Uzun süredir hiç bir şey olmuyordu.
Gökteki Göz isimli araştırma gemisinde sürdürdüğü geri görevleri sıkıcı ve rutindi.
Ayrıca Gökteki Göz istiladan önce ve istilanın ilk yıllarında hararetli çalışmalara sahne olan bir üs gemisiydi. Artık Falkir hakkında her şey biliniyordu, yer altı zenginlikleri, kültürleri vs. Bu yüzden Falkir gezegeni ve yerlileri hakkında yeni bir araştırmaya gerek görülmüyordu. İnsanlara göre Falkir artık onların kullanımına açık hale gelmişti.
Günleri saymayı çoktan bırakmıştı.
Falkirde'ki gelir çarkından elde ettiği kişisel serveti Dünya gezegeninde duruyor ve ailesi rahat bir yaşam sürüyordu. Belki bu onun için yeterliydi yada yeterli olmalıydı fakat olmuyordu yine de. Bir an evvel Falkir'e inmeliydi. Falkir'i çok özlediğinden değildi bu arzusu. Dünyaya giden yolun Falkirden geçtiğini bildiği içindi.
Mareşali en son iki buçuk yıl önce görmüş ve ayak üstü ona yönelttiği "o" soruyu cevaplamıştı.
Yüksek Komutan ona Kraliçe Admina'nın yörüngede ki askeri üstlerde ne işi olduğunu sormuştu.
Aslında bunu direk Generale de sorabilirdi ama öyle yapmamıştı. Çünkü onayı verenin Sivil İşgal Komitesi olduğunun farkındaydı. Belliydi ki o zamanlar deneme aşamasında olan tuzaklama yönteminde ki ilk işlerinde sıçıp batırmışlardı. Ve General bir şekilde pisliğin üzerini örterek hepsini kurtarmış olmalıydı.
Binbaşı Mareşale anlatabildiği kadarını anlatmıştı.
Ama isyan olasılığından asla bahsetmemiş; imasını bile yapmamıştı.
Ona sadece Kraliçe'nin sıra ona geldiğinde ele geçirilen genci hemen teslim etmediğini söylemek yetinmişti.
Ona demişti ki :
"Tuzaklama yönteminde avını tuzağa çekme sırası ona gelince Kraliçe Admina'nın birden vicdanı kabarmıştı. Sonra her zaman yaptığı gibi almış olduğu bu ani kararından pişman olmuş ve vazgeçmişti ama artık iş işten geçmişti. General Admina'nın bu aptallığı yüzünden hem beni devre dışı bırakmak hem de onu pasifize etmek için kendisine gerekli olan bahaneleri ele geçirmişti bile"
Ayrıca Generalin onu Amora sarayına yapılacak operasyonun başına getirdiğini ama sahilde uzun süre beklemelerine rağmen her hangi bir emrin gelmediğini ve saraydan silah sesleri yükselir yükselmez verilecek emri beklemeden harekete geçtiğini söylemişti.
Emrine verilmiş Elit takım ile saraya girdiklerinde baskını yapan Derlen ve çetesinin mantıken kraliçeyi kaçırmalarının imkansız olduğunu tam aksine onların Adminayı Perlegudan kurtarmak için saraya ani ve oldukça cesur bir baskın yaptıklarını anlatmıştı.
Ve her ne hikmetse bütün bu olayların Generalin icat ettiği istilanın 10.yıl dönümü şenliklerine ve ertesi gününe gelmesinin de manidar olduğunu eklemişti.
Binbaşı Mareşale istilanın onuncu yıl şenlikleri isimli saçma sapan bir bayramın General tarafından Derlen ve çetesinin rahat hareket ederek saraya kolayca sızmalarını sağlamak için uydurulmuş sözde bir şölen olduğunu düşündüğünü söylemiş, Generalin bir biçimde yerel işbirlikçiler vasıtasıyla onlara ulaştığını ve hedef saptırarak onları kendi çıkarları için kullandığını düşündüğünü de eklemişti.
Ona göre General, Derlen ve çetesini bir biçimde sigorta olarak kullanmıştı. Kraliçenin sözde kaçırılması eylemini de onların üstüne atarak onları da arananlar listesine eklemiş ve hareket kabiliyetlerini kısıtlamıştı.
Sözlerini de "Madem ki istilanın yıl dönümleri çok önemli, o zaman neden General 11.,12 yıl dönümlerini kutlamadığını, neden artık buna gerek görmediğini " sorarak bitirmişti.
Mareşal onu sakince dinlemiş ve başka soru sormamıştı.
Mesela Yüksek Komutan ona orduda büyük bir huzursuzluk olup olmadığını yada yerliler isyana kalkışırsa askeri personelin özellikle de alt rütbelerin bu isyanı bastırmak konusunda gönülsüz olup olmayacaklarını da sormamıştı. Hatta isyanı bastırmak isteyenlerle eve dönmek isteyenler arasında bir çatışma çıkması olasılığının olup olmadığını dahi sormamıştı.
Binbaşıya göre sormamıştı çünkü bu olasılıkların olduğunu biliyordu. Hatta o da kendisi gibi Falkirde yerlilerden önce kendi aralarında bir iç savaş çıkacağını ve koca gezegeni bu yüzden elde tutamayacaklarının farkındaydı.
Binbaşı düşündü, düşündü, bunun olmaması için Sivil İşgal Komitesi ne yapardı peki.
"Yerlilerin kendi aralarında bir iç savaşa tutuşmalarını"
"Evet kesinlikle bunu yaparlardı"
Peki bir iç savaşı tetikleyecek dinamikler var mıydı ?
Onun bildikleri kadarıyla yoktu.
"Peki ben her şeyi bilebilir miyim" diye düşündükten sonra, Falkir hakkında tüm her şeyi bilemeyeceğinin farkına vardı.
Ona göre pekala da istiladan önce yada istilanın ilk evrelerinde Gökteki Göz'ün göremediği yada önemsiz olarak nitelendirdiği dinamikler olmalıydı. Belki de yeryüzüne indikten sonra fark ettikleri dinamikler de vardı.
Şu an Falkirde ki en büyük Krallık her ne olursa olsun Ramordu.
Her ne tür bir gelişme yaşanacaksa bunun çıkış noktası sadece Ramor olabilirdi. Ve şu an Ramor'un başında her zaman riskli kararlar almaya yatkın, zeki olmasına rağmen aklıyla değil genellikle duygularıyla hareket eden bir Vekil Kraliçe vardı.
Binbaşı kararını verdi.
Merlik derhal uyarılmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyalı İstilası (Kısım 2) Dudar'ın Yetimleri
FantasyEn büyük korkuların olduğu yerde umut da yeşerebilir. Maskelerinin ardına saklananlar, maskeleri düştüğü zaman; umutsuzluğun dehlizlerinde de kaybolabilirler yada özgürlüğe de kanat açabilirlerdi. Peki şimdi ne olacak ; Merlik 'in körlemesine uçuşu...