Mehtap asla ışıtmaz
''' ANNABEL LEE''' in hayalini getirmeden
Yıldızlar kesinlikle doğmaz
'''ANNABEL LEE'''in parlayan gözleri görünmeden
Ve böylece uzanırım kabrine
Sevgilimin, hayatımın, gelinimin yanına
Bütün gece boyunca
deniz kıyısındaki mezarına...( Edgar Allan Poe) Revon'un karşısında duran kız onu dehşete sokmuştu. Tıpkı bir korku filminden çıkmış gibi üzerindeki beyaz elbisesi, solgun cildi ile karşısında durup Poe'nun bir resmine gözlerini dikmiş bakıyor ve sanki o cansız çizimden bir şeyler istiyor hatta yalvarıyor gibiydi. Birkaç saniye sonra döndü ve Revon'a baktı.Gözlerindeki parıltıyı görmeliydiniz. Ölü bir bedene aitmiş gibi gözüken bu solgun, beyaz yüzlü kız nasıl parlak gözlere sahip olabilirdi? Tuhaftı. Poe yine haklıydı ''hiçbir tuhaflığı olmayan bir güzellik yoktur'' derken. Sonunda konuştu ve ; - ''Siz kimsiniz? Neden bana bakıyorsunuz?'' Dedi. Ne kadar garip bir halde durduğunun ve ne yaptığının farkında değildi belki de. Revon cevap verdi; -''Sadece buraya pek insanın girmediğini biliyorum ve burada olup duvardaki resme bakman dikkatimi çekti. Ben Revon. Yıllık ziyaretimi gerçekleştirmek için geldim.'' Dedi. Kız sessiz kaldı ve odadan hızlı adımlarla çıktı. Sanki bir hayaletin süzülerek geçmesi gibiydi. O kadar sessiz ve ürpertici... Daha önce onu görmemişti ve kızın burada ne yaptığını düşünüyordu. Buna belki hiçbir zaman cevap bulamayacaktıama onu tekrar görmek istediğini hissetti. Cevaplar için değil... Öylesine,sadece görmek. Daha önce kimseden bu kadar etkilendiğini hatırlamıyordu ve böyle bir kız ile karşılaşıp ona vurulmak da neyin nesiydi? Revon'un yapacak daha önemli işleri vardı fakat kalbinin ilk defa bu kadar hızlı atması onu tuhaf bir duruma sürüklemişti. Kendine gelmeye çalıştı ve kızın az önce bulunduğu yere giderek bir şeyler aramaya başladı. El yazılarının bulunduğu camkutunun üstünde bir şey buldu. Bir not ya da belki de bir dilek. Şunlar yazıyordu:''Sana olan sonsuz sevgim beni acınası bir insan haline getirdi. Artık canlı olduğuma bile inanmıyorum.İnsanlar bana yürüyen bir ölüymüşüm gibi bakıyor. Bir an önce yanına gelmek ve bu dünyadan kaçmak istiyorum. Hem sen de bunu isterdin. Sendin ''güzel bir kadının ölümü dünyanın enşiirsel meselesidir'' diye haykıran. Bugün buraya bana sadece bir işaret yollaman için geldim. Beni görebildiğine dair tek bir işaret. Endişelenme, bu aşk değil, bir sevgiliyi sevmek gibi de değil... Sana karşı hissettiğim şey sanki ilahi bir sevgi. Bugün son kez bu dünyadaki kabrini ziyaret ettikten sonra yanına koşacağım. Seni bulacağım. Anna. O an Revon anladı ki, kendine Anna diyen bu kız, bir intiharın eşiğindeydi. Poe'ya tapıyordu. Yüzyılın modern Annabel Lee'si olmak istiyordu belli ki. Kızı bu karardan döndürmeli miydi? Bu ona düşmüyordu tabii ki ama böyle bir şeyin parçası olup hayatı boyunca bunun için vicdan azabı çekmek de istemiyordu. Işıltılı gözlerin arkasında derin bir karanlık vardı. Öyle bir karanlıktı ki bu, ruhunu çoktan ölmüş bir insan için feda edecek kadar. Hayatın bir gerçeği de buydu. Her ışık beraberinde karanlığı da getiriyordu. Kaçınılmaz sondu bu. Etrafına baktı ve odadan koşarcasına çıktı ve bahçeye yöneldi. Nefes almaya ihtiyacı vardı, bazılarının aksine. Güneş batmaya başlıyordu ve gece yarısı yaklaşıyordu. Kızı nerede bulabileceğini biliyordu. Bu gece gizemli yazarın ebedi istirahat hanesinde tek başına olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Revon'un Mezar Günlükleri
Mystery / ThrillerÜnlü amerikan gotik yazar Edgar Allan Poe'nun gizemli ölümünden sonra bir hayranın her yıldönümünde mezarı ziyaret etmesi ile esrarengiz olaylar başlar ve bu bir aile geleneğine dönüşür. Bu geleneği devam ettiren Revon Powell'ın içine düştüğü karams...