Sekizinci Bölüm

126 85 42
                                    

Bu bölüm otobiyografi tadında oldu. Umarım sıkılmadan okursunuz. Keyifli okumalar.

...
"Bunu bana nasıl yaparsın büyükanne? Söz vermiştin."

Gözlerini diktiği eteğe doğru kaçırdı.

"Kızın anası babası perişan olmuş. Ailesine gitti yavrucak. Ben en iyisini yaptım."

Haklıydı. Büyükannem haklıydı. İki yaşındaki Feris'in şu an Karien'e ihtiyacı yoktu. Annesiyle kalmalıydı. Onu annesi büyütmeliydi. Yanımda kalmasını isteyerek bencillik yapmıştım.

Bir hışımla evden çıktım. Sinirim kendimeydi. Veya Feris'in bebek oluşuna, beni hatırlamayışına...

O gün dükkanda alnımın teriyle çalıştım. Tıpkı daha sonraki günlerde olduğu gibi. Aynı zamanda derslere de ilgi gösteriyordum. Zaten dersler 42 yıldır yaşayan bir adam için fazla kolaydı.

O yaz büyükanneme yeni bir dikiş makinesi aldım. Yeniden dikiş dikip para kazanmaya başlamıştı. Evin tüm hasarlarını tamir ettim. Hatta babannemin isteğiyle ona bir inek bile almıştım. Büyük annem onun adını Kınalı koymuştu. Sütüyle hem kendimiz doyuyorduk hem de mahalleliye satıyorduk. Bey amcadan peynir yapmayı da öğrenmiştim. Fazla sütle peynir yapıyordum. Dışkısı bile para ediyordu Kınalı'nın. Büyükannem, benim eli iş tutan bir insan olmam karşısında son derece uysallaşmıştı. Ben yemek yerken o da bir yandan bana yağ reçel sürerdi her kahvaltıda. 'Sen yorgunsundur oğul, ben yaparım' derdi soba her söndüğünde. Bana bakarken göz bebekleri titrer olmuştu.

İnek gübresiyle bahçemizi bellemiştim. Farklı farklı tohumlar satın almıştım. Bahçemiz o yaz meyve ve sebze dolup taşmıştı. Bize fazla gelenini kurutuyorduk, konserve veya reçel yapıyorduk. Kış krizini de böyle atlatmıştık zaten.

Feris'in gidişinden sonraki ikinci kış berbat geçmişti. Açlık hat safhadaydı. Kriz fukarayı yakıp kavuruyordu. Hala şarküteride çalışmaya devam ediyordum. Ama pek de para alamıyordum. Bey Amca'nın açgözlülüğünden değildi bu. Gerçekten para kazanamayışımızdandı. Yazdan kalan konserveler ve sadık ineğimiz Kınalı olmasa belki de açlığa dayanamazdık.

O kışın sonuna doğru Bey Amca vefat etti. Göz yaşlarıyla toprağa verdik. Sanki dedemi kaybetmiş kadar üzülmüştüm. İhtiyacım olduğunda herkes bana sırtını dönerken o almıştı dükkanına. Evladı saymıştı beni. Kendi evlatlarından hayır görmediği içindir belki de.
Zira Bey Amca'nın yanında bir kez bile görmediğim çocukları, onun ölümüyle hemen dükkana bir avukatla gelmişlerdi. Aralarında malları paylaştırmışlardı. Akabinde Bey Amca'nın dükkanı ve dükkanın üstündeki üç katlı evinin yıkılışını dişlerimi sıkarak izlemiştim.

Uzun bir süre işsiz kaldım. Kimse Bey Amca gibi değildi. İş bulamadım. Yazın işlerin bereketlenmesiyle kriz az da olsa hafiflemişti. Kasabanın yakınında bir fabrika yapmaya başladılar. Fabrika kısa sürede tamamlandı ve kasabanın gençleri çalışmaya başladılar. Salça fabrikasıydı. Yalvar yakar kendime fabrikada bir yer bulabilmiştim. Okuldan eve gelince bir süre uyuyor hava kararınca uyanıyordum. Büyükannemin takdir dolu ıslak bakışlarıyla evden ayrılıyordum. Çamurlara bata çıka mahalle ahalisiyle işe gidiyor ve gün ağarmadan evde oluyordum. Sıcak salça tenekelerini karton kutularına doldurmaktı işim. Bazen kolileri kamyona yükleme görevinin bana düştüğü de oluyordu. Bu iş sayesinde omuzlarım hayli genişlemişti. Eski hayatımda olduğumdan daha kalıplı bir genç olmuştum. Salça kutularından ellerim haşlansa da çıtımı çıkarmadan iki sene gece vardiyasında bu işi yaptım. Büyükannem iyice dikiş dikemez olmuştu. Gözleri görmüyordu pek. Ama aldığım para ikimize de yetiyordu.

FERİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin