Ağırca tavernanın dar kapısından ilerledi. Kapıdan girdiğinde içeriye şöyle bir göz gezdirdi. Taverna tek katlı geniş bir salonu andırıyordu. İçerde her şey sanki tahtadan yapılmıştı gibi duruyordu - Kerpiç duvarlar hariç- Masalar, sandalyeler, tabaklar, kaşıklar, bardaklar, tezgah, üzerinde büyük mumların yapıştırıldığı kağnı tekerini anımsatan yuvarlak avizeler, her şey tahtadan yapılmıştı. Kerpiç duvarlarda tahmini ikişer metre arayla büyük pencereler vardı. Tüm müşteriler sessizce şaraplarını ve kımızlarını yudumlarken genç, uzun, esmer bir kız ayağa kalkmış, bir yandan kopuzunu çalarken bir yandan da şarkı söylüyordu. Ataman yaşlı gözleri güzel olduğunu tahmin ettiği kızın yüz hatlarını seçemiyordu.
"Kuzeyin rüzgarı esiyor durmadan yine umarsızca,
Kahramanlar at üzerinde ilerleyecek yine korkusuzca,"
Şarkının çok güzel ezgileri vardı ama ne yazık ki ihtiyar Ataman şarkının sadece son beytine yetişmişti. Kız elindeki kopuzunu askılığından sırtına astıktan sonra; başındaki kalpağı eline alarak müşterilerin önünden gezdirmeye başladı. Bazıları birkaç akçe atarken bazıları da yüzlerini dönüyorlardı. Kız Ataman'ın önünden geçerken ondan bir şey istemediğini belli edecek şekilde kalpağını önüne çekti ve hafifçe gülümseyerek başıyla selam verdi.
İşte o kısa anda ihtiyar Ataman, genç kızın yüzünün tüm hatlarını detaylı bir şekilde gördü. Teni pürüzsüz, gözleri normalden biraz daha çekikti. Koyu renk saçında; başının tam tepesinden ve iki yanından üç ince örgü vardı ve bu örgüler başının arkasında, ensesinin hizasında birleşip tek bir örgü olarak devam ediyordu. Geri kalan saçları ise omuzunun bir karış altına kadar uzanıyordu. Uzun yüzü ve çıkık elmacık kemikleri ile adeta bir bozkır çiçeğini anımsatıyordu.
Kız tüm müşterileri gezdikten sonra şarkı söylediği alana geri döndü. "Yiğit kahraman çelik pençeli Kara Kurt'un şarkısını çalı kuşu Alçin'den dinlediniz. Böyle kahramanlar eksik olmasın yurdumuzdan!" Kız ellerini karın hizasında birleştirerek hafifçe eğildi ve alkışlayan dinleyicilerine teşekkür etti. Sonrasında duvar kenarındaki masasına şımarırcasına hızlı adımlarla ilerledi ve masasına narin bir çiçek gibi kuruldu.
Ataman Bey mağrurca dikleşti, kendi adına yazılmış bir şiir onu gerçekten gururlandırmıştı ve daha gözleri gözlerini kır çiçeğinden alamamıştı ki omzuna gelen bir itekleme ile bir adım geriledi ve sırtı az önce girmiş olduğu kapıya dayandı.
Karşısında kendi gibi paspal giyimli, sivri yüzlü, bir deri bir kemik genç bir adam vardı. Bu hancının bahsettiği dilenci olmalıydı. Dilenci "Bak bana ihtiyar, buraya ilk ben geldim ve buranın sadakası benim. Yarın olduğunda uzaklaşacaksın buradan yoksa karışmam." Diye çıkıştı. Ataman önce bir yutkundu, sonra "Bak oğul, benim kalacak yerim gidecek yolum yok. Karnımı doyuracak lokmam olduğu sürece gitmeye de niyetim yok ama merak etme bunun haricinde bir sikkeye de ihtiyacım yok." dedi. Dilenci şöyle böyle konuşsa da kendisi de iyi biliyordu ki burada kavga çıkarmak kendisini kovdurmaktan başka bir işe yaramazdı bu yüzden yatışmış gibi yapıp ihtiyardan uzaklaştı.
