Tam anlamıyla ona yapışmıştım. Sıkıntılı geçen yarım saat sonrasında partinin yakınlarında karanlık bir yerde durdu. “ İçeriye motorla girebilirsin.” Dedim. “Karanlık bir köşede inmemize gerek yoktu.” Hala onu tuttuğumu fark edip ellerimi çektim. “İnerken millete güzel bir manzara izletmek istiyorsan hemen gidebilirim. Yalnız bundan mahrum kalan tek kişi olmak istemiyorum.” Homurdanarak motordan indim.
...
Biraz yürüdükten sonra bahçe kapısı görüldü. Çimlere topuklarım bata çıka elimden geldiğince düzgün yürümeye çalışarak Blood’un arkasından gidiyordum. Etraftaki kızlara bakınca partiyi önemsemeyen tek kız olduğumu düşündüm. Bizi fark eden herkes Blood’a hayranlıkla bakıyor sonrada sırıtmaya başlıyorlardı. Bahçeyi geçip eve girdik. Cascada-bad boy- şarkısı eşliğinde hemen hemen herkes dans ediyordu. Gözlerim Ashley’i seçtiğinde Deion’la mutfak kapısının önündeki merdivenlerde oturuyor bir şeyler içiyorlardı. Kendime bir bardak bira aldım. Hemen arkamdan gelen Blood’da viskisini alır almaz koca bir yudum aldı ve Ashley’in yanına gittik. Biz sohbet eşliğinde içkilerimizi içerken Blood hiç konuşmuyordu. Ashley’nin kolumdan çekip “Hadi dans pistine Amy.“ diyerek beni sürüklemesine izin verdim. Biraz dans hiçte fena olmazdı. Neredeyse şarkının sonlarına gelmiştik ve artık terlediğimi hissedebiliyordum. Kendimi şarkının ritmine vermeye devam ettim. Ashley kendini kaptırmış bir şekilde yanına gelen sevgilisiyle dans ederken sarhoş olduğu belli oluyordu. Birden kalçalarımda iki elin gezdiğini hissettim. Kalçasını kalçama dayayıp ellerini kasıklarıma getirince kendimi çektim ve onu görebilmek için döndüm. Hala dans etmeye devam ediyordu. Kütük gibi sarhoş olduğu her halinden belliydi. Hareket etmeme izin vermeden beni tekrar kendine doğru çekti. Bu sefer daha kuvvetliydi. Beni kendine yapıştırırken sertleştiğini hissedebiliyordum. Kendimi kurtarabilmek için kollarında çırpındım ama nafileydi. Lanet olası çok güçlüydü. Çaresizce etrafıma bakındım çok kalabalıktı ve artık Ashley’i göremiyordum. Ve bu gürültüde ne kadar bağırırsam bağırayım sesimi duyuramazdım. Bu sadece nefes israfı olurdu. Blood’u bir köşede viskisini yudumlarken gördüm. Beni izliyordu ve hiçbir tepki vermiyordu. Çocuk kulağıma eğilip “çok seksisin bebeğim bu gece çok eğleneceğiz.“ demesiyle damarlarımdaki kanın zonklayarak beynime sıçraması iki saniye sürdü. Ellerimi omuzlarına dayadım bütün gücümle kendimi geriye itip dizimi kasıklarına geçirdim. İşe yaradı, o iki büklüm olup küfretmeye başladığında bende dışarıya çıkmak için hızla koşmaya başladım. O kadar insanın arasında ne kadar hızlı olunursa artık. Büyük çabalar sonucunda dışarıya çıkmayı başardım. Ve yine topuklarımla çimlerde bata çıka ilerlerken kuvvetli bir el kolumdan tuttu ve beni bahçe kapısına doğru çekmeye başladı. Yüzüne bakmadan kokusundan Blood olduğunu anladım. Biraz önce orada çırpınırken beni takmayan çocuk şimdi beni sürüklüyordu, öyle mi? Şaka mı yapıyorsun Blood? Kolumu hızla çekip elinden kurtuldum. Ben “ne yaptığını sanıyorsun?“ diye bağırırken o bana şaşkın bir ifadeyle bakıyordu. Tam ağzımı tekrar açacaktım ki, o konuşmaya başladı. “Zorluk çıkarmada yürü, sana bu kadar eğlence yeter. Seni eve götürüyorum.“
“Seni korumam olarak tutmadım kendi başımın çaresine bakabilirim.“
Blood tekrar kolumu tutarak “Elbette bakabilirsin küçük, bundan şüphem yok. Sadece seni buraya ben getirdiysem, ben götüreceğim diyorum.“ Arkasını dönüp yürümeye başladı, beni de peşinden sürüklerken devam etti. “Boşuna kendini de beni de yorma uslu kız ol.“ Derin bir iç çekip “Tamam, tamam beni eve götürmene izin veriyorum.“ Blood hafif bir kahkaha attı. “Daha önce hiçbir kızdan izin almamıştım. Beni gerçekten eğlendiriyorsun.“ dedi. Bu tavırları beni gerçekten sinirlendiriyordu.
