Haşereler için ilaç satan bir ilaçlama dükkanının önünde durdum. Dükkanın camından yansımamı izlemek beni dehşete düşürmüştü.
Camdan yansıyan görüntüde iki yaşlarında kundaklanmış bir bebeğe sarılmış oğlan çocuğu vardı. Oğlan on üç yaşlarındaydı. Bu bendim.
Mahallede top oynamaktan yıpranmış ayakkabılarımı görmenin beni mutlu edeceğini çok eskiden -gerçekten on üç yaşındayken- tahmin edemezdim. Ama mutlu olmuştum işte.
Zamanda yolculuk mümkündü.
Daha da önemlisi vardı. Hafızam yerli yerindeydi!
Feris'in duası yine kabul olmuştu.
Mutlulukla iki yaşındaki Feris'in alnını öptüm. Bize yeni bir yaşam bahşedilmişti. Gelecekte neler olacağını az çok bildiğimiz bir yaşam...
Şimdi biz nereye gidecektik peki? Param yoktu. Otelde kalamazdık.
Aptal kafama aniden dank etti.
Büyükannem!
Bedenim eski haline döndü, zaman geriye aktı.
Büyükannem şu anda yaşıyor olmalıydı. Eğer gerçekten yaşıyorsa hırkasına sıkıca sarılmış benim maçtan sıkılıp eve dönmemi bekliyordur büyük ihtimalle.
Kucağımda sımsıkı tuttuğum bebek Feris'le birlikte tabanları yağladım. Yıllar geçmesine rağmen evin yolunu gözlerimi kapatsam bile bulabilirdim.
Büyükannemin tek katlı fakirhanesi görüş alanıma girdiğinde durdum. Babannem öldükten yalnızca iki ay sonra kumarda kaybettiğim bu evi görmek beni duygulandırmıştı. Bu ev gözlerimin önünde yıkılmıştı. Ve hızla yerine deniz manzaralı bir apartman dikilmişti.
Büyükannemin tek hatırası olan bu evi tekrardan görmek ne tuhaftı!
Sanki Tanrı bana ikinci bir şans vermişti. Tüm hatalarımı düzeltmem için ikinci bir şans...
Aç da kalsam bu evi satmayacağım diye düşündüm. Açlıktan ölsem de bu evin içinde ölürdüm.
"Karien! Nereye kayboldum lan? Gelsene, bir adam eksiğimiz var."
Başımı sesin geldiği yere çevirdiğimde koltuğunun altına parçalanmak üzere olan bir futbol topu sıkıştırmış çocuğu gördüm. Sinirliydi.
"Siz oynayın" dedim "benim çok önemli bir işim var"
Sesimi duymak beni bir kez daha şoka uğratmıştı. Bu çocuksu ses benden mi çıkıyordu?
"Kucağındaki ne?" dedi çocuk. Sesindeki hırçınlık bir anda meraka bulanmıştı.
"Sonra anlatırım. Büyükannem beni bekliyor." Beni durdurmasına müsade etmeden koşmaya başladım. Kucağımdaki Feris uyanmış ve ağlamaya başlamıştı.
Bahçenin kapısını ittiğimde kulağıma dolan gıcırtı bile ne kadar tanıdıktı. Özlemle ıhlamur ağacının kokusunu içime çektim.
"Büyükanne!" diye bağırdım kapıya koşarken. Bahçeye dikilmiş mısırlar, fasulyeler, salatalıklar... Yine çocuk olmak ne güzeldi!
"Aç kapıyı büyükanne." Aynı zamanda da ellerim dolu olduğu için kapıyı ayağımla tekmeliyordum.
Evin içinden büyükannemin aksi sesi geldi. "Patlama be çocuk! Almıyayım ayağımın altına seni."
Ölüler dirilir miydi? Belki hayal ettiğimiz şekilde değildi. Ama bu düpedüz ölüyü diriltmekti.
Kapıyı öfkeyle açan büyükannemin yüzündeki ifadenin yavaşça şaşkınlığa dönüşmesini izledim. Tüm mimikleri gerçekti. Beni büyüten büyükannem tam karşımdaydı. Dirilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERİS
Science FictionÖlümsüzlükten kurtulmak için ölümsüz olmadığı yıllara yolculuk eden bir adam ve peşinden sürüklenen sevdiği kadın... Fakat çocuk oldukları yıllara döndüklerinde bedenen de çocuk olmanın nasıl bir his olduğunu tahmin edemezlerdi. Geçmişi hoyratça de...