-YANLIŞLIK

113 5 0
                                    

Çığlığım ile aynı anda bir inleme sesi yükseldi. Bu eve giren adamın sesiydi.

Şaşkınlık ile bana arkası dönük adama bakıyordum ensesine elini koymuş cam kenarına tutunmuştu.

Devran gelmezse benim buradan sağ çıkmayacağım artık kesinleşmişti.

Karşımdaki adam bana yavaş bir şekilde dönerken ben korkudan ve anın heycanından yerimden bile kıpırdayamaz hale gelmiştim. Kaçmaya çalışsam bile kacaçak yerim yoktu. Tek çarem Devran'dı.

Adam bana döndü ama karanlıkta yüzünü seçemiyordum. Kendime gelmeye çalışıyordum fakat korkudan uzuvlarımı çalıştırıp kaçmaya bile çalışamıyordum. Şu durumda ışıkların olmaması da hiç yararıma gözükmüyordu. Bilmediğim bu evde nereye kaçıp saklanacağımı bilemiyordum.

Adam tekrar "ahh" demesiyle sanki bir rüyadan uyanır gibi kendime gelmeye başlayarak arka arka gitmeye başladım. Fakat  daha benim iki adım atmamla karşımdaki adam bana doğru gelerek dirseklerimden sıkıca tuttu.

Korkudan ölmek üzereydim.

Sonra o sesi duydum kurtarıcım diye beklediğim Devran'ın. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye resmen suratıma kükremişti.

Şaşkınlıkla bakakaldım suratına. Ne yani kendi evine hırsız gibi mi giriyordu.

Ben şaşkın bir şekilde suratına bakıp cevap bile veremezken o tutuşunu daha çok sertleştirmişti. 

Ayağımdaki acı yeterince sanki beni zorlamıyormuş gibi birde kolumun acısını çekmek zorunda kalıyordum şu durumlda.

Sonunda şaşkınlığımı biraz olsun üzerimden atarak "B-ben sen öyle girince hırsız sandım." dedim. Anın şokuyla hem sesim titremiş hemde  kekelemiştim.

Sinirden resmen karşımda köpürüyordu. Eve girerken böyle birşeyle karşılaşmış olmak onu çileden çıkarmışa benziyordu. "Ne saçmalıyorsun ne hırsızı" diyerek bağırmıştı.

Farkında değildi sinirden belki ama asıl saçmalayan oydu. Camdan girmiş birini hırsız sanmam çok normal birşeydi aslında.

Artık şoku üstümden atarak " Seni hırsız sanmam normal eve doğal yollardan girmeye çalışsan hırsız sanmazdım seni. Ayrıca kolum acıyor. Bırak lütfen" dedim. Tutuşunu acısın dercesine daha da sertleştirdi.  Dişlerimi birbirine batırıp dudaklarımdan acıya dair bir ses çıkmasın diye kendimi sıktım. 

Bu sırada ışıklar geldi. Ve o benim kollarımı tuttuğu için çok yakın bir mesafede duruyorduk. Kızgılık ile bana bakan mavi gözler beni resmen bir okyanusun içine çekmişti gene. Bu gözlerin etkisi altına girmemek neredeyse mümkün değil gibi gözüküyordu. Işıkların gelmesi onu kendine getirmiş bir şekilde kollarımı sert bir şekilde bıraktı. 

Arkasını dönüp koltuklara doğru yürümeye başladı. Bende ayağımın üzerine yüklenmemeye çalışarak mutfağa doğru yol aldım. Ne yaptığımla ilgilenmez bir şekilde başını ovarak sakinleşmeye çalışıyordu. 

Mutfağa gidince buzdolabından buz aldım. Başına biraz hızlı vurduğum için şişebilir.

Bu düşünceyle ayağıma yüklenmemeye çalışarak tekrar salona geçtim.

Biraz çekingen bir tavırla buzu ona doğru uzatarak " bunu vurduğum yere koyarsan başın şişmez" dedim.

"İstemez" dedi sinirli bir tavırla. Anlaşılan hala siniri geçmemişti. Ama hala çok merak ediyordum neden camdan girdiğini. Biraz siniri geçtikten sonra sormaya karar verdim.

Buzu masanın üzerine koyup sakinleşmesini beklemeye başladım.

En sonunda konuşmaya karar vermiş olmalı ki bana dönerek "ne tür belasın Allah aşkına sen! Resmen kafamı kırdın. Hırsız geldiğini düşünüyorsun madem ya evden kaç yada saklan. Sen kız başına bir erkekle nasıl basedebileceğini sandın çok merak ettim doğrusu" diyerek öfkeli sözcüklerini sıraladı.

Yapıma bu durumda sakin olmak pek uymasa da sakin olmaya çalışıyordum. Ortamdaki gerginliği daha da yükseltmemeye çalışarak " Ben nerden bilebilirim söyler misin evine bi hırsız gibi gireceğini? Ayrıca hem o anki korkuyla hemde ayağımın acısıyla kaçma gibi bir şansım yoktu ve evi bilmediğim için nereye sağlanacağımı da bilemezdim." diye sıraladım.