Blood’un harley motoru gecenin karanlığında zar zor görünüyordu. Bu sefer oturur oturmaz ellerimi ona sımsıkı sardım. Hız yapınca korkuyordum. Yüzünü göremesem de güldüğünü hissettim.
Evin bahçe kapısına bir iki metre yaklaşınca durdu. Hiçbir şey demeden indim. Birkaç saniye sonra motoru çalıştırdı ve ses yavaşça uzaklaştı. Birkaç saniyede ne beklediğini merak etsem de dönüp bakmadım. Bahçe kapısını açıp içeriye girdim. Tam ikinci adımı mı atacakken yarım metre ötemde, önümde duran adamı görünce kalakaldım. Korku birden bütün vücudumu sardı, ama belli etmeye hiç niyetim yoktu. Kim olduğunu anlayabilmek için gözlerimi kısıp yüzüne daha dikkatli bakınca partide tekmelediğim sarhoş çocuk olduğunu anladım. Yüzündeki tuhaf gülümsemeyi zor zor seçebiliyordum. Parfüm, ter, içki ve sigara kokusu birbirine karışmış, midemi bulandırıyordu. Ne yapmam gerektiğini bilemedim. Annemin kapıyı açmasını umarak kapıya ve sonrada pencerelere baktım, hiç ışık yoktu. Derin bir nefes aldım. Babam tekvando eğitmeniydi. Babamdan bana tek kalan, beş yaşımdan beri bana öğrettiği tekvandoydu. Ve ben bunda profesyoneldim. Ama babamın bizi bırakıp gittiği günden beri tekme ve yumruktan ileri gitmemiştim. Onunla geçirdiğim o güzel yılları ne zaman düşünsem yüzüme acı ve nefretle karışmış bir gülüş yerleşir. Hayatımın kahramanıyken, benim için en güvenilir kişiyken, beni ve annemi o kadar severken- biz öyle sanıyorduk- bir gün ortadan kaybolup gitti. Bizi terk etti. Hiç bir şey söylemeden, veda etmeden.. İki gün sonra annemin arkadaşıyla- çok yakın olmasa da sevdiği ve hemen hemen her gün gördüğü arkadaşı- birlikte gittiklerini ve kadının üç aylık hamile olduğunu öğrendik. Ama nereye gittiklerini bilmiyorduk, sanırım kimse bilmiyordu. Bizde öğrenmek istemiyorduk. Aniden eşyalarımızı topladık, evimizi sattık, arkamızda hiçbir iz bırakmadan, nereye gittiğimizi kimseye söylemeden buraya-California’ya- yerleştik. O günden sonra benim için her şey donmuş ve anlamını yitirmişti. Onu hatırlamak içimi acıtmaktan başka bir işe yaramıyordu. İşte bu yüzden güven duygumu tamamen yitirmiştim.
Çocuk bana doğru bir adım atıp, sağ elini bana doğru uzattı. “Seni hiçbir zaman incitmek istemedim, Amy. Bunu biliyorsun, değil mi? Lütfen bana bildiğini söyle.. Bana kızmadığını söyle… Ben.. ben sarhoştum ve.. ve seni istiyorum hepsi bu. Seni tanıdığım ilk günden itibaren seviyorum ama sen bana bir şans bile vermiyorsun, istemiyorsun ve ben.. neden anlayamıyorum?“ Başını iki yana salladı. Çok sarhoştu. O konuşurken dikkatle ona bakıyordum. Ne yapacağını, ne istediğini kestirmeye çalışıyordum ki.. “JAMES?!” son sözlerinden o olduğunu anlayabilmiştim. Ve artık sabrım taşmıştı.“ o günden sonra bir daha karşılaşmayacağımızı sanıyordum.“ İki adımda yanıma geldi-aramızda en fazla beş santim kalmıştı. Burnuma gelen kokudan öğürmemek için kendimi zorladım. Beni kollarımdan sıkıca tuttu. Sarsarak “Seni seviyorum diyorum!“ dedi. Sesi gittikçe yükseliyordu.“ Ben de seni sevmiyorum diyorum, seni istemiyorum ve kimseyi istemiyorum.“ Sesim oldukça yükselmişti. “Sen neden anlamıyorsun?“ derken biryandan da elinden kurtuldum. Arka arka yürüdüm kapıya çarpınca kapattığımı hatırladım. Oturduğumuz yer biraz ıssızdı. Annemde yoksa bizi duyabilecek kimse yok demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MYSTERY GİRL
Teen FictionSevmek mi zor, yoksa onu üzeceğini bile bile ondan vazgeçememek mi?