Güzel bir kadının ölümü,dünyanın en şiirsel meselesidir.

98 20 13
                                    

2. Bölüm 

 ''GÜZEL BİR KADININ ÖLÜMÜ, DÜNYANIN EN ŞİİRSEL MESELESİDİR.''

Bütün gece onu uykusundan mahrum edip zihnini kaplayan şey mezar ziyaretiydi. Ve gün gelmişti dostlarım. Şimdi geleneği devam ettirme zamanıydı. Bunu nasıl halledeceğini bilmiyordu çünkü oraya gittiğinde babasını ve eski günleri hatırlayacağını biliyordu fakat eğer gitmezse de babasının vasiyetini yerine getirmemiş olacaktı. Poe'yu severdi. Onun hikâyeleriyle büyümüştü –gotik hikâyeler ile büyüyen bir çocuğun karamsarlığını hoş karşılarsınız umarım- ama Revon bu ziyaretin kendisini olduğundan daha karmaşık bir hale sokacağını düşünse de belki bu onun için bir dönüm noktası da olabilirdi. Bu yolda önüne hesaba katmadığı şeyler de çıkacaktı. Denemeden bilemezdi... Yatağında doğruldu ve pencereye baktı. Perdeler açık değildi çünkü onun için geceyi gündüzden ayıran bir şey yoktu. Güneşin doğması onun için yeni bir günü ifade etmiyordu. Kim bilir... Belki de bugün düşünülenin aksine yeni bir gün olacaktı. 

Düşüncelerden sıyrılıp kalktı ve banyoya girdi. Karşısına çıkan ilk aynaya baktığında birden kendini çok yaşlı hissetti. Yüzündeki ifadeleri aynadan takip ederken aynada bir anlığına arkasında birini gördü. Deliriyor muydu? Bu gerçekten olamazdı. Bu evde tek başınaydı ve kimsenin olmasına imkân yoktu. Hemen yüzünü yıkadı. Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı ve gözlerini açıp aynadan hızlıca uzaklaştı. Bu gerçekten delirmenin bir işareti miydi? Yoksa Poe'nun söylediği ''heyecanı delilik zannetmeyiniz'' sözü ona mı ithaf edilmişti? Çünkü şuanda karmakarışık duygular içerisindeydi. Belki de heyecanı ve korkuyu aynı anda hissediyordu. Tabii ki bu duyguların yanında bir de açlık hissi vardı. Pek iştahı yoktu fakat yaşamak için bir şeyler yemek zorunda olduğunu da biliyordu. Gerçi, yaşamanın anlamı neydi ki?

 Aceleyle dolaptan çıkardığı mısır gevreğini süt ile karıştırarak açlığını bastırmak için yemeye başladı. Bugün zorlu bir gün olacaktı. Kahvaltısını yaptı ve odasına dönüp giyindi. Şuan için üzerine normal bir tişört ve pantolon geçirdi. Asıl kostüm partisi gece başlayacaktı. Son kez kendisine bakmak istiyordu ama aynı şeyi yaşamaktan korktuğu için bundan vazgeçti. Şimdi yapacağı şey her sene olduğu gibi önce Poe'nun müzesini ziyaret edip oradan da herkesin toplanıp onun için sevgi gösterileri yapacağı mezarlığa gitmekti. Eşyalarını yanına alıp almadığını kontrol etti ve evden çıkıp garajına yöneldi. İşte karşısındaydı. En son ne zaman kullandığını hatırlayamadığı Mustang arabasına bindi ve derin bir nefes aldı. Sanki hala babası yanında oturuyormuş gibi hissediyordu. Arabayı çalıştırdı. Uzun zamandır çalışmadığı için bu arabayı biraz zorladı fakat sonunda oldu. Yola çıktı ve evine on dakika uzaklıktaki Edgar Allan Poe müzesine sürmeye başladı. Biraz müzik dinlemek iyi gelebilirdi. Açtığı şarkı tabii ki de onun ruh halini yansıtan bir şeydi. Bu da ''Band Of Horses'' tarafından seslendirilen ''The Funeral''-cenaze töreni - adlı şarkıydı. Bugünü ancak bu şarkı özetleyebilirdi. Onu en çok düşündüren sözü ise parçada ''her fırsatta cenaze için hazır olacağım'' dendiği kısımdı. Bir cenaze için nasıl her koşulda hazır olunabilirdi ki? 

 Müzeye ulaşmıştı. Arabayı park edip indi ve içeri yöneldi. Burası ona yabancı gelmiyordu. Sanki onun ikinci eviydi. Müzeyi gereğinden çok ziyaret etmiş olabilirdi. İlk yaptığı şey tüm o büstleri, hediyelik eşyaları geçip Poe'nun gerçek eşyalarının bulunduğu odaya yönelmekti. Orada genelde kimse olmazdı çünkü çoğu insan müzeye onu tanımak için değil müzede satılan gösterişli eşyalardan alabilmek için gelirdi. Odaya girdi. Babasını hala Poe'nun el yazılarının bulunduğu köşede hayal edebiliyordu. Fakat o orada değildi. Ama orada gerçekten bulunan biri vardı. Uzun kahverengi saçları, beyaz teni ve üzerindeki beyaz elbise ile sahiden oradaydı. Tıpkı Poe'nun ölü gelinini anlattığı şiiri ''Annabel Lee'' gibi...

Revon'un Mezar GünlükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin