BÖLÜM-8

181 11 2
                                    

Umarım beğenirsiniz :)

***

..  Söylediklerinde samimi gibi gözüküyordu. Ya da rol yeteneği fazlasıyla iyiydi. Her şeyin kötü yanını düşünmeden edemiyordum işte. Elimde değildi. Söylediklerine inanmalı mıydım?  Ona güvenebilir miydim? Ne düşüneceğimi gerçekten bilmiyordum. Zaten bugün beynim durmuş, çalışmayı reddediyordu.  Tek söyleyebildiğim “ Eve gitmek istiyorum Blood.” Oldu.

“Gitmeni istemiyorum kaktüs.. Bana güvenmen için ne yapmalıyım? Benimle olmak için can atan onlarca kız varken ben burada gururumu yerle bir edip sana seni sevdiğimi söylüyorum. Daha ne yapabilirim?!”

  Canımı acıtıyordu. Blood’un beni sevdiğini söylemesi canımı acıtıyordu. Bir yanım onu sımsıkı sarmak istiyor, diğer yanım koşarak uzaklaşmak. Evet, uzaklaşmak en doğrusu olacaktı. Böylece canımız daha az yanacaktı. Ona güvenebilecek onlarca kız varken neden ben? Ben onu mutlu edemezdim. Bu kadar şüpheci , bu kadar güvensizken asla mutlu olamazdım. Hayatta en çok sevdiğim, en çok güvendiğim kişiden öğrenmiştim kimseye güvenmemem gerektiğini.. Sadece sevdiğiniz, güvendiğiniz kişiler canınızı yakabilir. Benim canım o kadar yanmıştı ki.. Bir anda her şey  herkes  anlamını yitirmişti. Bunları tekrar yaşamaktan korkuyordum. Kimseyi sevmeyecektim.. sevemezdim! Hafızamı kaybetmiş olmayı o kadar isterdim ki; Eskisi gibi hayattan zevk alabilmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, güvenmeyi kısacası gerçek anlamda yaşamayı, mutlu olmayı bende isterdim..

“ Mesela üstümden kalkabilirsin artık sıkıldım!” dedim tek kaşımı kaldırarak. Gıcık gıcık davranıp benden nefret etmesini sağlayabilirdim. Ne kadar sabredebilirdi ki ? Etrafında onun için deliren onca kız varken bana ne kadar tahammül edebilirdi?

“ Sıkıldın mı gerçekten?”

“ Evet, sı-kıl-dım!” Bilerek vurgulayarak söylemiştim. Şuan tek istediğim eve gitmekti.

“ Aslına bakarsan bende sıkıldım. İstersen seni eğlendirebilirim. Ne dersin?” Deyip  göz kırptı. Az önce bu kadar ciddiyken bir anda nasıl değişebiliyordu. Bu çocuk benimle dalga geçiyordu. Başka açıklaması olamazdı.

“ Ben çok ciddiyim Blood!”

“ Az önce bende oldukça ciddiydim kaktüs!”

Tanrım! Gözlerine bakmak içimi titretiyordu. Hele de bu kadar yakınken.. Biraz daha bakmaya devam edersem eriyebilirdim. Blood’a  karşı koymak gerçekten zordu. Ben bu denli zorlanıyorken şu an o kızlara hak veriyordum. Bakışlarıyla insanın nefesini kesiyordu.

“ Üstümden kalkar mısın ? Nefes alamıyorum.”

Kaşlarını kaldırıp “ Nefesini mi kesiyorum? “ Gıcıklıkta üstüne yoktu. Beni zorlamak hoşuna gidiyordu. Bok kafalı!

“ Bu ağırlıkla, evet. Tanrı aşkına kaç kilosun sen?!”

Bu tip sözleri genelde erkekler kızları sinir etmek için söylerdi. Ama ne yapabilirim şartlar böyle gerektirdi işte. Şuan benim yerimde olsaydınız sizde saçmalardınız emin olun. Kekelemediğime şükrediyorum. Kalkıyordu. İşe yaradı işte..

“ Sanırım bu kadar yeter kaktüs seni fazla zorladım.”

Çabucak yataktan kalktım kıyafetlerimi yerden toplayıp banyoya doğru yöneldiğimde sendeledim. Blood’da bana doğru bir adım attı her hareketimi izliyordu. İyiyim anlamında elimi kaldırdım. Dünün sersemliği vardı üstümde. İçmekten ne anlıyorlardı? Hem tadı kötüydü, hem de salak gibi davranmanıza sebep oluyordu. Hele ki ertesi gün gelen baş ağrısı en berbatıydı.

Makyaj yapmadığıma şükrettim. Birde akmış boyalarla uğraşamazdım. Elimi yüzümü yıkayıp aynadaki yansımama baktım. Blood’un sözleri kulağımda yankılanıyordu.

“ Evime getirdiğim ilk kızsın Amy.. İster inan, ister inanma. Dışarıdan nasıl göründüğümü bilmiyorum ve sen karşıma çıkana kadar da umurumda olmamıştı. Ben kötü biri değilim, kimseye zarar vermedim. Sen istemediğin sürece asla ileriye gitmeyeceğim Amy. İstediğini bilsem de sen söyleyene kadar bekleyeceğim. Ve lafımı böldüğün için söyleyememiştim. Dün gece sana dokunmadım. Çünkü sarhoştun Amy kendinde değildin.”

