0.2 •"Beni Ak Büyücü'ye götürmen lazım."

1.2K 182 124
                                    

"Hyunwoo. Benim. Bir. Abim. Var."

Arkasındaki odada duran portreleri işaret eden Changkyun bir yandan da Hyunwoo'nun tepkisini ölçmek için göz ucuyla ona bakıyordu. Anahtarı önceki gece medyum kadından istemişti. Medyum kadın da zaten onun için anahtarı yanında tuttuğunu söyleyerek Changkyun'un cebine iliştirivermişti.

Hyunwoo fal taşı gibi açılan gözleriyle etrafı incelerken genç prens kollarını göğsünde kavuşturdu ve kaşlarını çatıp Hyunwoo'nun yanına gitti.

"B-bunlar da ne böyle? Bu çocuk..."

"Bunları sana sormalı aslında."

"Anlamadım?"

"Buraya ilk gelişin olduğuna emin misin? Ya da bu olaydan haberdar olmadığına?"

"İnanın hiç haberim yoktu. Zaten beni saraya görevli olarak aldıkları zaman dilimini siz de biliyorsunuz. Teknik açıdan da bilmem imkansız."

"Danışman olduğun için biliyor ve benden saklıyor olabileceğini düşünmüştüm."

Hyunwoo oldukça ciddi bir ifadeyle Changkyun'a döndü ve aynı ciddiyette bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Böyle bir şeyi biliyor olsam sizden asla saklamazdım, biliyorsunuz."

"Bunu elbette ki biliyorum. Ama saray kuralları işte. Seni tehtid etmiş falan olabileceklerini düşünmüştüm."

"Öyle bir şey olmadı. Hem olsaydı şu an söylediklerinizi inkara çabalıyor olurdum, emin olun isteyince mükemmel yalan söylüyorum."

"Mesela? Ne gibi durumlarda?"

"Siz kitap okumaya dalıp akşam yemeğine inmediğinizde azar işitmemeniz için sürekli hastaymışsınız gibi davranıyorum. Mutfakta ilaç arıyor gibi yapıyorum, endişeli gözükmeye çalışıyorum falan..."

"Sen harika bir adamsın Hyunwoo."

Bir süre gülümsedikten sonra yine aniden ciddileşti genç danışman.

"Ama onu aramayacaksınız. Öyle değil mi?"

Changkyun bir süre susup Hyunwoo'nun suratına baktı. Çünkü kendisi değil kılıç tutmak yumruk bile savuramayacak kadar toy olduğu için Hyunwoo'nun kendisini ne olduğu belirsiz bir yere asla yollamayacağını biliyordu.

"Ben... Ben sadece onun hakkında daha çok bilgi almak istiyorum. Onu çok merak ediyorum. O benim abim Hyunwoo, hakkında bir şeyler bilmek istiyorum."

Hyunwoo bir süre düşündükten sonra parmak şıklatıp yürümeye başladı.

"Gel benimle. Öğrenebileceğimiz birini biliyorum."

Yüzünde minik bir tebessüm oluşan küçük prens kapıyı güzelce kilitledi ve danışmanının peşine takıldı. Hızla ilerlerlerken Hyunwoo göz ucuyla Changkyun'a bakıp nereye gittiklerini açıklama ihtiyacı hissetti.

"Şövalye Lee Hoseok'u biliyorsun değil mi?"

"Baş şövalyeyi mi? Evet, elbette biliyorum. Saray bahçesinde okçuluk çalışırken çoğunlukla sohbet ediyoruz onunla. Beni o çalıştırıyor. Ama ben beceremiyorum tabii..."

"O adam bu tarz efsanelere çok ilgili. Hatta bana bunu bir kez anlatmıştı ama ben inanmamıştım. Araştırmayı çok seviyor, araştırmalarının sonuçlarına da efsane olsalar dahi gönülden bağlanan bir insan. Muhakkak bir şeyler biliyordur."

Changkyun'un içini yeniden büyük bir heves kaplamıştı. Hoseok her zamanki gibi bahçede olmalıydı. Bu yüzden hedeflerinin bahçeye çıkmak olduğunu anlaması uzun sürmemişti.

Hann // Kihyuk•JookyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin