarıma, burnuma ve hatta kaşlarıma bile bakıyordu ama gözlerime bakmıyordu.
Onu biraz daha dikkatli izleyince, sokak lambasının aydınlattığı yüzünün kızardığını gördüm. Bu beni aşırı heyecanlandırmıştı. Sonunda bakışları gözlerimi bulduğunda konuşabilmişti. "Teşekkür ederim, hyung. Umarım kendini çok özletmez ve rüyama girersin. Görüşürüz."
Sanırım daha demin kalbimi, hayatımın sonuna kadar bana pasta yapması için pastacı gamzeli çocuğa teslim etmiştim.
Bok gibi yazıyorum lonet ama bu ficde kötü olsa bile kararlıyım :')
Seversiniz inş
İyi arifeler nxjbeudnrhr