Luke içinde durduğu hücrede dört dönerken böyle bir hatayı nasıl yaptığı hakkında düşünüyordu. Bu işi yaparken hapse girebileceği ihtimalini hiç hesaba katmamıştı.
Sarışın oğlan beklenmedik bir şekilde hücresinin dışından gelen ses parmaklıklara yapıştı.
Orta yaşlı, kel, kilolu ve pala bıyıklı polis memuru elinde anahtarlarla Luke'un hücresine doğru geliyordu, hedefine geldiğinde durdu. Hücrenin kapısını açarken kendisine merakla bakan oğlanı bilgilendirdi.
"Kefaletin ödendi evlat."
Luke açılan kapıdan suratında kocaman bir gülümseme ile dışarı çıktı, muhtemelen kefaletini ödemiş Jack'i aramaya başladı mavi gözleri karakolun göbeğinde.
Fakat çok yazık ki, sarışın oğlanın gözlerini soğuk bakışlı yeşil gözler yakaladı. Luke etrafta Jack'i göremediği için daha da telaşlanırken derin bir nefes aldı.
'Muhtemelen beni dışarıda bekliyordur' diye düşünerek hızlı adımlarla çıkış kapısının önüne adımladı, tam kapıdan çıkacakken kulağına tanıdık bir ses doldu.
"Bir teşekkür yok mu?"
Luke hafif mahçup yüz ifadesi ile topuklarının üzerinde Michael'a döndü, anlamamış gibi bakmaya başladı, Michael'ın kefaletini ödemiş olduğuna inanamıyordu.
"Ne için teşekkür edecekmişim?"
"Kefaletini ödediğim için, peşimden gel, seni eve bırakacağım."Luke umursamazca omuz silkip itiraz etmeden siyah saçlı çocuğun yanından kaldırımda yürümeye başladı, ikisinin de dilleri bağlı gibiydi ve iki yabancıdan farksızlardı, bir zamanlar birbirlerini çok seven iki yabancı.
Michael önüne bakarken birden söyledi.
"Benim peşimi hiç bırakmayacak mısın?"
Luke seslice iç geçirdi, oflayarak Michael'ın sorusuna cevap verdi.
"Evet, daha fazla gururumu ezdirmeye niyetim yok."
Michael alayla gülerken yola devam ettiler.
Bu sefer soru sorma sırası Luke'a geçmişti.
"Sevgilin var mı?"
"Evet, ismi Eva."Luke yavaşça başını salladı, akşam rüzgarı biraz sertçe eserek sarı tutamları oradan oraya çekiştiriyor, sarışının burnuna Michael'ın ağır parfüm kokusundan getiriyordu.
Michael ise hafif bir gülümsemeyle Luke'un biraz bozulmuş suratını -muhtemelen sevgilisi olduğunu öğrendiği için bozulmuştu- izliyordu. Onu tavlamak için yaptığı numaralar aklına geldiğinde iç çekerek bakışlarını kaçırdı. Bunlar can yakan anılardı.
"Beni hiç sevdin mi Michael?"
"Elbette."Luke ısrarla sormaya devam etti, kalbinin kırılacağını bilse bile.
"Peki bana aşık oldun mu?"
"Hayır, sadece hoşlandım."Luke kırgınca güldü. Bu gülüş Luke'un bitirdiği savaşın göstergesiydi.
"Ben sana aşıktım."
Daha sonra iki oğlan da Luke'un evine varana kadar hiç konuşmadılar.
En sonunda açık kahverengi, bahçeli geniş evin önüne geldiklerinde, Luke yavaşça Michael'a döndü. Çekingence gülümsedi.
"Teşekkür ederim, eşlik ettiğin için."
Michael da cevap olarak gülümserken, birden boynuna dolanan kollar ile birkaç adım geriledi. Ellerini yavaşça sarışının beline sardı.
Kısa süren sarılmayı ilk bitiren Michael oldu, hiçbir şey demeden arkasını dönüp kafasında aptal düşünceler ile evine doğru yürümeye başladı.
Luke arkasından bağırdı.
"Hoşçakal Michael!"
-
hiç içime sinmedi, zaten kötü oldu ama atmak istedim:)
![](https://img.wattpad.com/cover/160882714-288-k129427.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burn + muke
Fanfiction"oturacağım ve içimde başlattığın yangın ile arabanın yanışını izleyeceğim." [billie eilish watch şarkısından esinlenilmiştir.]