" Ona hiç bir şeyi zorla yaptırmayacağız amca! Söylesek zaten kabul eder,neden onu zora sokalım? "
Sinirle koltuğa oturdum.
Amcama gelmiştim. Babam buraya geldiğimi duyarsa büyük bir ihtimalle beni keserdi. Ama ben burada oturmuş amcamla tartışıyordum.
Ona her şeyi anlatmıştım. Laren'in sürgün edilmiş bir Melek olduğunu...
Ama o her şeyin farkında olduğunu söylemişti.Hiç şaşırmadım.
" Kabul etmez Çağın! O senin sandığın gibi merhametli falan değil! Onları en iyi ben tanırım evlat. "
"Ama Laren'i tanımıyorsun! O iyi biri, Sera'ya tabii ki yardım eder. "
Öfkeyle koltuğun yanında duran abajürü yerle bir etti.
" Etmez dedim sana çocuk! "
Şaşkınca yutkundum. Onu ilk defa bu kadar sinirli görmüştüm.
Ona ihtiyacım vardı. Bu yüzden ona güvenmeliydim.
Nasıl olacağını bilseydim eğer, bu manyak bunağa ihtiyacım olmazdı.
Ama işlerin nasıl yürüyeceği hakkında ufak bir fikrim bile yoktu.
Laren'in ondan istediğim yardımı red etmesi beni biraz korkutuyordu.Bu yüzden, amcamın kurallarına uyacaktım. Sonunda ne olacağı belli olmayan bir yola amcamla çıkmak beni korkutsa bile.
🌹
Uyuyamadım.
Saat kaçtı?
Yine gece ve gündüz karışmıştı bende. Uykusuzluktan gözlerim acıyordu.
O çekip gittiğinden beri salonda ki koltukta onu beklemiştim. Nereye gitmişti ki?
Ben hep beklemiştim ama, geri gelmeyecek diye hiç düşünmemiştim.
Gelmezse ne olacaktı?
Ben yine kaybedecektim.
İki günlük huzura elvada edecek ve kaldığım yerden yalnızlığıma devam edecektim.
Bu kulağıma acımasızca geldi.
Yalnızlık ruhuma işlemiş, peşimi bırakmıyordu. Kendime acıdım.
Dudaklarım yukarı kıvrıldı.
Hak ettiğimi bulmuştum galiba. Benim sürgünüm Çağın olmuştu.
Dış kapıdan anahtar sesi geldiğinde koltuktan inip hızla kapıya koştum.
Gelmişti.
Geldiğimi fark edince yerdeki bakışlarını yüzüme çevirdi ve gözlerini kısıp bana baktı.
Bir şey demek istiyordum ona. Kızgın olduğum halde konuşmak istiyordum.
Ama o benden önce davrandı.
" Sadece bir kaç saatliğine her şeyi unutup,dışarı çıkalım mı? "
Sıktığım çeneme aldırmadan başımı aşağı yukarı salladım.
Üzerimde ki tişört ona aitti. Ama eşofman altını bir kaç gün önce o bana almıştı.
Sevgilisinin durumunu öğrendiğinde bana bir daha onun kıyafetlerini vermemiş, ve onun odasını kilitlemişti. Ona değer verip vermediğini çözemiyordum.
Tişörtle üşüyeceğim için, kapının yanındaki portmantodan Çağın'ın bir kapşonlusunu giydim ve dışarı çıktım.
Hava esiyordu ve akşam olmak üzereydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANATSIZ
FantasySert bir baş ağrısı ile uyandı. Karanlıktı. Ama gözleri karanlığa alışmaya çalışıyordu. Sessizdi. Ama kulaklarında bir çınlama kol geziniyordu. Yorgundu. Ama artık akrep ve yelkovan kadar yalnızdı. Bu hayat farklıydı ve o asla buraya ait değildi. ...