Eve getirdiği ilk kız mıydım gerçekten? Hiç sanmıyorum. Buna inanmamı bekleyemezdi değil mi? Bana dokunmamıştı ve ben istemeden dokunmayacağını söylemişti. Yani beni önemsiyor muydu? Söylediklerimle canını mı yakmıştım? Neden o kadar sinirlenmişti?  Bir saniyeliğine de olsa gözlerinde hüzün gördüğüme yemin edebilirdim. Bir saniyesi, bir saniyesine uymuyordu. Onu anlayamıyordum. Neden bu kadar umurumdaydı? Neden onu anlamak istiyordum ki? Elimi boynuma götürdüm öptüğü yerler hala yanıyordu. Dokunuşları tuhaf hissetmeme neden olmuştu. Tarif edemeyeceğim bir histi. İtiraf ediyorum bir yandan hoşuma gitmişti hatta yüzünü yüzüme yaklaştırdığında,  dudaklarımı dudaklarına bastırmak istedim. Ama bunun yerine başımı çevirdim. Boynumu öpmeye başladığındaysa kalbim sanki  boğazımda atmıştı. Böyle hissetmem çok tuhaf değil miydi? James’in dokunuşları tiksinmeme neden olmuştu.. James demişken ona ne olmuştu? Blood hiçbir şey söylememişti. Peki ben neden sormamıştım? Hemen üstümü giyinip deri ceketimi elime aldım. Ceketimin yakasında kusmuk vardı. Lanet! Suyla akıtıp sıvı sabunla çitiledim, eve gidince onunla ilgilenecektim. Banyodan çıktığımda Blood yatağın kenarında oturmuş boş gözlerle bana bakıyordu. Boş ve ifadesiz.. Bu şekilde bakması üşümeme neden olmuştu.

“ O gece James’e ne yaptın?”

“ İcabına baktım!” dedi. Hala boş ve ifadesiz bakması beni korkutmuştu.  Sesi.. Buz gibi çıkmıştı. Tanrım buda neydi şimdi?

“ Ne demek icabına baktım. Ona ne yaptın?”

“ Uzak bir yere gönderdim. Bir daha gelip seni rahatsız edemeyeceği kadar uzak.”

“ Bundan nasıl emin olabilirsin?!” Bir yandan konuşmaya korkuyordum ama merak ediyordum. Ashley’in dediği gibi saplantı haline getirmişse gelebilirdi. Bana bunun garantisini veremezdi. Aslında James’in gelip gelmeyeceği  umurumda değildi. İfadesinin umarak onu konuşturmaya çalışıyordum ama nafileydi. Bir anda neden bu kadar soğuk davranmaya başladı? Anlayamıyordum.

“ Gelmeyecek dedim! Sana taksi çağırdım Amymone Thompson artık gidebilirsin.” Adımı vurgulayarak söylediğinde içim ürperdi.

“ Peki!” Az önce kalmamı isteyen o değildi sanki. Neden kendimi kötü hissediyordum? İstediğim bu değil miydi? Evet, tam olarak buydu! Tam kapıdan çıkacakken

“ Annen bu geceyi Ashley’de geçirdiğini biliyor.” Dedi.

Arkama bakmadan çıktım. Gözlerim yanıyordu. Boğazımdaki yumrunun gitmesini umarak yutkundum. Hayır, ağlayamazdım. Ağlamam için hiçbir sebep yoktu. Çağırdığı taksiye bindim. Hemen eve gitmek istiyordum. Gerçekten bitmişti..  Artık görüşmemiz için hiçbir sebep kalmamıştı. Tam da istediğim gibi, peki neden bu kadar huzursuzdum?  Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım.

“Geldik hanımefendi.” Şoförün sesiyle gözlerimi açıp doğruldum.

“ Borcum ne kadar?”

“ Borcunuz yok hanımefendi.” Borcunuz yok mu dedi?

“ Nasıl yani?”

“ Beyefendi fazlasıyla ödedi.”

“ Peki, teşekkürler.”

Ne yapmaya çalışıyordu bu öküz?! Geri dönüp deli gibi suratını dağıtmak istiyordum. Mal, gerizekalı, bok kafalı kas yığını!

Çabucak eve girip koşar adımlarla odama çıktım. Şükürler olsun annem evde yoktu. Bu aralar işleri oldukça yoğundu. Giysilerimi çıkarıp kendimi yatağa attım. Biraz dinlenip annemin yanına gidecektim. Orada zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. Orası bana iyi geliyordu.

Blood’un sözleri kulaklarımda yankılanmaya devam ederken başımın zonklaması da cabasıydı. Yatağın içinde çırpınıp küfürler savurdum. Her şey benim başıma gelmek zorunda mıydı? Bu kadar yorgunken uyuyamıyordum bile.. Bir tane uyku ilacı alıp tekrar yatağa girdim ve yorganı başıma kadar çekip gözlerimi kapattım.

MYSTERY GİRLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin