SOPA lisesi
bir hafta sonra"Sence de Guk ve Tae arasında bir şeyler olmuyor mu?" diye sordu Hoseok, önünde oturan Seokjin'e, Seokjin öğle yemeğindeki yağlı patates kızartmalarını didikliyordu.
"Bilmiyorum, Taehyung son zamanlarda ona mesafeli davranıyor." diye fısıldadı Jin, cevap olarak. "Demek istediğim, Jeongguk'a daha az yapışkanlık yapıyor."
Hoseok sessizce üzüm suyunu yudumlayıp, birlikte sohbet eden iki arkadaşına baktı. Gri/pembe/hafiften sarı/olabilecek-her-renk saçlı çocuk oldukça meraklı biriydi, ve grup arkadaşları arasında olan her şeyi bilememekten nefret ediyordu.
"Sence Jimin Jeongguk'la konuşmuş olabilir mi? Meraktan öleceğim." Hoseok sızlanıp, hyungunun gözlerini devirmesine sebep oldu. "Eğer o kadar merak ediyorsan, gidip kendin sor, Hoseok. Ama bence sormamalısın. Bu seni ilgilendirmez." Seokjin bir anne edasıyla arkadaşına nutuk çekti. Genç olan dudağını büzdü ancak bir şey söylemeden, kızartmalarını yemeye devam etti.
Öğle yemeği bittikten 20 dakika sonra, Jeongguk ansızın ayaklandı. "Aman tanrım, saati farketmemişim. Um, millet, gitmem lazım! Bir yere... gitmem gerek. Sonra görüşürüz, çocuklar. Â tout à l'heure (Sonra görüşürüz), Tae." dedi ve der demez, grubun en genci çantasını aldığı gibi kafeteryadan koşarak çıktı.
Herkes aptal bakışlarla, Jeongguk'un kalkmış olduğu noktaya baktı.
"Nereye gidebilir ki?" diye sızlandı Jimin.
"Um-" Taehyung lafa girdi. "Jeongguk bana dersi olduğunu söylemişti? Şey için, um, Fransızca konuşma, oui (değil mi)?"
"Jeongguk Fransızca dersine devam mı ediyor? Daha yeni, Fransızca dersi çok olduğu için söyleniyordu." Namjoon haykırdı.
"Benimle iyi konuşmak istediğini söylüyor!" diye ekledi Taehyung, yüzünde ufak bir tebessümle. "Bu çok şirin!" Jimin çığırdı. "Tanrım Tae, Guk sana tamamen gönlünü kaptırmış!"
"La tête au dessus des talons (Topukları kafasının üzerinde mi)? Anlamadım."
Jeongguk'un evi
aynı gün, 21:18Jeongguk inleyip, önündeki "aptallar için fransızca" kitabıyla masasına yaslandı. Esmer olan bu sene seçtiği derslerin üzerine bir de Fransızca dersi almaması gerektiğini biliyordu, ancak Taehyung'la daha iyi iletişim kurmak adına elinden geleni yapıyordu. Kesinlikle bu dersleri Taehyung'u etkilemek için almıyordu.
Jeongguk kitabından birkaç cümle okumayı denedi, ancak hiçbir şey anlayamamıştı ve bu çok sinir bozucuydu. O geceliğine koyvermeye karar verdi ve kitabını kapatıp, iç geçirdi. Fransızca onun için çok zordu.
Ama küçük Fransız'ı için ne yapmazdı ki?
Esmer olan Taehyung'u düşünerek, dişlerini fırçalamak üzere banyoya gitti. Sarışına çok fena kapılmıştı. Zaman geçtikçe, hoşlantısı büyüyordu ve Taehyung ondan daha da uzaklaşıyordu. Jungkook kaşlarını çattı. Belki de işaret olarak algıladığı şeyler Fransızların birbirine yaptığı şeylerdi, ve belki de sürekli el ele tutuşup sarılmaları ve temasta bulunmalarının sebebi arkadaş olmalarıydı. Ya da belki de Taehyung, Jeongguk'a verdiği karışık sinyallerin farkına varmıştı ve erkek arkadaşını hatırlayarak durmaya karar vermişti.