Ayağımdan bahsedince oraya baktı ve daha sonra biraz önce onun kafasina vurduğum yere giderek yerdeki poşeti alarak tekrar yanıma geldi.

"Bunu ayağına sür ve başıma daha çok bela açmaktan vazgeç artık" diye söylenerek elime kremi tutuşturdu.

"Bana bela demekten ne zaman vazgeçeceksin ya! Madem bela olarak görecektin getirmeseydin evine" diye çıkıştım. Şu an bana göre ben haklıydım o yüzden durmadan konuşmaya devam ettim. "Ben camın önünde seni görünce ne kadar korktum biliyor musun? Camın önündekinin sen olma ihtimali hiç aklıma bile gelmemişti. Ayrıca kim kendi evine böyle girer söyler misin?" dedim.

Bu lafların altında pek kalacak gibi durmadığı yüz ifadesinden bile belli oluyordu. Ve beni şaşırtmayarak konuşmaya başladı. " Seni dışarda bırakamazdım o halde. Çünkü benim de payım var senin bu halde olmanda. Eve o şekilde girmeye de mecburdum." dedi biraz daha sakinleşmiş bir halde.

Bir insan kendi evine neden o şekilde girmek zorunda olsun ki. Bu saçma açıklaması beynimde yer etmeyi red ederek daha mantıklı bir açıklama için onu sorgulamaya karar vererek " Ne gibi bir neden seni bunu yapmaya mecbur bıraktı?" diye şaşkınca sordum.

O da artık iyice sakinleşmiş gibi gözüküyordu. Ve sakin bir şekilde " Evden çıkarken anahtarı almayı unutmuşum" dedi.

Kaşlarımı istemsiz bir şekilde çatarak "Ben evdeyim ve sen kapıya vurabilirdin" dedim.

" Evet bu da bir seçenek fakat ışıkların gittiğini bilmiyordum ve seni yattı sandım. Zaten ayağının ağrısından uyuyamadığın gerçeği ortadaydı. O yüzden uyuduysan uyanma diye bu yola başvurdum. Fakat sonunda gene kabak benim başıma patladı. Yoksa vazo mu demeliyim?" dedi. Sesi sonlara doğru muzip bir şekilde çıkmıştı.

Mahcup olmaya başlamıştım. Beni düşünerek yaptığı şey sonucunda gerçekten olan gene ona olmuştu. " Özür dilerim, böyle birsey olacağını hiç düşünmemiştim" diye mahcubiyetligimi belittim.

"Bilemezdin tabi ki, yalnız vazoyu nasıl vurduysan paramparça oldu ve kafamda hafiften kanıyor." diyerek bir tane pecetelikten peçete alıp kanayan yere bastırdı.

"Elim ağırdır biraz bide buna korku eklenince sanırım biraz hızlı kaçmış olabilir" dedim utanarak.

Sonra onun gülmeye başlamasıyla ona ne oldu dercesine bakışlarımı yüzüne çevirdim.

Gülmesi gitgide çoğalırken yerdeki vazoyu göstererek " şu halimiz gerçekten komik değil mi? " dedi.

Bende olanları düşünerek gülmeye başladım. Sanırım sinirlerimiz bozulmuştu bir gün içinde yaşananlar yüzünden. Yoksa bu halimiz hiç normal değildi.

Biraz sakinleşerek " hadi ağrın iyice artmadan kremi sür diye" kremi işaret etti.

Bende tamam anlamında kafamı sallayarak kreme uzandım.

Ayağıma bakınca suratımı buruşturmadan edemedim. Gerçekten kötü durumdaydı.

Tam süreceğim sırada yanıma gelerek "yardım edeyim, kötü gözüküyor" diyerek durumumu farketmiş bir şekilde konuştu.

"Ben yaparım" dememle birlikte " bir kerede itiraz etme" diyerek kremi elimden aldı.

Bu lafı üzerine birşey demeyerek ona izin verdim. Kremi ben bu işi yaparım edasıyla eline döküp ayağıma sürmeye başladı.

Kremin soğuk olmasıyla mı yoksa onun dokunuşundan mı olduğunu anlamadığım bir titreme vücudumdan geldi geçti.

O da bu titremeyi farketmiş olacak ki başını kaldırıp bana baktı.

Eli hala ayağımda mavi gözler gözlerimdeydi. Bu titremeyi yanlış anlamasın diye hemen lafa girerek konuya açıklık getirmeye çalıştım. "Krem biraz soğukmuş" dedim.

O da kendine gelerek " Krem... Ha evet.  Şimdi biter, merak etme az kaldı." diyerek ayağıma iyice hızlıca yedirdi kremi.

Kremi sürmeyi bitirdikten sonra odama geçmemek yardım etti.

Güneş yavaş yavaş doğarken bende uykuya kucak açarak aklımdakileri silerek karanlığa gömüldüm.

Kadere KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin