nahjaemin:
inecek misin yoksa gideyim mi
üşümeye başladım
Gözlerimi devirdim ve telefonumu yatağa bırakarak ayağa kalktım. Dolabımı açtıktan sonra siyah kot eteğim, beyaz bir kazak ve uzun bir çorabımı çıkartarak hızlıca giyindim. Saçlarımı omuzlarıma salık bir şekilde bıraktım ve dudaklarıma parlatıcı sürüp çantamı ve turuncu montumu da aldım ve evden ayrıldım.
Yarım yamalak giydiğim siyah botlarımın arkasına basarken asansöre bindim ve koluma sıkıştırdığım montumu giyip çantamı da omzuma astım. Ayakkabılarımı da giydiğimde zemin kata varmıştım bile. Asansörden indikten sonra çıkışa ilerledim ve ağır kapıyı iterek yüzüme soğuk hava çarpmasına sebep oldum.
Jaemin verandanın demirlerine yaslanmış, üzerindeki siyah hoodiesi, yırtık siyah jeansi, aynı renk botları ve lacivert kar montuyla dikiliyor ağzından üflediği havanın buhar oluşunu izliyordu. Siyah saçları her zamankinden farklı şekilde alnına doğru taramıştı ve yüzü olduğundan daha çocuksu görünüyordu.
Botlarımın çıkardığı seslerle yanına yürüdüm ve montumun önünü kapatırken "Selam." dedim. Arkasını dönüp beni görünce gülümsedi ve o da "Selam." diyerek karşılık verdi.
"Gerçekten gelmeyeceğini düşünmüştüm."
Dediğini cevapsız bırakıp yanından geçtim ve merdivenleri inerek bedenimi kaldırıma attım. O da arkamdan merdivenleri indi ve ben önde, o bir adım geride sessizce yürümeye başladık.
Milkshake alacağımız dükkana vardığımızda Jaemin içeride oturmak istemişti fakat yürümemizin daha iyi olacağını söylemiştim çünkü eğer birkaç gün önceki konuyu açarsa yürüyor olursak en azdından kıpkırmızı yüzümü saklayabilirdim fakat karşı karşıya otururken böyle bir şansım olmazdı. İrdelemeden dükkana girdi ve bir süre sonra çıktığında elinde bir çikolatalı bir tane de çilekli milkshake tutuyordu. Çilekli olanı bana uzattığında plastik bardağı elinden alıp teşekkür ettim ve tekrar yürümeye başladık.
"Hatırlıyor musun?" diye sorduğumda bana bakmadı, yalnızca pipeti dudakları arasına alıp milkshakeinden birkaç yudum aldıktan sonra başını salladı.
Kalbim küt küt atmaya başlarken yanaklarımın yavaşça ısındığını hissedebiliyordum. Bu kadar utanmam o kadar anlamsızdı ki içimden kendime küfürler yağdırıyordum. İlk öpücüğüm değildi, daha önce defalarca sevgilim de olmuştu ama hiçbir zaman böylesine utandığımı hatırlamıyordum.
Başka bir şey söylemedim, o da konuşmadı. Milkshakelerimiz bitene kadar yalnızca Han Nehrinin yanındaki yürüme yolunda yürüdük.
"Ne düşünüyorsun?" diye sorduğunda dudaklarımı birbirine bastırarak badem gözlerine baktım. Fakat o bakmadı, elindeki plastik bardakla oynadı, dilini dudaklarında gezdirdi, yutkundu ama yüzüme bakmadı.
"Seni kaybetmek istemediğimi." Net bir şekilde söylediğimde aralanan kırmızı dudaklarıyla başını bana çevirmişti. "Arkadaşlığımızı bitmesin istiyorum." diye devam ettim ardından. Gözlerindeki parıltı sönerken kendime küfürler yağdırmaya devam ettim çünkü demek istediğim, anladığı şey değildi.
"Ben istemiyorum." diyerek tekrar yürüdüğümüz yola baktığında hafifçe kaşlarımı çattım ve "Öyle mi?" diye sordum.
Hafifçe başını salladıktan sonra elimdeki boş bardağı aldı ve kendi bardağı ile beraber yanından geçtiğimiz çöp konteynerına attı.
"Ne istiyorsun?" diye sordum elimi turuncu montumun cebine sokarken, dudaklarımı yaladım ve sertçe yutkunarak nehire bakmaya devam ettim.
"Senden hoşlanıyorum, Arin-ya."
Bir anda söylediği için midem kasılsa da hiçbir şaşırma nidası göstermedim çünkü bunu zaten biliyordum. Aptala yatmak anlamsızdı.
"Ne zamandan beri bilmiyorum ama resim atölyesinde söylediklerinden sonra o kadar parçalandım ki benim sadece arkadaştan fazlası olduğunu fark ettim. Muhtemelen şu an arkadaşlığımızı mahvediyorum ama umrumda değil çünkü senden gerçekten hoşlanıyorum ve artık içimde tutmak istemedim, biliyorum-"
Elimi dudaklarının üzerine bastırarak susmasını sağladığımda gözlerini irice açıp bana baktı. Yürümeyi kestik ve elimi çektikten sonra kıkırdadım. "Sus artık."
Hafifçe güldüğünde ona doğru bir adım attım ve tam karşısında dikildim. "Ben de senden hoşlanıyorum, bu kadar açıklama yapman anlamsızdı." dediğimde dudaklarından bir "Huh?" döküldü. "Beni arkadaşın olarak gördüğünü sanıyordum."
"Ben de öyle sanıyordum ama öyle olsaydı seni öpmezdim, değil mi?" Tereddütle kafasını salladığında alnına fiske attım. "Bana çıkma teklif etmen kısma geldik Jaemin."
"Peki." diye mırıldandı ellerini belime yerleştirirken. Beni kendine çekti ve aramızdaki mesafeyi tamamen kapatıp yüzüme eğildi. Gülümseyerek "Benimle çıkacağını biliyorum." dediğinde yalnızca olduğum yerde duruyor ve irice açtığımı gözlerimle ona bakıyordum.
Dudaklarıma tüy gibi bir öpücük kondurdup geri çekilerek yüzüme baktığında mümkünmüş gibi gözlerim daha çok irileşti. O kadar kısa sürmüştü ki beni öptüğünden emin değildim, belki de sadece dudaklarıyla dudaklarıma hafif bir baskı yapmıştı.
"Bu hayır mıydı?" Bir elini belimden çekip yüzümü işaret ederek sorduğunda şaşkınlığımı bir kenara attım ve yumruk yaptığım elimi omzuna vurdum. "Hayır aptal, beklemiyordum sadece."
Dudaklarındaki gülümseyiş genişlerken montumun cebindeki elimi çıkarmamı sağladı ve parmaklarımızı birleştirip kendi montunun cebine soktu, ardından tekrar yürümeye devam etti.
"Bundan sonra bekle."
6.9.18
vay be çıkıyorlar amk
finale az kaldı bu arada müah
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dilemma :: na jaemin
Fanfiction❝seni oreolu milka kadar çok seviyorum.❞ ©hisblackpearl 2018 | na jaemin • [fluff x texting] started: 28.5.18 published: 27.6.18 finished: 11.9.18