Jeongguk kaşlarını çattı. Sadece, Taehyung'un ellerinin, elleri arasında ki sıcaklığını özlemişti.
Yoongi'nin evi
cuma gecesi, 02:31Yoongi'nin ailesi hafta sonu için şehir dışına çıktığından, gri saçlı çocuk bir parti düzenlemeye karar vermişti. Jeongguk'un tavanında yaptıkları altı kişilik -pekâlâ, artık yedi kişilik- "bir araya" gelmelerinden biri değildi, okullarından beş düzine insanla büyük bir parti düzenlemişlerdi. Yoongi'nin evi büyüktü ve geniş bir bahçesi vardı, bu yüzden partileri onun evine yıkmak daha kolaydı.
Jeongguk bahçedeydi, elinde bir birayla, şezlonga uzanmış, matematik sınıfında ki Yugyeom'la sohbet ediyordu. Kesinlikle çakır keyifti. Muhtemelen sarhoştu da.
Daha çok, kesinlikle sarhoş gibiydi.
Esmer olan arkadaşıyla kahkahalara boğulmuşken Taehyung arka bahçenin öbür ucundan belirdi, Jeongguk'la aynı sınıfta Fransızca gören bir kızla konuşuyordu ve Jeongguk su götürmez bir şekilde ondan daha iyiydi. Kızın adı Jennie, ya da onun gibi bir şeydi
"Hey! Taehyung!" diye çığırdı Jeongguk, elini arkadaşına doğru sallarken. Sarışın olan ona baktı ve genişçe gülümsedi, sendeleyen bacaklarıyla esmere doğru yürüdü. Besbelli, o da sarhoştu. Ama, hey, kim değildi ki? Min Yoongi'nin partisindelerdi.
Taehyung kendini Jeongguk'un uzandığı şezlonga bırakıp, esmer olanı ölüme zorladı.
"Jeonggukie! Mon Jeonggukie (Benim Jeongguk'um)! Selam!" Jeongguk, 'mon'un 'benim' anlamına geldiğini bilerek gülümsedi. Oh evet, Taehyung'un Jeonggukie'si olmayı sorun etmezdi. Genç olan tembelce gülümsedi.
"Eğleniyor musun, bebeğim?" diye sordu esmer, dil sürçmesini kastetmeksizin. Kendini onaylamak üzereydi, ancak Taehyung hiçbir şey söylememişti. Yalnızca yüzünü Jeongguk'un bol tişörtüne gömmüştü. Fransız hemen cevaplamadı, muhtemelen "eğlenme"nin anlamını bulmaya çalışıyordu. Birkaç saniye sonra onayladı.
"Çok eğleniyorum." diye mırıldandı, biraz kekeleyerek. Jeongguk sevgiyle civildedi. Taehyung'un dili sarhoşken daha da tatlıydı.
"Öyle mi? Sevindim, o halde."
Bunun ardından sessiz kalmışlardı, genç olanın eli Taehyung'un tişörtünün altında geziniyor, yavaşça sırtını ovalıyor, baş parmağıyla kalça ekleminde ufak daireler çiziyordu.
"Ca chatouille (Gıdıklandırıyor)!" Taehyung mırıldanıp, hafifçe sırıttı.
Jeongguk gülümseyip, yavaşça arkadaşına baktı, bakar bakmaz Fransızın da ona baktığını görmüştü. Gözleri buluştu, ve bir süre boyunca bakıştılar.
Taehyung yavaşça elini kaldırıp, Jeongguk'un sağ yanağına yerleştirdi ve hafifçe okşadı.
"T'es tellement beau, putain (siktir, çok yakışıklısın)." Taehyung fısıldadı.
Jeongguk anlamadı ancak gülümsedi. Gerçi, dudaklarının Taehyung'un dudakları ile nasıl çarpıştığını da anlamamıştı, ancak aniden öpüşmeye başlamışlardı, ve bu çok tatlıydı, ve Jeongguk, Taehyung'un belinde ki tutuşunu sıkılaştırdı, ve siktir, Taehyung gerçekten Fransız öpücüğünü çok iyi biliyordu.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
frenchie. [tr]
Fanfiction※【taekook】 jeongguk'un kalbi yeni çocuğun fransız aksanına karşı eriyordu. ©brattytae. [turkish translation]