190818

29 5 1
                                    

En azından ömür sonlu yeğen...
Canımın istediği her yerin resmini yapacak kadar vaktim yok. Bu daha az beğendiklerimi çizme mecburiyetine karışmış sorumluluk duygusundan kurtarıyor beni. Malılar dılara karışıyor. Yüce bulduğum, sırf seçkin olmak, sevilmek uğruna yaptığım her şey küçülüyor küçülüyor ve aşağılık oluyor gözümde. Sadece sevdiğim müzikleri dinleyecek kadar ömrüm var. Saygı görmek için tool dinleyemem. Sırf başkasını etkilemek uğruna kalın kalın kitaplar bitirip, sözcüklerin ve değerli gençliğimin çölünde suya yazılmış gibi zihnimden uçup gitmesine izin veremem. Beni heyecanlandıran ne? Beni otantik varoluşa, varoluşuma götürecek edimler? Yaşamımı bir boşa harcadığımı ne zaman fark edeceğim? Öyle büyük bir ustalıkla saklamış ki başkaları gözlerini hayatıma, ayırt etmek dahi aşırı güçleşiyor sahteyle sahiciyi. Düşünüş biçimimin farkına varmam zor: çünkü onu kullanmam gerek yine, farkına varmak için. Mesela sürekli kendimi izliyorum dışarıdan. Şaşmam ve etrafımda dönüp boynumu yarım daire kadar çevirmem acayip sayılmamalı. Nerede seyirciler? Kandırıyorum işte her gün beni. Herkes kendinin baş rolü oynadığı tiyatroyu izliyor. Ama burada hem seyirciyi hem de oyuncuyu oynuyorum ben. Yapmam gereken silahı kırmızı koltuklara doğrultmak, salonu tek başına kalıncaya değin boşaltmak. Ve bu yalnızlıktan bir hakikat sıyırmak. Hafif bir selam vermek karanlıklarda oyuncu-kendine. Sonra sahneden inmek dönmemecesine.

egzistenşıl angstHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin