11

2.3K 252 109
                                    

Sabahın erken saatlerinde gözlerine vuran güneş ışığı ile kıpırdandı yerinde Jimin. Kendini oldukça yorgun hissediyordu. Her yeri ağrıyordu. Sanki aylar boyunca bir tarlada hiç durmadan çalışmış gibiydi. Burnuna dolan enfes kokularla gözlerini kırpıştırdı önce. Ardından içeriden gelen Namjoon ve Jin'in sesleri ile doğrulup bir süre onları dinledi.

"Hayır Namjoon sakın sen bişeye dokunma evin havaya uçmasını istemiyorum." Çok değil sadece birkaç saniye sonra bir yıkılma sesi gelmişti içeriden. Seokjin ve Namjoon kahvaltı hazırlamakla uğraşırken Jungkook duştan çıkmış onların masaya yerleştirdikleri yemeklerden gizli gizli aşırıyordu. Vücudundaki halsizliğe inat doğrulup yattığı yerden kalktı Jimin. Saçları birbirine girmişti ve gözlerini kapatıyordu. Önüne gelen saçları eliyle geriye itti. Mutfağa gidip tezgaha dökülmüş olan tuzu temizlerken söylenen Seokjin'i ve süt dökmüş kedi gibi onun söylenmelerini dinleyen Namjoon ile kıkırdadı. "Günaydın çocuklar."

İkili aynı anda ona döndü ve aynı şekilde karşılık verdiler. Onları mutfakta bıraktıktan sonra masadaki yemekleri gizlice yiyen Jungkook'un arkasından sessizce yaklaşıp alttan alttan onu izledi. Jungkook bir anlık boşlukla arkasını dönmesiyle gördüğü küçük şeyle korkup yerinde sıçrarken yediği şey boğazına kaçmıştı. Jimin hemen panikle sürahiyi alıp su doldurup ona uzatırken aynı zamanda sırtına vuruyordu.

"Salak çocuk hortlak görmüş gibi o tepki ne?! Aman öleyim deme sakın."
Jungkook zar zor nefesini düzene soktuktan sonra kıpkırmızı yüzle Jimin'e döndü "Olum manyak mısın lan sessiz sessiz ne yapıyorsun arkamda!?"

"Korkma diye sessiz durdum..." bunun üzerine karşısındakinden 'cidden mi?' Dercesine bir bakış almıştı. "Sağol ya hiç korkmadım."

"Sen neden gizlice yemekleri yiyorsun?"

"Napiyim şu iki avanak hala bir sofrayı hazırlayamadı açlıktan ölüyorum ben."

Bunun üzerine bir kıkırtı bıraktı dudaklarından Jimin.

"Flörtleşmekten hazırlayamazlar tabii."

Jungkook derince iç geçirirken koca gözlerini devirdi. "Her yerde sevgili görmekten bıktım parazit gibiler abi."

Dalgınca iç geçirdi Jimin. Bakışlarını farkeden Jungkook onun sırtını sıvazladı.
O sırada Jin elindeki kızarmış ekmeklerle salona geldi etrafa lezzetli kokular saçarken.
Namjoon'da peşinden onu takip ediyordu.

Kahvaltı faslından sonra herkes dağılmıştı. Jungkook ve Jimin okulda, Jin kendi evinde Namjoon ise işlerini halletmek üzere evden çıkmıştı.

Jungkook ve Jimin'in dersleri farklı olduğundan dolayı farklı sınıflardalardı. Jimin başını sıraya yaslamış hocanın gelmesini beklerken uyukluyordu. Yanında hissettiği hareketlilikle yanına birisinin oturduğunu anlamıştı fakat fazla üstünde durmadı. Kısa süre sonra burnuna ilişen misket limonu kokusu ile gözlerini kırpıştırdı. Başını kaldırıp gözlerini ovuşuturup yanına baktıktan sonra gördüğü bedenle düşünceleri doğrulanmış oldu.

Gözlerini pür dikkat kendisine dikmiş, kendisine bakan bedene istifini bozmadan bakmaya devam ediyordu. Jimin yerinde kıpırdandı ve önüne döndü gergince. Aralarındaki sessizliği bozan kalın sesli olmuştu.

"İyileştin mi?" bu soruyu sorması nedensizce sinirlendirmişti onu. Bedeni iyileşse bile ruhunda kalıcı bir yaraya sebep olduğunu bilmiyor muydu? Buna karşın düz bir sesle cevap verdi.

"İyileştim." Onunla göz teması kurmadan sınıfta birbirleriyle sohbet eden insanlar üzerinde dolaşıyordu minik gözleri.
Bu sırada yanındaki bedenin kendisini izlediğinin farkındaydı ve buna anlam veremiyordu.

"İyileşmene sevindim."

"İyileşmiş olmayı dilerdim." gülümsedi. Bu cümle esmer gencin yüzünde mimik oynamasa bile bakışlarındaki değişim gözle görülüyordu. Ama anlamandıramıyordu.

Park Jimin karşısındaki genci anlayamıyordu. Bir zamanlar gözlerinden su misali okuduğu duyguları artık okuyamıyordu. Kim Taehyung eskisi gibi değildi artık Park Jimin'e göre. Oysa Kim Taehyung kendi içinde hâlâ aynıydı.
Jimin kalbinin durduğunu hissetti onun aynı kalmadığını görünce. Ayaklandı başka bir yere oturmak için ama bileğinde hissettiği hafif güçle yerine oturtulmuştu.

''Arkadaş olmak istiyorum. Geçmişi bir kenara bırakalım. Nasılsa yüz yüze bakıyoruz. Geçmişi düşünerek kendini boğma. Yoluna bak. Benim gibi."

Park Jimin kalbinin kırıldığını tam orta yerinde hissetti. Gözleri bu duyguları karşısındakine yansıtırken Taehyung o yansımalardan ve karşısındakinin gizleyemediği dolu gözlerinden anlamıştı bunu.

Jimin gözlerini ağır ağır kırpıştırıp yaşları geri yollasa da boğazındaki düğümü nasıl yok edeceğini bilmiyordu. Zorlukla yutkundu ve sesini normal tutmaya çalışarak konuştu.

"Haklısın.Geçmişte boğulmanın mânâsı yok.  İkimizde küçüktük ve aramızda olanları aşk sanıyorduk. Göründüğü kadarıyla değilmiş. Sen aşkını bulmuşsun. Ama ben aşkımı yıllar önce kaybettim." daha fazla bişey söylemeden ayaklandığı gibi sınıftan çıktı hızla. Sınıftayken zorlukla bastırdığı göz yaşları sınıftan çıktığı an akmaya başlamıştı inci gibi olan gözlerinden. Aldığı nefes boğuyordu kendini. Jungkook'a ihtiyacı vardı şuan. Ama arayamazdı onu dersinden geri kalmasını istemezdi çünkü. Kendini lavaboya atıp kabinlerden birine girdi ve kapıyı kilitleyip küçük ellerini dudaklarına bastırarak hıçkırıklarını gizleyerek ağlamaya başladı. Her yuttuğu hıçkırık bir ok misali delip geçiyordu boğazını. Ama kalbinde hissettiği acının yanında hiçbir şeydi bu. Kısa bir süre sonra birisi daha girmişti lavaboya. Kapanan kapının sesinden anlamıştı bunu. Yaslandığı duvarın önünde diz çöktü. Ardından onun sesini duydu.

"Jimin... Ben özür dilerim. O şekilde konuşmak istememiştim. Senin için bir anlamı olduğunu bilmiyordum. Gerçekten üzgünüm."

Jimin sinirlendiğini hissediyordu. Hızla kalkıp kapıyı açtığı gibi kabinin önünde bekleyen bedenin yakalarına yapışıp duvara çarptı sertçe. Eskiden olsa onun saçının bir teli için canını feda edicek olan o bunu umursamadı bu sefer.

"Yıllardır seni bekledim! Söz vermiştin geleceğim diye! Söz vermiştin beni her gün arayıp uyumadan önce şarkı söyleyeceğim diye!" yaşlar gözlerinden akarken karşısındaki bedeni flu bir şekilde görüyor. Sinirden elleri titriyordu.

"Bana bunu yapamazsın... Bana bunu yapamazsın. Her şeyi yap bunu yapma." ellerini serbest bırakıp başını öne eğdi.

"Beni sensiz bırak, yeniden aşık ol ama yaşadıklarımızı basitleştirme. Heves olarak görme çünkü değildi Taehyung." titreyen bedeniyle bir adım uzaklaştı karşısındaki gençten. Taehyung'un dudakları söyledikleriyle, kulakları duyduklarıyla, gözleri onun bu harap görüntüsü ile yanarken elleri onun bedenini saramadığı için yanıyordu. Her ne kadar zor olsa da sesini düzeltip bedenini doğrulttu. Sırtı acısa bile karşısında için için ağlayan bedenin görüntüsü kadar acı vermiyordu bu. Bişey söylemedi. Tek bir kelime dahi etmeyip minik bedeni o lavaboda tek başına bırakıp oradan ayrıldı. Geriye dönüp bakmadı. Belki baksaydı o giderken kendisine sarılmak için hamle yapan bedeni görürdü ve o kapı minik bedenin suratına kapanmamış olurdu. Minik beden bakıştığı kapıdan uzaklaştı. Sırtını biraz önce esmer bedenin sırtını çarptığı duvara yasladı. Ve kızdı kendisine. Taehyung onun canını yaksa bile umurunda değildi. Kendisi onun canını acıttığı için kızdı kendisine.

Bir saat boyunca, yalnız ve sessiz göz yaşlarını döktü o soğuk lavaboda.
O orada yalnızken Taehyung evde sevgilisinin kollarındaydı. Ama aklında ve kalbinde Park Jimin ile...

Bu bölümü hiç sevmedim ve açıkçası odaklanamadım özür dilerim daha fazla bekletmek istemedim. Bu yıl son senem ve pek zaman bulamıyorum. Meslek lisesi olduğu için staj görüyorum ve dershanem var. Ek olarak da resim kursuna gittiğim için insanın hiç vaktim olmuyor elimden geldiği kadar güzel yazmaya çalıştım kontrol etmeden atıyorum umarım beğenirsiniz sizleri seviyorum 🖤

My High School Love -VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin