I

461 6 18
                                    


Sarı – beyaz alacalı, genç, gösterişli kısrağa binmiş dilenci kılıklı bir ihtiyar, birkaç adım ilerde büyük bir koca kurt yavaş yavaş ilerliyorlar. İhtiyarın gözleri kısık, sağ eli sakalında gecenin yarısında ne düşünüyor acaba? İhtiyarın ağzından çıkan iki mısra;

"Kuzey rüzgarı taşıdı bozkırın tozunu, serin ve soğuk,

Kumarbaz her zaman saklar önemli kozunu, derin ve donuk,"

At ilerledi birkaç adım daha, ihtiyar çekti atın yularını ağırcasına, sonra bastı adımını toprağa, seslendi yanındaki koca kurda; " Ne düşünüyorsun yaşlı dostum ha! Sence bir kez daha başarabilir miyiz?" Koca kurt sanki yavru bir köpek gibi inledi ihtiyarın önüne eğilirken, ihtiyar; "Yapma böyle koca kurt. Sen değil misin Kurt İni'nin tüm Ulu Börülerinin reisi Alabörü! Görse biri bu hareketini nasıl bakacaksın yüzlerine, nasıl liderlik yapacaksın?" Kurt başını kaldırdı ve cılız bir sesle havladı. İhtiyar çattı kaşlarını " Tamam yaşlandık biraz, kocadık! Ama bilirsin bu yaşlı kurt gençliğinde sadece güçlü değildi, tilki kadar kurnazdı da. Gücü gitse de kollarından - Biraz tecessüm etti.- "Aklı hala yerinde, meydan vermez birkaç çakala!" dedi coşkuyla. Sonra elini beline koydu ve tekrar çattı kaşlarını "Hadi sen Dolunay kızımı al git Kuzeydoğuya, Issız Han'a bin arşından az kaldı. Beni sizle görmesinler. Zaten senle konuştuk planımızı, zaman kaybetmeye gerek yok." Alabörü doğruldu ve gökyüzüne uzun uzun uludu. Sonra Dolunay'ı yularından tutarak Kuzeydoğuya götürdü. 

İhtiyar bakmadı artlarından. Düşe kalka ilerledi bin arşını. Üç metrelik avlu duvarıyla, kale kapısını andıran ama hiçte yerini tutmayacak çift kanatlı tahta kapısıyla, kerpiçten yapılmış Issız Han'a baktı umarsızca. İhtiyar boynunda duran yırtık kumaş parçasıyla bir kapüşonmuş gibi başını örttü ve kapıya doğru ilerledi. 

Kapıya üç kez sertçe vurdu. Gelen yoktu. Bir daha vurmaya karar verdi, Tam iki kez vurduktan sonra ve üçüncüyü vurmadan hemen önce kapının yüz hizasında ve ancak bir elin geçebileceği genişlikteki penceresi açıldı. İhtiyar tanınmamak istercesine başını öne eğdi ve vurmak için kaldırdığı elini usulca geri çekti. Kapı ardındaki bir çift göz konuşmaya başladı " İhtiyar şanssız günündesin, senden önce bu sabah başka bir dilenci geldi. Senin rızkını da o topladı ve o parayla da odasının ücretini ödedi." İhtiyar ağırca ve yüksek sesle konuştu "Beyim beni yanlış anlamayın, benim yoktur parada pulda gözüm. Benim tek aradığım; başımı sokacak bir dam, karnımı doyuracak bir lokmadır."

 Sonra aceleci ve kısık bir sesle devam etti. "Hancı sen bilirsin benim kim olduğumu, al şu pusulayı oku anlarsın niyetimi." İhtiyar elini deliklerle dolu olan ceketinin iç cebine götürdü ve rulo yapılmış, kalın bir iple kibarca bağlanmış küçük bir kağıt çıkardı. Kapıdaki küçük pencereden elini uzatarak hancıya verdi. Hancı kağıdı alırken hafif bir tebessüm ile mırıldandı; "Okumayı bilen bir dilenci ha! Gerçekten ilginç." Hancı kağıdı açtı ve kağıdı okuduğunda gözleri büyümüştü. Kağıdı cebine koyarken kendini toparlamaya çalıştı; "İhtiyar bu handa kapılar geceleri kapalıdır! Gündüz olunca kapılar açılacak, işte o zaman dilenirsin. Eğer gerekli parayı bulursan; başını sokacak damı da karnını doyuracak lokmayı da o zaman bulursun." dedi ve pencereyi kapattı.

 İhtiyar gülümsedi, sırtını kapıya verdi, bağdaş kurup oturdu. Hancı yapması gerekeni yapmıştı, artık sabahı beklemesi gerektiğini düşünürken içerden bir kadın sesi geldi; "Hancı ne kadardır bu ihtiyar için makul fiyatlı bir odanın geceliği.", hancı "Hanımım şurada ahırın yanında küçük bir oda var. Fiyatı on beş akçedir, yarın toplaması çok sürmez." diye cevap verdi. Kadın hiddetlenerek "Sen bırak onun bulacağı parayı hesaplamayı, yok mudur daha uygun bir oda?" diye sordu sormasına ama hancı hiç istifini bozmadı; "Tunay hanımım, parlamayın öyle hemen. Anladığım kadarıyla çok yufka yüreklisiniz ama bunun gibilerle muhabbette yufka yürek işe yaramaz, külliyen zarardır. Hem görüyorsunuz burası küçük bir han, bunlar bugün vardır yarın yok. Yerine bir müşteri gelse onu oradan çıkarmak benim esnaflığıma yakışmaz. En iyisi küçük odadır." Tam kadın bir şeyler diyecekti ki sesi aniden kesildi. İhtiyar, temiz telaffuzlu bir ses konuşmaya girişti "Kızım, hancı doğru söyler ve burası onun da hanıdır. Eğer gönlün razı olmadıysa ihtiyarın gece vakti dışarda kalmasına, ödeyelim küçük odanın parasını ve rica edelim hancıya, gece de olsa bir istisna yapıp açsın kapıyı." Birkaç saniye kimse konuşmadı sonra ihtiyarın sesi tok bir şekilde yeniden yükseldi "Hancı uygun mudur senin içinde?" Hancı saygılı bir sesle "Beyim sizin hatırınız kırılmayacak kadar değerlidir benim nezdimde." dedi. 

BOZKIRIN KADİMLERİ - Gecenin KurbanlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin