Jaemin'in attığı konuma doğru ilerlerken bir elimde telefon bir elimde çantamı taşıyordum. Hava soğuktu, bu yüzden kar montuma ve pamuklu atkıma sıkı sıkı sarılmıştım.
Ana caddenin büyük kaldırımda bir süre yürüdükten sonra harita uygulaması vardığımın sinyalini verirken aklımdaki kapı numarasını aradım. 683 numaralı binanın önünde durduktan sonra sağ köşedeki zile bastım, bir süre sonra apartmanın kapısı açıldı ve bedenimi sıcak ortama attım. Paytak paytak yürüyerek asansöre bindim ve sekizinci katta indim.
Hangi ev olduğunu düşünmeme kalmadan asansörün sağında kalan açık kapıdan Jaemin'i görmüştüm. Üzerinde koyu yeşil hoodie, altında siyah Adidas eşofman altıyla, siyah saçları alnına dağınık bir şekilde dökülüyordu. Kollarını birbirine bağlayarak demir kapının pervazına yaslanmış, dudaklarındaki sinir bozucu sırıtışla bana bakıyordu.
"Hoş geldin."
Kadifemsi sesi koridor duvarlarında yankılandığında dudaklarımı birbirine bastırdım ve adımlarımı ona doğru çevirdim. "Hoş buldum." diye mırıldandım kapının önünde dikildikten sonra. Geçmem için yol verdiğinde pervaza tutundum ve spor ayakkabılarımı çıkarıp sıcak kokulu eve adımımı attım.
"Sibirya'da yaşamıyoruz." İçeri doğru ilerleyeceğim sırada Jaemin'in montumun kapüşonundan tutup başımdan indirerek çektiğinde geriye doğru sendelenmiştim. Eline vurarak tutuşundan kurtulduktan donra işaret parmağımla alnından ittim.
"Uğraşma benimle."
"Seviyorum, ah ne yapacağım?" Sesimi taklit ederek elini kalbinin üzerine koyduğunda gözlerimi abartılı bir şekilde devirmiştim. Atkımı çıkardıktan sonra turuncu kar montumu da çıkarıp portmantoya bırakırken Jaemin kapıyı kapattı ve önüme geçip uzun koridorda yürümeye başladı. Çantamı tekrar omzuma astıktan sonra arkasından ilerlemeye başlamıştım. "Evde kimse yok mu?"
"Yok."
Evleri fazlasıyla güzeldi, özenle ve modern bir şekilde döşenmişti. Jaemin gibi bir çöplüğün evinin böyle güzel olması şaşırtıcıydı ki odasını hiç merak etmiyordum. Büyük salona vardığımızda eliyle masaya oturmamı işaret ettikten sonra o da oturdu ve laptopun kapağını açtı.
"Flaşa mı attın yoksa bilgisayarın yanında mı?"
"Flaşa attım." Masaya bıraktığım çantamın ön gözünden flaşımı çıkardım ve önüne bıraktım.
"Jaemin, bir şey soracağım." Önüne bıraktığım flaşı USB girişine takarken bana bakmadan "Sor." diye mırıldandı.
"Dün ne oldu?" diye sorduğumda bilgisayarla uğraşmayı bıraktı ve dirseklerini masaya yaslayarak bakışlarımızı buluşturdu. "Ne oldu, Arin?"
"Sejeong ile işte," diye mırıldandım çantamdan not defterimi ve kalemliğimi çıkarırken. Her gün yaptığı, normal bir şeymiş gibi düz bir sesle "Ayrıldık." diye cevapladığında dudaklarımı ısırmış ve başımı kaldırarak Jaemin'in gözlerine bakmıştım. "Gerçekten mi?"
"Evet, ne bekliyordun ki?" diye sordu gözlerini üzerimden çekip tekrar bilgisayara baktıktan sonra. "Benim yüzümden ayrılmamalıydınız-"
"Arin," diyerek kesti sözümü. "senin yüzünden ayrılmadık. Çocuk gibi davranıyordu ve buna katlanmak zorunda değildim. Üstelik ondan hoşlanmıyorum bile."
"Pekala." diye mırıldandım not defterimin kapağını aralayıp. Ona aldığım notları gösterdim, slaytları da inceledi ve birkaç kez sunumumuzun tekrarını yaptık. Birkaç saat sonra ödevimiz tamamen bitmiş buzlu kahvelerimizi içip Jaemin'in bilgisayarından oyun oynuyorduk.
"Arin, sağa dön yanacaksın- KİME DİYORUM BEN?"
Kıkırdadım ve parmaklarımı tuşlardan çekip Jaemin'e baktım. Ekranda büyük harflerle game over yazısı belirdiğinde hafifçe dudaklarımı büzmüştüm.
"Aptal gibi oynarsan kazanamayız." Alnıma sert bir fıske attığında yüzümü buruşturup alnımı ovuşturdum. "Acıdı."
"Acısın diye yaptım zaten."
"Ya ben eve gidiyorum, gördüğüm muameleye bak." Oturduğum yerden kalkmaya yeltendiğimde kolumdan tuttu. "Bu seviyeyi geçmeden hiçbir yere gidemezsin."
"Aish.." diye mırıldandım parmaklarımla bardağımı kavrarken. Pipetle buzları karıştırdıktan sonra birkaç yudum aldım ve tekrar Jaemin'e baktım. "Bu son, kaybedersek de gideceğim." dediğimde kaşlarını çattı.
"Hayır-"
"Jaemin, geç oldu."
Oyunu tekrar başa sararken "İyi." diye mırıldandı. "Ama düzgün oyna."
"Tamam."
Oyunu başlattığında ekranda beliren komutları dikkatli bir şekilde yerine getirmiştim. Tekrar kaybettiğimizde bu sefer Jaemin yüzündendi, kaşlarım çatılırken alnını ahşap masaya yasladı.
"Aptal," dedim çıplak ensesine sert bir tokat atarken. "aptalsın, Jaemin."
Başını kaldırıp gözlerini bana çevirdiğinde oturduğum yerden kalktım ve çoktan topladığım çantamı alıp omzuma astım. "Ben gidiyorum." Masadaki telefonumu da alıp hoodiemin cebine koyduktan sonra Jaemin'e bakmıştım.
"Yarın sen de getir flaşını, ne olur ne olmaz."
Başını salladıktan sonra ayağa kalktı, ben salondan ayrılıp koridorda ilerlerken arkamdan geliyordu. Kapının önündeki yüksek basamağı inip spor ayakkabılarımı giyerken Jaemin portmantodan montumu ve atkımı almıştı.
Ayakkabılarımı giydikten sonra montumu da giydim atkımı çantama sıkıştırıp kapıyı açtım. "Yarın görüşürüz."
"Arin, bekle."
Dışarı adımımı atacağım sırada Jaemin'in seslenmesiyle arkamı dönüp ona bakmıştım. "Teşekkür ederim." dediğinde bedenimi tamamen ona çevirdim ve kapıya yaslandım. "Ne için?"
"Eğlendim. Sinir krizi geçirdim ama eğlendim de."
"İyi." diye mırıldandım evden ayrılmadan önce. "Ben de eğlendim, Na Jaemin."
22.8.18
Eheh bu bölüm çok hoşuma kaçtı♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dilemma :: na jaemin
Fanfiction❝seni oreolu milka kadar çok seviyorum.❞ ©hisblackpearl 2018 | na jaemin • [fluff x texting] started: 28.5.18 published: 27.6.18 finished: 11.9.18