Eve gelince erken saate rağmen direk yatmış ve uyumaya çalışmıştım. Jaehyun ve Yuta bana mesaj atıp beni aramaya başlayınca, ben de telefonu sessize almıştım.
Benden bir şey saklayıp,üstüne utanmaları yokmuş gibi gözlerimin içine bakarak yalan söylüyorlardı. Onlara kinlenip, içimden sinir krizi geçire geçire uykuya dalmıştım.
Gözlerimi ilk açtığımda havanın kararmış olduğunu fark ettim. Uykumu almış ve sakindim. Sonra aklıma bir kaç saat önce olanlar gelmişti. Sinirlenmiş ve kaşlarımı çatmıştım. "Şerefsiz Yuta ve Jaehyun." Kendi kendime onlara sövüyordum.
Komidinin üstünde duran telefonumu alıp baktığımda saatin akşam dokuz olduğunu görmüştüm. Yuta ve Jaehyun'dan yirmi küsür arama ve yüze yakın mesaj vardı. Onlar dışında bir kaç Instagram bildirimi ve bir arama daha vardı.
Bu Johnny'dendi. Diğer bildirimlerin hepsini silip Johnny'yi geri aradım."Ağh Do-Dons!" Sesi garip geliyordu ve gürültülü bir yerdeydi. "Johnny ne diyorsun? İyi misin?" Daha sonra karşı hattan gelen gürültüler yavaşça azaldı, sessiz bir yere geçmiş olmalıydı.
"Dons, kanka. Be-ben ah şu led ışıklı bardayım. Ve...sanırım biraz iyi değilim." Sarhoş olduğu kuramadığı cümlelerden belli oluyordu. Hızla ayağa kalktım. "Tamam John. Bekle beni, geliyorum. Tamam mı?" Karşı taraftan onaylayan bir homurdanma gelince telefonu kapadım.
Öğlenden kalma sweatimi hızla çıkarıp üzerime siyah kazağımı gıydim. Yanıma cüzdanımı ve evin anahtarını aldım. Üstüme mont geçirip, kapıdan çıktım.
Bizim mahallenin içinden pek taksi geçmediği için caddeye çıkıp, taksi durdurmuştum.
***
Taksiciye ücreti ödeyip, bara doğru ilerledim. İçeri girince gürültüye karşı suratımı buruşturmuştum. Benim gibi çikolatalı sütten başka bir şey içmeyen bir çocuğu buralara getiren Johnny'yi en içten dileklerimle sikeyim.
İnsan kalabalığının arasından geçip Johnny'yi arıyordum. Her yeri gözlerimle tararken, gözüme başka bir şey takıldı. Jaehyun? Bu oydu .Yanında da bir kız vardı ve epey eğleniyor gibi görünüyordu. Kıza o derin gamzesini gösterip gülümsüyordu bir de. Şerefsiz.
Gözlerini kızdan ayırmayı başarınca benimle gözgöze gelmişti. Bir anda gülümsemesi soldu. Ona bakmayı kesip, Johnny'yi aramaya devam ettim. Sinirden kasılmıştım. Hemen buradan çıkmak istiyordum. En kötüsü ise omzunda ağlayacağım bir Yuta'm yoktu.
Johnny'yi bulduğumda bir masada oturmuş, masası bir sürü şişe doluydu. "Ah Dons, gelmişsin." Ağzından bir hıçkırık kaçtı. "Ne oluyor John?" Bayağı dağılmış görünen Johnny, hala ayakta dikilen bana oturduğu koltuğun boş yerini gösterince, hızla oturdum.
"Johnny, derdin ne cidden? Bu kadar içmemelisin!" Elindeki bardağı tam dikeceği sırada, elinden alıp çekmiştim. "Yah Doyoung, içmeme izin ver." Bardağa uzanan elini tuttum. Elini bırakmama izin vermeden, elimi sıkıca tutmuştu. Kafasını omzuma yaslayıp konuşmaya başladı. "Biliyor musun? Babam beni sevmiyor, annem de beni sevmiyor ve en önemlisi; Chittaphon beni sevmiyor Dons."
Ailesinin onu sevdiğine emindim, biraz ilişkileri karışık olsa bile. Kavga etmiş olmalılardı. Ama Ten? Ondan hoşlandığı belli oluyordu fakat kafayı dağatacak kadar aşk acısı mı çekiyordu? Aşk acısı demişken... Jaehyun ile aynı ortamda olmak beni tekrar rahatsız etmeye başlamıştı. "Kimsenin senden nefret ettiği yok Johnny. Sen ayıkken bunu konuşmalıyız. Gel hadi."
Onu omuzlarından kaldırıp, kendime yaslayarak barın çıkışına getirdim. Çok ağır olduğu için bu epey zor olmuştu. Johnny'yi bir taksiye bindirmiştim, evimiz yakın olduğu için bende onunla beraber binecekken kolumdan tutulmam ile durmuştum. Kolumu tutan şahsiyete baktığımda Jaehyun olduğunu gördüm. Şaşırdık mı?