Ataman şöyle bir etrafa baktıktan sonra karşılıklı oturan tüccar ve kızının iyi donatılmış masasını gördü. Tüccara aksak adımlarla yaklaştı "Geceniz esen olsun beyim." Sonra kıza dönerek "Geceniz esen olsun hanımım. Çok sağ olun, benim gibi bir fakiri gecenin bu yarısında dışarıda koymadınız." Kız babasından erken davrandı "Ne demek bey amca, bu bozkır acımasızdır gecenin ortasında daha bir saat öncesinde kurt ulumaları geliyordu. Gönlümüz razı gelmedi seni öyle bırakmaya." Tüccar sözü kızından devraldı "ihtiyar, kapıda iki dileğin vardı; biri başını koyacak bir dam diğeri karnını doyuracak bir lokma. Damı bulduk sıra lokmada, geç onu da aradan çıkaralım." dedi zengin görünüşlü tüccar yanını göstererek.
Ataman sessizce otururken tüccar elini kaldırarak seslendi; "Hancı". Ataman mahcup bir şekilde başını önüne eğdi ve sadece "Çok sağ olun beyim." dedi. Tüccar "Tamam ihtiyar çekinmene gerek yok, rahat ol. Ben Kır Güneşi Boyundan tüccar Artuk, bu da kızım Tunay. Sen kimsin, kimlerdensin?" diye sordu. Ataman "Beyim kimsesizim adım Topal, yirmi yıldır herkes bana böyle seslenir. Gençliğimde Merkez Pazarda muhafızlık yapardım, bir gün tam buramdan - Sol diz kapağının üstünü göstererek- okla vuruldum o günden sonra adımda kendim gibi Topal kaldı. - Gerçekten de sol ayağı hafif aksıyordu çünkü gerçekten de gösterdiği yerden okla vurulmuştu.- hayatım değişti." dedi.
O konuşurken hancının oğlu Gencer gelmişti ve sözünün bitmesini bekliyordu. Tüccara dönerek "Buyurun beyim." Tüccar "Bana değil ihtiyara sor." Ataman "Bey oğlum bir tabak çorba, bir parça ekmek yeter eğer varsa." Gencer kibarca selamladıktan sonra gülümseyerek "İhtiyar az sonra parmaklarını yiyeceksin, mükemmel pişmiş tavuklu çorbamız var." dedikten sonra tezgaha doğru ilerlerken tezgahtaki aşçı kıza selendi "Ilgın bir tavuklu çorba".
Ataman tüccara dönerek devam etti. "Beyim ben kendimi anlattım eğer mahzuru yoksa siz ne yaparsınız burada? Epey yerleşmiş görünüyorsunuz." Tüccar kaşlarını çattı, gerçekten kızgın görünüyordu. Ataman hata yaptığından korkarak başını hafifçe eğerek mahcup bir görünüm sergiledi.
Tüccar sanki boğazına bir şey takılmış gibi iki kere yutkundu ve sonra ellerini masanın üzerine koyarak konuşmaya başladı. "İhtiyar sen rahat ol, soruna alınmadım. Ben, beni zor duruma düşürenlere kızgınım. Mallarımı Kara Boyunda satmak için boyun beyinden izin almıştım. Ama on günlük yolunun ardından durumun değiştiğini ve izin veremeyeceğini söyleyince ortada kalakaldım, mecburen en yakın hana; yani buraya gelmek zorunda kaldım. Üç gündür buradayız çevreye ulaklar saldım haber bekliyorum. Getirdiğim meyveler çürümeye başladı ama en azından ah şu kumaşları bir satabilsem..."
Muhabbet böyle devam etti, gece ilerledi. Ataman tüccar Artuk'dan bölge ile ilgili epey yararlı bilgiler aldı. Sonrasında herkes uyumak için odalarına dağıldı. Ataman da ahırın yanındaki küçük odada saman yatağın üzerinde bel ağrılarıyla sabahın olmasını bekledi. Yarın büyük gündü hedefleri yarın sabah hana varacaklardı.
"Hesap yapmak neye yarar artık, gün bugündür,
Gece biter gün doğar artık, söz günündür."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOZKIRIN KADİMLERİ - Gecenin Kurbanları
ActionÖncelikle şunu belirtmek istiyorum. Ben Wattpad'in mantığına biraz karşıyım. Bence bir hikaye yazılırken sonu gelmeden veya bir yerlere varmadan başını yayımlamak ucuz işçiliktir. Çünkü bir yerlerde bir hata yapmış olabilirsin ve geri dönüp bu hatay...